Parantez içine alınmış bir noktalama işareti değildir yaşam.
?Birine, birilerine karşı hissettiğimiz duygular ?Ona karşı hissetmemiz gerekenler? diye önceden tarif edilmişse, onunla meselemiz bitmeyecek, hatta başlayamayacaktır bile.?
Bunun için de, herkes yenilenmek, temizlenmek durumundadır.
Yaşamak için gözlemlemek, gözlemlerken yenilenmek, yenilenirken ilerlemek gerekir, ancak o zaman ön yargılarımızdan arınabiliriz.
Arınan insan özgür insandır, özgür insan kendini yeniler, vicdanının sesine kulak verir.
Özgürlük kendini bilmektir, farkındalıktır, onurlu yaşamaktır. Önyargıdan, inat ve kibirden uzak, evrensel değerlerin kendine yer bulduğu akıllı insan bahçesidir.
Kaldı ki sevginin, öğrenmenin, değer katmanın belli bir inancı, ülkesi, kalıbı, yaşı yok.
İnsanların eylemleri ve söylevleri şüphesiz ki, hayatla olan ilişkilerinin rengini ve biçimini de tayin eder..
Önemli olan ışık diliyle yaşama uzanmak, anlamak; anladığını yorumlamak ve sezgilerini, anlatabileceklerini biçimlendirebilmek.
İnsanlar bir şeyi gerçekten, yürekten isterlerse evren onlarla birlikte çalışır. Olumsuzluklar onlardan uzak durur. İnsan olumlu duygularla dolduğunda kötü hislerin olması, hissedilmesi neredeyse imkansızdır. Duygu ve düşüncelerimizin bize artı yada eksi olarak dönmesi tamamen bizim iç dünyamızla ilgilidir. Bir olaydan, acıdan herkes aynı derecede etkilenmez. Bu tamamen bizim algılarımızla alakalıdır.. Dikkat edelim, bazı insanlar sürekli şikayet ederler. Hatta ayna gibi, sürekli şikayet eden insanları da kendilerine çekerler. ?Üzüm üzüme baka baka kararır?ın baş aktörleri gibidirler. Oysa hayat bir mucizedir. Bu mucizeye çoğu zaman gözlerimizi kaparız. Kulaklarımız bu mucizenin neşeli şarkılarına sağırdır. Kendimizle hesaplarımız bir türlü bitmez.
Hep yaşadığımızın değil de yaşayamadıklarımızın hasretinde kalırız. Çoğu zaman yapabildiklerimizin güzelliğini unuturuz. Hep yapamadıklarımıza, keşkelerle sitemleri karıştırırız. Deriz ya ?insan düşleri kadar büyüktür´ umutları düşlere yenik düşerse adanmışlığı eksik kalır. Yol yarım kalır. Yarım kalan yanı barışmaz hayatla. Bir yerlerde tökezler, çarpar, kanatır bir yerlerini. Örseler yüreğini ve yüreğine değenleri.
Bu yolda insan; kişisel, toplumsal, zamansal etmenlerin etkisiyle yanılmalar yaşar. Aslında her yanılma, her pişmanlık birazda deneyim katar hayata. Hayatı sevmekle birlikte anlamaya çalışanlar öğrenme-öğretme sürecini hayatlarına zenginleştirerek katarlar. Öğrenme-öğretme süreci gözlerimizi bu dünyaya kapayana dek sürer. Doğru ve yanlışlarıyla ve umutlarıyla, deneyimleriyle insan olma serüvenini tamamlar.
Çoğu zaman yaşam bizi kendiyle karşı karşıya getirir. Ağır, anlaşılmaz olur. Çoğu zaman da bulunduğumuz yerlerde çok uzun zaman kalırız, sayarız.
Çoğumuz hayatımızı dengede tutmak için kurallar koyarız. Düzgün konumda tutmaya çalışırız, içine neşeyi katmayız. Oysa hem neşeli hem de düzgün yaşayabiliriz, varsın bazı günler hayat rutinden çıksın. Ne olur yani ara birde bizim de çılgınlıklarımız olsun. Niye her şeyi yaşa dizeriz ne yanı illa on sekizinde mi gece mehtap izlenir. Ne yanı, balon uçurmak için illa da çocuk mu olmamız gerekir. Bırakalım, hayat içimize, zamanlara bölmeden mutluluk içinde aksın. Aklımız ilime, bilime daha iyi bir dünya için çalışsın. Çocuklarımızın ufkunu zenginleştirelim, köklerine fideler ekelim. Büyüdükçe güneşe dönsünler yüzlerini, verdiğimiz güvenle solusunlar havayı, ısıtsınlar yüreklerini.
Kınamak, yargılamak kelimelerinin sadece anlamını bilsinler. Her zaman çözüm ustası olsunlar. Çözümsüzlüğün değil, çözümün parçası olmanın haklı gururunu yaşasınlar.
Yaşamamızdan, yaşadıklarımızdan biz sorumluyuz eyer biz bu bilince sahip değilsek yaşamamız için gereken emeği, çabayı gerektiği gibi ortaya koyamayız. Hayat karşılıklı bir aynadır. Vermek kadar almak, almayı bilmekte yaşama karşı sorumluluklarımızdandır.
Hayat yükünü taşıyana bırakır. Ne kadarını kendin de bırakacağına, tekrarlara yine karar veren kişinin kendisidir. Çözerken kişilik ve tecrübe en iyi rehberdir. Hepimizin yaraları var, ama hiç bir şey ebedi değil. Nasıl dünya fani ise acılarda fanı dır. Her yara kendi ağacında budanır.Bir yanımız baharsa diğer yanımızın kış olması ürkütmesin bizi. İnsanın toparlanması zaman alır.
Bitmez sandığımız hayat günü gelince sormadan alır kendini bizden. Bitmez sandığımız kadar uzun değilmiş diye şaşarız. Giden herkesin arkasından bakarak. Kirpiklerimizin birbirine değmesi kadar kısa olmasına bir kez daha şaşırırız?
Bilinçli sabrın ve kendine inanmanın en büyük mucize olduğuna inanlardanım. Evren bizi muhakkak duyar. Kendimiz olma bilincine ulaştığımızda, evren içimizdeki tüm kandilleri tutuşturur. Sizde inanın..
Yaşam, insanın ancak dünyanın verdiklerinin üstünde ve ötesinde bir şey yaratınca hak kazandığı bir ödül olarak kabul edilebilir..
Furuğ Ferruhzade´ nin seslenişi gibi;
Ben hüzünlü küçük bir periyi biliyorum
Okyanusta yaşayan ve yüreğini tahta bir kavalda,
usul usul çalan
Küçük hüzünlü bir peri; geceleri bir öpücükle ölen
Ve sabahları bir öpücükle yeniden doğacak olan?
Ve arkasından koştuğumuz bir yudum yaşam? Belki de her daim gerisinde kaldığımız şey?
Ne olursa olsun;
Geçmişi geleceğe taşıma ama deneyimle, anların coşkusunu ıskalama ve geleceği korkuya değil umuda bağla, ama ya olmasa ihtimaline de, düş kırıklıklarına da hazırla yüreğini. Ve kalbinin sesini dinlemekten asla vazgeçme..Zenginlik, güç talihin verdiği hediye olabilir ama iyi ve dürüst olmak, mutluluğu, sevgiyi sanata dönüştürmek tamamen kişinin kendi erdemlerinin sonucudur?
Bizde, geçmişimizin içinden geçerek, kendimizi yeniden eriterek, kendi içimizde kaybolmadan; düşünerek ve derinleşerek kendimize düşen insanı sorumluluğumuzla geleceğimize sahip çıkmalıyız.
Evreni dinleyen yüreğimizin sesine; şarkılar, türküler, şiirler kattıkça, aklımızı arındırdıkça, vicdanımızın kapılarını açık tuttukça, düşünce özgürleştikçe, ?Sevginin,´ bütün evreni kuşatacağına inanıyorum.
Evet, kalben inanıyorum; sevginin gücüne sahip olmayana hiç bir şey güç vermez?