Terekeme’nin kalbi, hâlâ rüzgârın yönüyle konuşur.
O rüzgâr bazen kuzeyden eser, kar kokar; bazen güneyden gelir, toprak gibi sıcaktır.
Ama nereden eserse essin, bir hikâye taşır: yolculuğun hikâyesi.
Bir zamanlar oba denirdi, şimdi köyler, kasabalar, küçük evler…
Ama değişmeyen bir şey var: yaylaya çıkma heyecanı.
Yaz yaklaşınca köy hareketlenir.
Evlerin önünde hazırlık başlar:
arabalar yıkanır, eşyalar kasalara dizilir, çocuklar neşeyle koşar.
Kadınlar un torbalarını, yoğurt mayalarını, bakır tencereleri yerleştirir.
Erkekler atları, traktörleri, arabaları kontrol eder; yolların çamuruna, virajına bakar.
Çünkü yayla yolları hâlâ aynı…
Taşlı, serin, sessiz ve sabır ister.
Ama Terekeme bilir ki o yolun sonunda bir özgürlük, bir ferahlık vardır.
Yaylalara çıkmak bizde sadece serinlemek değildir —
bir yeniden diriliştir.
O küçük tek göz evler, dağların eteklerinde sessizce bekler.
Kapılarında yılların izi, pencerelerinde duaların yansıması vardır.
Orada insan hem dinlenir hem kendini bulur.
Sabahın erkeninde inek sesleri yankılanır,
akşam olunca gökyüzüyle yeryüzü arasında ince bir sessizlik kurulur.
Bir tencere kaynar, ayran aşı pişer,
çocuklar ateşin etrafında koşturur, yaşlılar eski günleri anlatır.
Ve her şeyin ortasında, bir aşık sazını eline alır.
Bir türkü yankılanır yaylada,
rüzgâr bile o ezgiye eşlik eder.
O türkülerde sadece dağlar değil, insanlar da konuşur.
Göçün yorgunluğu, emeğin bereketi, sevdanın sabrı vardır o sözlerde.
Yaylada herkes aynı sofraya oturur,
çay bardakları birbirine değer, kahkahalar taşlara çarpar.
O an, insan anlar ki: yaşamak paylaşmaktır.
Ama her yolculuğun içinde biraz hüzün saklıdır.
Geride kalan evin kapısı,
bir annenin duası, bir çocuğun oyuncak atı…
Hepsi kalır.
Ama biliriz ki göçmek kaybolmak değildir —
kökün sesini başka toprağa taşımaktır.
Her yaz bir yaylaya çıkılır, her sonbahar geri dönülür,
ama o döngü hiç bitmez.
Bugün traktörle gidilen yollar,
dün atların izlerini taşır hâlâ.
Köyden çıkan her araba, geçmişin hatırasını da taşır içinde.
Ve rüzgâr, her yıl aynı türküyü getirir dağların arasından:
“Unutma kim olduğunu.”
Terekeme’nin yaylası artık beton değil, yürekle kuruludur.
Ev değişir, yol değişir, araç değişir — ama gönül değişmez.
Çünkü o gönül, hâlâ rüzgârın yönünü bilir;
ve her mevsim yeniden o türküyü söyler:
“Biz buradayız, biz hâlâ Terekemeyiz.”




