Zaman değişti, yollar uzadı, şehirler büyüdü.
Ama Terekeme yüreği hâlâ aynı atışta, aynı seste, aynı sözde çarpıyor.
Bir milletin kimliği, sadece kimlik kartında değil;
onun töresinde, dilinde, yüreğindeki seste saklıdır.
Bizim kimliğimiz, bir soyadı değil, bir yaşama biçimidir.
Sabırla yoğrulmuş, sevdayla süslenmiş, inançla korunmuş bir mirastır bu.
Bugün Terekeme torunları dünyanın her yerine dağılmış olabilir.
Kimi şehirde okur, kimi kasabada çalışır, kimi toprağını sürer.
Ama nereye giderse gitsin, içinde bir ses taşır:
“Unutma kim olduğunu.”
İşte o ses, dedelerden kalan mirastır;
o ses, bir annenin “oğlum dön” duası,
bir babanın “dik dur” öğüdüdür.
Ne unuturuz, ne de unuttururuz.
Bir milletin kalbi, sadece geçmişiyle değil, bugünkü haliyle de yaşar.
Terekeme genci artık sazı da eline alıyor, kalemi de.
Bir elinde telefon, diğerinde geçmişin duası…
Ama yazdığı her satırda, söylediği her sözde
o eski vakar, o mertlik, o yürek sıcaklığı hâlâ var.
Çünkü kültür dediğin şey, şekil değiştirir ama özünü korur.
Bizim özümüz; dostlukta sadakat, sözde mertlik, sevdada vefa, yürekte temizliktir.
Kadınlarımız hâlâ o zarafetin, o sabrın, o emeğin adı.
Erkekler hâlâ alın teriyle ekmeğini çıkarır,
çocuklar hâlâ dedelerinin hikâyeleriyle büyür.
Bir düğünde oynanan halay,
bir bayram sabahı kaynayan çay,
bir cenazede sessizce edilen dua…
Hepsi kimliğimizin sessiz ama kudretli parçalarıdır.
Terekeme kimliği yalnız geçmişle övünmek değil,
geleceğe taşımak demektir.
Ozanlar hâlâ yeni türküler yazar;
bir genç kız hâlâ nenesinin motifini halıya işler.
Bir delikanlı hâlâ babasının “söz namustur” deyişini unutmadan yaşar.
Ve her biri bilir ki;
kimliğini yaşatmak, sadece bir görev değil — bir minnettir.
Yıllar geçse, diller değişse, şehirler büyüse de,
Terekeme ruhu kalabalık bir sessizlik gibi yaşamaya devam eder.
Bir köyde sabah ezanıyla birlikte uyanır,
bir şehirde gece lambasının ışığında bir türküye dönüşür.
Biz hâlâ buradayız.
Atın gölgesinden gelen hikâyemiz,
şimdi beton duvarların arasında da nefes alıyor.
Terekeme – Karapapak kimliği, bir kimlik değil;
bir yaşam ahlakı, bir gönül terbiyesi, bir insanlık ölçüsüdür.
Ve bu ölçü, zamana yenilmez;
çünkü kökü toprağın altında değil, insanın içinde atar.
Bir milletin kalbi,
ona sahip çıkan her yürektedir.
Ve biz, o kalbi taşımaya devam ediyoruz —
daha nice nesillere, daha nice türkülerle.
Çünkü bu hikâye sadece geçmişin değil,
geleceğin hikâyesidir.
Ve bu hikâyenin asla sonu gelmez…
Şimdilik hoşça kalın.



