
Bu çocuklara ne olacak?
Burası bir metro trenin vagonu.
Bana göre ülkemizin en önemli sorunu geleceğimiz olan çocuklarımız ve gençliğimizdir. Ayrıca aşağıda anlatacağım konu ülkemizin kanayan en önemli sosyal yarasıdır diyebilirim.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre Türkiye’nin nüfusu yaklaşık seksen altı milyon ve Türkiye nüfusunun yüzde yirmi beşi gibi yaklaşık yirmi bir buçuk milyon da çocuk nüfusun olduğunu görmekteyiz.
Başka bir veriye baktığımızda da yirmi iki milyona yaklaşan çocuk nüfusun okul öncesi, ilköğretim ve ortaöğretimde toplam on sekiz milyona yaklaşan bir öğrenci mevcudu görmekteyiz. Geriye kalan yaklaşık dört milyon çocuk ise evde bulunuyor.
Bu verileri verdikten sonra asıl konuya gelmek istiyorum. Bu öğrenci nüfusunun içinde ya da evde olması gereken çocukların bir bölümü ne yazık ki sokaklardadır. Sokaklar derken, kimi aile kontrolünde kimisi ise aile kontrolü dışında sokaklardadır.
Bunu nerelerde görüyoruz?
Otoyollarda satış yaparken.
Caddelerde mendil, kalem vb. ürünler satarken.
Kırmızı ışıklarda cam silerken.
Caddelerde dilenirken.
Ve son örneğini bizatihi gördüm ve içim acıdı ki; Metro ve Marmaray’da su satarken.
Dün Metroyla Kadıköy yönünden Maltepe yönüne giderken Bostancı metro durağında yaklaşık beş altı yaşlarında bir çocuk elinde küçük bir poşetle kendisini bir hızla trene attı.
Trene biner binmez tren hareket etti ve çocukta hemen kapının girişine yere oturdu. Belli ki bitkindi. Birkaç dakika yerde oturarak dinlendi. Otururken spor ayakkabısının arasından sallanan bir parça lastiği zorla kopararak ağzına soktu ve onu bir oyun haline getirdi.
Ayrıca elleri simsiyah zift ve üstü başı kir pis içerisindeydi. Bu çocuğun o saatlerde normalde evinde olması gerekirdi.
Bu çocuk o saatte şayet öğrenciyse ders çalışması gerekirdi.
Bu çocuk o saatlerde belki banyoda yıkanması gerekirdi.
Ancak bunların hiçbirisi yoktu ve o çocuk bir satıcıydı. Tren ikinci durağa yanaşırken kalktı elindeki poşetin içerisinde altılı bir su poşetini zorla yırtarak bir tanesini eline aldı ve “su ister misiniz?” sorularıyla vagon içerisinde ilerliyordu.
Arkasından bakakaldık. İçimiz acıdı ama yapabilecek bir şeyimiz yoktu.
Sonra Sahrayıcedit durağında indiğimizde onun gibi üç beş çocuğun daha istasyonda evlerindeymiş gibi davrandıklarını gördük.
Şimdi sorun şurada; bu çocuklar belli ki aileleri tarafından bu işi yapmak için kullanıyorlar. Ya da birileri tarafından zorla bu işe alıştırılmış çalıştırıyorlar. Yani özetle bu çocuklar istismar ediliyorlar.
Hani şu sıralar en çok tartışılan bir konu var ya; MESEM’ lerde çocuk işçilik diye. İşte size MESEM dışı çocuk işçiler. Hem de beşli altılı yaşlarda. Bu çocukların görmediğimiz yaşam bölümlerinde daha başka neler vardır bilemiyoruz. Belki çok daha vahim tacizlere ya da istismarlara uğruyorlardır. Tabii ki bu konunun da ayrıca araştırılması gerekmektedir.
Peki bu çocuklar bu halde büyürken, genç ve yetişkin olduklarında ne tür bir psikolojiyle topluma karışacaklar, toplumda neleri yapmaya çalışacaklar? Bu konuda devletimizin acil bir seferberlik ilan ederek bu türden çocukları koruma altına alması ve onları iyi bir yurttaş olarak yetiştirmesi gerekmektedir.
Bu yazdığım örnek durum sadece Kadıköy’ün sorunu değil, tüm İstanbul sokaklarının ve hatta tüm ülkenin her köşesinde yaşayan insanlarımızın sorunudur. O nedenle de diyorum ki bu konuda ülke çapında top yekûn bir seferberlik başlatılmalı ve ülkenin geleceği olan bu çocukların kurtarılması gerekmektedir. Hadi gelin “kanayan bu sosyal yarayı” hep birlikte saralım.
Yaşar GELER