Güneşi en çok özleyen insanlar.
Her sabah evlerinin kapısından çıkarken ardında bıraktıkları, yalnızca bir ev değil; bir ömürlük dua, bir nefeslik özlem, bir yürek sızısıdır. Bir çocuk kapıda sessizce bakar; bir eş, yutkunarak gülümser; bir anne, içinden kopan bir niyazı havaya bırakır. Madenci, o kapıdan çıkarken sadece kendisini değil, bir ailenin kaderini de omzuna alır.
Yeraltına inmek, insanın kendi içine inişidir aslında.
Tüneller uzadıkça sessizlik de uzar; sesler değişir, zaman ağırlaşır. Yeryüzündeki telaş, o karanlığın kıyısında bırakılır. Madencinin duyduğu, kendi kalbinin en sade hâlidir. Çünkü toprak, insanı sözsüz ama derinden sınar.
Karanlık onlar için korku değil; işin adresi, ekmeğin mekânıdır.
Kazmanın her darbesi, bir yüreğin attığı ritim gibidir.
Taşla toprak arasından süzülen o küçük ışık, bazen bir şehrin enerjisine, bazen bir evin sıcaklığına, bazen bir çocuğun okul defterindeki umuda dönüşür.
Kimse fark etmese de bir lambanın titrek ışığında saklı olan, bir ülkenin yarınlarıdır aslında.
Madencinin elleri karadır; ama içindeki niyet hep aydınlıktır.
Orada gösteriş yoktur, hile yoktur; emek neyse öyledir.
Güç yalnızca bilekte değil, yürekte ölçülür.
Ve o yürek, her gün yeniden karanlığa yürürken hiç şikâyet etmez; çünkü bilir ki alın teri, en çok toprağın altında bereketlenir.
Bazen durup düşünmek gerekir…
Onlar olmasa, şu hayatımız gerçekten döner miydi?
Evlerimiz ısınır mıydı?
Işıklar yanar mıydı?
Sanayinin çarkları çevrilebilir miydi?
Belki de bizim gürültülü, telaşlı dünyamızı ayakta tutan şey, onların sessizce üstlendikleri ağır yüktür.
Elbette bu sessizliğin bir bedeli vardır.
Toprak bazen susar, bazen öfkelenir; kimi zaman bir ocak söner, kimi zaman bir adın anısı toprağın bağrında kalır. Madencinin yolculuğu, yazılmayan ama herkesin bildiği bir cesaret hikâyesidir.
Her gün yeniden başlar, yeniden tamamlanır; ve her çıkış, görünmez bir zaferdir.
Yüzlerine sinen kömür karası, aslında birer onur nişanesidir.
Bir günün mücadelesi yanaklarında iz bırakır, ama gözlerindeki ışığı söndüremez. O ışık, karanlıkta doğmuş olsa da yeryüzünde yaşayan en temiz parıltıdır.
İşte bu yüzden…
Yer altının sessiz kahramanları, yalnızca maden çıkarmaz; bir ülkenin hayat damarlarını taşırlar.
Onlara duyduğumuz saygı, emeğe duyduğumuz saygının en gerçek hâlidir.
Ve biz onların hikâyesini hatırladıkça, insan olmanın kıymetini yeniden öğreniriz.
Bir avuç ışık için karanlığa inen tüm madencilere, sonsuz minnetle…




