CEMAL ŞAFAK

Tarih: 12.05.2025 00:47

ANAM...BİR GİZEMLİ KARAKTER

Facebook Twitter Linked-in

ANAM…BİR GİZEMLİ KARAKTER

İnanır mısınız onun annem olduğunu ancak 5-6 yaşlarımda iken fark ettim. Nedeni ise bebeklikten başlayarak babaannem tarafından korunaklı bir şekilde ilgiye muhatap olmam. Her şeyimle babaannem ilgilenirdi. Ocağımızın ilk torunu olmam nedeniyle aile fertlerinin tamamı beni çok anlamlı ve de mutluluk verici bir yaklaşımla sarıp sarmalamışlar. Nereye ve neye el atsam “Gara Bala” için bütün kapılar açılır, sonsuz bir sevgi yumağı içinde hayatın tadını çıkarmaya çalışırdım.

Şimdilerde düşünüyorum da ufacık bir çocuğun varlıklı bir aile sahibi olmamasına rağmen isteklerinin anında yerine getirilmesi o aile ocağındaki fertlerin mi yoksa manevi bir gücün mü sebep olduğunu hala anlayamadım.

Çoğu zaman sıcaklığını ve şefkatini vücudumla birlikte bütün duygularımla hissettiğim annemin 1940 lı yıllarda öğrenimden ve eğitimden uzakken hemen 1950 li yılların başında evlilik sonucu sadece aileden gördükleriyle çocuk yetiştirmesi ne kadar yeterli? Benim annem okul yüzü görmemiş o dönemde. Bugün üzülerek ifade edeceğimiz bir gerçeği yüzüm kızararak yazmak elbette zor olsa gerek. Dar bir çevrede ve küçücük bir köy hayatı içinde çocuk yaştaki bir kız gelecekle ilişkili nasıl bir planlama yapabilir ki?

Hani A.Muhip Dranas’ın “Bingöl Çobanları” başlıklı şiirinde dediği gibi

….

“Okuma yok, yazma yok, bilmeyiz eski yeni;

Kuzular bize söyler yılların geçtiğini.”

….

O çevrede yaşayan biri de tıpkı annem gibi yılların geçip gittiğini ancak kuzuları takip ederek öğrenebilirdi.

Eğitim öğretimden yoksun olmanın yanında bir de çocuk denilecek yaşta evlilik gibi çok ciddi bir yapıya sürüklenmesinin o çağdaki bir kadının nasıl bir ruh yapısı içinde bulunduğunu varın siz tahmin edin. Bilgisizlik ve tecrübe yoksunluğunun bir kadını nasıl bunalımlı bir ortama taşıdığını ancak yıllar sonra fark edebiliyoruz. Geçmişteki eksiklikler dönüp de tamamlanamıyor ki…

Bizim eksiklik olarak gördüklerimizi aile büyükleri sosyal ve kültürel yapıları içinde yerine getirmeye çalışırken muhatabı olan fertlerin hayatı anlayış biçimlerini göz ardı ederek tamamlıyorlardı.

Yaz aylarındaki yayla zamanlarında biri kayınbaba olmak üzere 4 erkek insanın yeme, içme, giyinme ve temizlik işleriyle ilgilenmek oldukça zor olsa gerek. Üstüne yardım alacağın, bilgi soracağın, örnek alıp takip edebileceğin biri yoksa bu çocuk yaştaki gelinin nasıl bir çıkmaz içinde olduğunu varın siz tahmin edin. Yapamadığı bir yemek, yetiştiremediği bir temizlik, unuttuğu bir iş için nasıl eleştirildiğini düşünün lütfen.

Anadolu kadının hangi fedakarlıklar içinde aile bireylerinin isteklerini yerine getirmek için çabaladığı ancak çok yakınında bulunanlar görüp anlayabilir. Ne yazık ki ben annemi ancak yıllar sonra, babamın görevi nedeniyle o köy ortamından ayrılıp çekirdek aile olarak başka bir ortama taşındıktan sonra anlayabildim.

Başka bir ortam derken ekonomik yönden daha da yoksul bir ortama rücu edip hayatın gerçek şamarına muhatap olduğumuzda sarsıldığımız ama babamın hayata karşı mücadele azminin güçlü olması nedeniyle annemin de ona destek olması sayesinde yolumuzu ve yönümüzü bulmaya çalıştığımız yılları kastediyorum.

Hiç unutmam tek odalı bir gecekonduda hayatımızı idame ettirmeye çalışırken köyden getirdiğimiz tahta bavul üzerinde aylarca yemek yediğimiz günleri. Yemek derken bir metre kare bavul üzerinde 3 ü çocuk 5 aile ferdinin hangi yemeğin lezzetini tadabilir varın siz tahmin edin. Bir büyük kaya dibine yapılmış derme çatma bir eve nasıl ev diyebilirseniz işte öyle bir ev… Bu kaya ne zaman evimizin üzerine devrilecek diye geceleri kabus içinde uyandığım günleri hiç ama hiç unutamıyorum.

Tek maaşlı memur hayatının aile bireyleri üzerinde yarattığı ekonomik çekimserlik ve korkunun sosyal hayatımıza da yansıması kaçınılmazdı. Gerçi köyde çarıklı ayaklarımla gittiğim okula o günlerde şehirde lastik ayakkabıyla gidiyordum ama yanım yöremdeki kılık kıyafeti benden çok daha iyi arkadaşlarıma bakarken iç geçirmiyor değildim. Hele kardeşimin yaz sıcağındaki bayram kutlamasına lastik çizme ile katıldığı görüntü hiç mi hiç hafızamdan silinmiyor.

Kars Sukapı, Bülbül, Ortakapı ve Yenimahalle’deki kiralık evleri mesken tutarken annemin o evlerde yaşadığı olumsuz fiziki eksiklikleri iyimserlik duyguları içinde kabul etmesi ve bu evleri ailesine yuva yapabilmek için ne tür fedakarlıklara katlandığını ancak şimdilerde fark edebiliyorum. Çatısız damlara, boyasız badanasız duvarlara, kırık dökük pencere ve kapılara aldırış etmeden yokluklar içinde eşine ve altı çocuğuna sıcak bir dünya yaratmaya çalışan bu dünya iyisi kadın hem annem ve hem de hayatı hayatında yaşadığım bir kişilik olarak yaşamıştı o zamanlar. O zamanki gelenek ya da misafir anlayışımız içinde o daracık evlerdeki hayatımıza tanıdık, uzak yakın akraba ve yakınlarımızın günlerce misafir edilerek onların memnun edilmesi annemin geçmişteki taktire şayan hasletlerinin çok az bir bölümüydü. Yakın akrabalarımızdan bazılarının kimi iş için, kimi eğitim için aylarca ve yıllarca evimizi mesken etmeleri annemin sabırlı anlayışının ne kadar güçlü ve yüce olduğunu gösteren bir durumdu. Günümüzde 4-5 odalı evlere bile yakınlarını üç günden fazla misafir etmekten imtina edenleri görünce annemin o yıllardaki insani anlayışının ne kadar faziletli olduğu anlaşılmıyor mu?

Kısacası annem, karşılıksız sevginin ete kemiğe bürünmüş bir harika yapısıydı ki, ruhu ve bedeni damarlarımızda dolaşan kandı.

Onu ne kadar üzsek de on dakika sonra affedileceğimizi bildiğimiz zerafet timsaliydi. Meleklerin süt vereni annem olsa gerek.

Göbek bağı kopsa bile yürek bağı hiç kopmayan müstesna bir yaratıktı ki, o eşi benzeri bulunmaz bir değerdi.

O, yemek bilmediği halde çok kısa zamanda uzman olan, bilgiyi ve kültürü hafızasında koruyup bizlere yeri zamanı geldiğinde aktarabilen nadide bir kişilikti.

2018 yılındaki onun acı kaybı aile olarak hepimizi derinden yaraladı. 2022 yılında ancak mısralarımla aksettirmeğe çalıştığım duygularım elbette yeterli değil. Gel gör ki şiirle bile anlatması çok zor olan duygularımı burada sizlere yansıtmak belki de en zor olan tarafı…!

 

           SÜSENBER

Kimi gün elemli, kimi gün yorgun,

Yaşmağın altında suskun Süsenber.

Durgun sular gibi sessiz ve derin,

Sırlar alemine vurgun Süsenber.

 

Gülünce yüzünde çiçekler açan,

Nabzı gözündeki ışıkta atan,

Sözü soluğunda cana can katan,

Yüreği evlada yangın Süsenber.

 

Konuğu gelince coşkunca taşar,

Gönlü hülyalarda dağları aşar,

Yuvası içinde mutluca yaşar,

Sevgisi cennete yakın Süsenber.

 

Benliğinden kopan gizli sır ile,

Bazen sükut ile bazen tar ile,

Sanki Ağustosta yağan kar ile,

Tutuşan gönlüme düşen Süsenber.

 

Kimine anaydı kimine bacı,

Nerede olsa da başımın tacı,

Beynine saldığın onmaz bir acı,

Kor olup içimde yanan Süsenber.

 

Sadece bize kalan bu mısralarla birlikte mezar taşında isimleri yazılı evlatlarının gözlerimize yansıyan akisleri…

 

“Gülüşüyle Yurdagül’ü bezeyip, 

Tangül’üne sabır yığan anamdı.

Arzu çekiciyle can çivisini,

Ufuk gölgesine çakan anamdı.

 Gülsen’in sesine, yolun sisine, 

Hürriyet gözüyle bakan anamdı.

Süsen gibi Süleyman’ın kapısında aç ana,

Celal ile Cemalini göster bize can ana…!”

 

Ne güzel demiş Azerbaycanlı kardeşim:

“Elə ölülər var bizə yaxındır, elə dirilər var bizdən uzaqdır.…”

 

Cennet otağına selam olsun ana can…!

 

 

 

 

 

Yıl: 1965

Baba: Celal Şafak

Anne: Süsenber Şafak

Evlatları:

Gülsen Şafak Harmankaya

Süleyman Şafak

Hürriyet Şafak Ceylan

Ufuk Şafak Karadaş

Arzu Şafak Öztürk

Cemal Şafak köye gedif…!


Orjinal Köşe Yazısına Git
— KÖŞE YAZISI SONU —