EMANET
Şimdilerde düşünüyorum da biz çok zor günlerden geçmişiz. Bunun yanında hatırladıkça huzur bulduğumuz, yaşadıklarımızı yüreğimizin en sıcak köşesinde canlı olarak sakladığımız yılların zevkini hiç ama hiç unutmadığımızı rahatlıkla ifade edebilirim.
Hayatımızın belli dönemlerindeki sıkıntılarımız elbette bizleri çok çok etkilemiştir. Gel gör ki, bu sıkıntılardan mücadele ederek çıkmak da bizlere nasip olmuştur.
Ekonomik sıkıntımız var mıydı? Elbette vardı.
Yoksulluk içinde yaşayan hayatlara yakından tanık mıydık? İçinde yaşadığımız toplumda mutlaka tanıklık ediyorduk.
İnsanlarımız düşünce ayrılıkları için birbirleriyle kavgalı oldukları gerçek miydi? Kesinlikle evet.
Fakat yaşadığımız bu sıkıntılı yıllarda gönlümüzde bir tat olarak kalıp bugün mumla aradığımız gelenlerimizi, sosyal dayanışmamızı ve hayat anlayışımızı unutamıyor, aşağıda bahsedeceğim güzel yıllarımızı özlemle yad ediyoruz.
Çocuklar mutlaka kendi yaptıkları oyuncakla oynar; aşık, misket, taş oyunlarını sokakta öğrenir, anne babası da hiçbir tereddüt yaşamadan dışarıda oynamalarına izin verirdi.
İnsanlar tanısın tanımasın gördüğü kişilere selam verdiği, çalışanların yanından geçerken kadın erkek ayırmadan onların duyabileceği tarzda “bereketli olsun”, “kolay gelsin” dilediği yıllarımızdı.
“Canları çeker. Kokusu onlara da gitmiştir” diye konu komşusuna paylar gönderen analarımız, babalarımız vardı.
Hiç ama hiç kimseye “sen Kürt müsün, yerli misin, Alevi misin, Şii misin?” diye sormaz sadece “nerelisin?” derdik.
O yıllarda köy ya da mahalle bakkallarında toplanıp sıcak sohbetlerin zevkini yaşardı insanımız.
Haber dinlemek için üzeri danteli örtülü ışıklı radyoların başında toplanıp pür dikkat ajans dinlemek ne huzurlu saatlerdi.
Televizyonun çok da yaygın olmadığı yıllarda bir komşunun evinde toplanıp dizi izlemek ve o dizideki karakter ve olayları yorumlamak şimdilerde uzak olduğumuz bir gelişmeydi. “Keşke yine devam etsek” diyeceğim ama nerdeee!?
Ekşi maya ve ekmek kokan hamur teknesini başında annemi ya da babaannemi izlemekten daha mutluluk verici an ne ola ki?
Plaklardan dinlediğimiz müzik parçalarının belki bin katını şimdilerdeki dijital aletlerden ulaşırken yine de hayallerimiz bizi geriye götürüyor ister istemez.
Yaz tatili geçirdiğimiz 2,3 ay süresince kitap okumak, oyun oynamak, büyüklerimizin geçmiş yıllardaki anılarını dinlemek ne doyumsuz bir zevkti bir bilseniz.
Şimdilerde çocuklarımızı emanet edeceğimiz bir çevre kalmadı ki en çok ona yanarım. Rezidans veya inşaat çukurları, kimyasal artıklar, zehir akıttığımız akarsular, gümüş dereler yerine kendi kirletmemiz sonucu bulanık akan ve kenarında bırakın piknik yapmayı yürüyüş dahi yapamadığımız dereler…
Merak ediyorum çocuklar bize dönüp: “Aldığın emaneti bana ver.” Derlerse ne cevap vereceğiz?