YAŞAR GELER

Tarih: 14.03.2025 11:49

Yaşamakla sürünmek arasında

Facebook Twitter Linked-in

Ne diyor usta bir sözünde; “Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür ve orman gibi kardeşçesine.” Düşünebildiğiniz ve sorguladığınızda ne kadar anlamlı ve önemli bir söz olduğunu anlayabiliyorsunuz. İşte kimi insanlar yaşıyor kimileri de sürünüyor.
Yaşamak, canlının doğasında bulunan bir mücadele şeklidir. Doğar, büyür, gelişir ve gün gelir ölür. İşte bu zaman sürecine yaşam/ yaşamak diyoruz.
Ancak yaşamak günümüzde o kadar zor ki sorma gitsin. Yaşam doğumla başlar demiştim. Doğum için aileler gerekli, yaşamak için de yine aileler gerekli, aş gerekli, iş gerekli, yeme-içme-barınma gerekli. İşte yaşamanın en zorlu tarafı da bu olsa gerek.
Ev bulursun, iş bulamazsın. İş bulursun evin olmaz. Çocuk yaparsın yeterince insanca bir yaşam için gerekli koşulları sağlayamazsın. Okula gidecek çocukların var. Fakat şartların onun iyi bir insan olarak yetişmesi için olması gereken koşullar yok.  Özetle insan olmak ve insan kalabilmek zor zanaat. Bir yerlerde film kopuyor ve bir de bakmışsın ki sen de bozuluvermişsin.
Şimdi tanık olduğum birkaç durumu paylaşmanın yaşamın zorluğunu anlatacağını düşünüyorum. Ben Kadıköy Atatürk Caddesine yakın bir mahallede oturuyorum. Zaman zaman şöyle bir birkaç adım atalım/yürüyüş yapalım diye cadde boyu yürürüz. Bu genelde sabah erken saatlerde ya da akşam geç saatlerde olur. 
Caddeye çıktığımız anda neredeyse her köşe başında bir kadın önünde bir çocuk ya da iri yarı kalıplı otuz-otuz beş yaşlarında bir adam ve kadın ve yanlarında asgari dört beş çocuk. Her gelen geçenden para isterler. Adama bakıyorsun beni sıksa suyumu çıkarır. Diğer kadınlara bakıyorsun gencecik her türden iş yapabilecek bir durumu var. Ama mesleği dilenmek.
Bir yer daha var. Yine Atatürk Caddesi’nde. Metro inşaatının olduğu sokak. Bu işlek sokaktan yoğun araç geçişinin olduğu bir caddeye çıkılıyor. İki yaşlı kadın. Sanırım dönüşümlü çalışıyorlar. Birisi tespih vs. diğeri mendil vs. gibi bir şeyler satmak üzere dikilirler her gün saatlerce o yol üzerinde. İçim acıyor o insanları görünce. Versen bir dert vermesen başka bir dert. Her gün bir şeyler vermek ya da sattığından almak da mümkün değil.
Bir taraftan da bakıyorsun sırtında iki tekerlekli çöp arabasını taşıyan geri dönüşüm için kâğıt, plastik, metal vb. bir şeyler toplayan gencecik çocuklar.  Bana göre dünyanın en kutsal işini de yapan bu ayrıştırıcı ve geri dönüşümcü insanlardır. En azından mesleklerini hakkıyla icra ediyorlar. Dilenerek kolay yoldan para kazanma yolunu seçmemişler, emek harcıyorlar.
Mübarek ramazan ayında bu insanları görünce için acıyor. Toplumda bir yargı oluşmuş ya ramazan ayı geldi, hadi yoksul doyuralım ya da giydirelim. İyi de kardeşim ya diğer on bir ay bu vatandaşın hali nedir, diye soran var mı? Muhtemelen yoktur. Varsa da çok azdır. Toplumsal bir travmaya dönüşmüş bu açlık ve yoksulluğun boyutu. Sosyal devletlerde olmaması ve kökünden çözüme kavuşturulması gerekmez mi? 
Şimdi insan ikilemde de kalıyor. O dilenen insanlar gerçekten yoksul mu yoksa istismarcılar tarafından mı kullanılıyorlar? Doğrusu bunun cevabını da vermesi gereken mercii kamu yöneticileri Kadıköy Kaymakamlığı, Sosyal Hizmetler ya da Kadıköy Belediyesi’dir. Gerçi ben Kadıköy gözlemlerimi yazdım ama bu durum İstanbul’un her noktasında oluşan ve olağana dönmüş bir durumdur.
Yaşamakla sürünmek arasında kalan bu insanların sorununu çözecek olan ilgililere kolaylıklar diliyorum. 
 


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —