ALİ RIZA COŞKUN

Tarih: 03.12.2025 16:14

GÜL MUHAMMED (S.A.V)

Facebook Twitter Linked-in

“Adı anıldığında gönüllere nur dolan Efendimiz’e…”

Bazı isimler vardır, anıldığında insanın içinden sessiz bir ürperti geçer; bir sıcaklık, bir yumuşaklık, bir huzur…

Ve bazı isimler vardır ki, yalnızca bir isim değildir; rahmettir, merhamettir, şefaattir, sığınaktır…

İşte Gül Muhammed (s.a.v), o adlardan değildir; o adların kendisidir.

Ne zaman yorulsam, ne zaman içimdeki yük gözlerimde büyüse, kalbim aynı yere yönelir:

O’na…

Bütün insanlığın dermanı, bütün ümmetin umudu olan Efendimiz’e.

Efendimiz (s.a.v), ümmetini öyle severdi ki, bu sevgi ne bir anne sevgisine benzerdi ne bir dostun sadakatine.

Bu sevgi bütündü, safiydi, ilahî bir kaynaktan beslenirdi.

Geceler boyunca ümmeti için dua ederdi; secdelerde, gözyaşlarında, yalnızlığında bile aklında hep biz vardık.

Biz, henüz doğmamış olanlar…

Biz, kıyamete kadar gelecek olanlar…

Biz, günahının yükünü taşıyamayanlar…

Biz, affa muhtaç olanlar…

O’nun gönlünde ümmeti bir çocuk gibiydi.

Cehennem ateşinin en küçük kıvılcımı bile ümmetine değmesin diye yalvarırdı Rabbine.

Kendi huzurunu düşünmedi; ümmetinin huzuru için yaşadı.

Kendi acısını önemsemedi; ümmetinin acısına merhem oldu.

Kendi nefsi için istemedi; ümmeti için istedi.

Bir günahkârın iç çekişini, bir yetimin gözyaşını, bir garibin duasını duyardı.

Biz unutsak bile O unutmazdı.

Biz yüz çevirsek bile O yüz çevirmedi.

Biz düşsek, toprağa kapansak, nefesimiz daralsa, hâlimiz nefessizliğe dönse bile O’nun şefkati üzerimizdeydi.

Biz O’nun ümmetiyiz…

Bu cümleyi söylemek bile yüreği pamuk gibi yapan bir lutuf değil midir?

Düşünsene:

Âlemlerin Rabbi, rahmetini yeryüzünde bir kulunun kalbine koydu ve biz o kalbin himayesine emanet edildik.

Ey gönlüm…

Ne vakit karanlık büyür içinde, ne vakit dünya seni sıkıştırırsa, bil ki bir kapı vardır:

Gül Muhammed kapısı…

Bu kapıdan giren hiç kimse kırık çıkmaz, çaresiz çıkmaz, boş çıkmaz.

O’nu anmak bile şifadır.

O’nu sevmek bile sığınaktır.

O’na özlem duymak bile kalbi yeniden canlandırır.

Sanki hasta ruhu ayağa kaldıran ilâhî bir nefes gibi…

Ve biz ona hasretiz.

Hem de öyle bir hasret ki, yılları eriten, içimizi yakıp yeniden onaran bir hasret…

Mahşer günü geldiğinde, herkes “nefsim, nefsim” diyecek ama O ümmeti için koşacak.

O gün insanların ayağı titrerken, diller tutulurken, gözler yer ararken biz yalnızca bir sancak arayacağız:

Livaü’l-Hamd sancağı…

Ve o sancağın altında, O’nun gölgesinde toplanmayı Rabbimizden dileyip duracağız.

Çünkü sığınak orasıdır.

Çünkü ümmete sahip çıkan O’dur.

Çünkü şefaat kapısı O’nunla açılacaktır.

Allah’ım…

Mahşerde Habibinin sancağı altına bizi de kat.

Ayaklarımızı sabit kıl.

Kalbimizi O’nun sevgisiyle doldur.

O’na duyduğumuz özlemi, vuslata dönüştür.

Ey okuyan gönül…

Bu satırları yalnızca bir deneme gibi değil, bir dua gibi, bir yakarış gibi, bir iç döküş gibi oku.

Çünkü bu yazı Gül Muhammed’e duyulan aşkın cümlelere dökülmüş hâlidir.

Ne kadar yetersiz olursa olsun, yönü O’na dönük olan her kelime güzelleşir.

O’nun yolu rahmettir, sevda yoludur, şifa yoludur.

O’nu sevmek, insanın içini temizler; O’na yönelmek insanın kalbini arındırır.

Ve insan, O’nu andıkça yeniden dirilir, yeniden güçlenir, yeniden canlanır.

Allah bizleri, Efendimizin sevgisiyle dolan, onun yolunda yürüyen, onun emanetine sadık kalan kullarından eylesin.

Ve Gül Muhammed (s.a.v) adını her anışımızda, ruhlarımız şifa bulsun, gönüllerimiz ferahlasın.

Aşk ile…

Hürmet ile…

Hasret ile…


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —