ALİ RIZA COŞKUN

Tarih: 03.12.2025 16:11

Fırtınalar Arasında

Facebook Twitter Linked-in

Henüz çocuklukla gençlik arasında savrulduğumuz o yıllarda, kader sanki bizi hep aynı soruyla yoklardı:

“Var mısın, yok musun?”

Biz ise bu sorunun ortasında, olurla olmazın, imkânla imkânsızlığın, köy yollarıyla büyük hayallerin arasında büyüdük.

Bir fırtınanın içindeydik ama o fırtınadan kaçmak yerine, o fırtınayla yol almayı öğrendik.

Köyümüzün imkânları sınırlıydı; hatta çoğu zaman imkân diye bir kelimenin var olduğuna bile inanmak zordu. İlkokul orada biterdi, sonrası için hedefler hep uzakta, hep başka yerlerde dururdu.

Biz de işte o uzak yerlere, kendi küçük adımlarımızla yürümeye çalışanlardan olduk. Kimimiz gidemedi, kimimiz gitti ama başaramadı… Biz ise “okumaya çalışanlardan” diye anılırdık. Çünkü gerçekten de mücadelemiz tam olarak buydu: çabaladık. Belki en iyi şartlarla değil, belki en yüksek imkânlarla değil; ama elimizden ne geliyorsa fazlasıyla vermeye çalışarak…

Okul yollarımız, kimi zaman çamurla diz dize, kimi zaman yağmurla yarışarak, kimi zaman suyun geçit vermediği dere kenarlarından taşları kucağımıza alıp kendimize köprü kurduğumuz günlerle doluydu. Yola çıkmak bazen 15 dakikalık bir yürüyüştü, bazen yarım saatlik bir mücadele… Ama her adımın içinde tek bir umut gizliydi:

“Belki yarın daha iyi olur.”

O günlerde taşıdığımız bu umut, bugün hâlâ omuzlarımızda bir hatıra gibi duruyor.

Soracak olursan, “O çektiklerinizin karşılığını aldınız mı?”

Bence fazlasıyla aldık. Çünkü bugün, o fırtınaların ortasında savrulan bizler, artık evlatlarına siper olabilen birer anne baba olduk. Yol bilmeyen çocuklara yol gösteren, gecikmiş hayalleri çocuklarının geleceğine serip “Sen yaparsın, çünkü ben yapamadım” diyebilen bir kuşağın temsilcileriyiz.

Şimdi geriye dönüp bakınca anlıyorum ki o günler gerçekten fırtınalıymış.

Rüzgâr yüzümüze vurmuş, yağmur omuzlarımızı ıslatmış, çamur ayaklarımıza yük olmuş…

Ama bugün geriye dönüp baktığımda asıl fırtınanın dışarıda değil, içimizde koptuğunu görüyorum.

Bir yanımız “Okumalısın” diye bağırırken, diğer yanımız “Nasıl olacak?” diye fısıldıyordu.

Belirsizlik dediğim işte tam da buydu.

Bugün o fırtınalar dindi mi?

Hayır…

Sadece şekil değiştirdi.

Artık rüzgâr bize değil, çocuklarımıza esiyor.

Biz de elimizdeki tüm cesaretle, onların önüne kendi eksiklerimizi, kendi yanık hatıralarımızı koyuyoruz:

“Biz bu yollardan geldik, siz daha iyisinden gidin.”

Belki biz gençliğimizin bazı kapılarını açamadık, bazı hayallerimize yetişemedik.

Ama bugün, kucağımızda çocuklarımızın hayalleri var.

Ve bu, o eski fırtınaların içinden çıkan en büyük güneş…

Evet, biz o günlerde büyüdük.

Belirsizliklerin, eksikliklerin, yokluk demeyelim ama olanaksızlıkların ortasında serpildik.

Ama içimizde hep aynı şey vardı:

İnadına yürümek, inadına tutunmak, inadına umut etmek.

İşte bu yüzden…

Bugün dönüp o yıllara baktığımda şunu gururla söyleyebiliyorum:

Biz fırtınalar arasında büyüdük…

Ama hiçbir fırtına bizi geride bırakamadı.


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —