Tarih: 26.01.2014 11:19

TANIŞMA , DAYANIŞMA VE DANIŞMA

Facebook Twitter Linked-in

       Yüce Allah (cc)  insanoğlunu yaratmış, daha sonra milletlere ve gruplara ayırmıştır. Bu ayırmanın nedeninin “tanışmak olduğunu beyan buyurmuştur. (Hucurât, 49/13) Günümüz dünyasında karşılaştığımız problemlerimizin temel nedeni, ya olaylara ön yargılı olarak bakmamızdan veya bilgi sahibi olmadan görüş sahibi olmamızdan kaynaklanmaktadır. Bu durumdan kurtulmanın reçetesini Rabbimiz bize “tanışmak” olarak sunmuştur. İçinde yaşadığımız toplumu tanımadığımız gibi aynı  kökten ve inançtan geldiğimiz kardeşlerimizi de ya bize başkaları tanıtıyor ya da onları da  gerektiği şekilde  tanımıyoruz. Tanıdığımızı zannettiğimiz bir çoğunu da yanlış tanıyoruz. Daha önce yanlış olarak tanıdığımız bazı kimselere daha sonra; ben seni yanlış tanımışım veya seni bana yanlış tanıtmışlar diyerek onlara karşı mahcubiyetimizi ifade etmişizdir. İnsanoğlu tanımadığı şeyden ya korkar yada ona düşman olur. Bu gün aynı kökten beslenen ağacın dallarının birbirlerine düşman olması, beslendikleri kaynağı unutmaları veya o kaynağın farkında olmamalarının bir neticesidir. Tanımadığımız bir kimse hakkında hüküm vermek, yargısız infaz etmek gibidir. Daha sonra bu hükmün yanlışlığını anlayıp hatadan dönmüş olsak bile, çok geç kalmış oluruz. Yüce Allah tarafından milletlere ayrılmış insanları tekrar gruplara ayırmak yaratıcının emrine itaatsizlik olur. Bizlere düşen görev; yaftalamak, ötekileştirmek  değil, tanımaya çalışmaktır.
    İnsanların dünyada en çok sevdiği kimseler en iyi tanıdığı kimselerdir. Bu gün toplumumuzda sevgisizlik bu derece yaygın hale gelmesinin  nedeni birbirimizi gerektiği gibi tanımadığımızdan dolayıdır. Bu durum bizleri yaratan Yüce Rabbimiz için de aynen geçerlidir. Zira inananlar  için en öncelikli durum bizleri yaratan ve her şeyi bizim istifademize sunan, bizlere karşı çok merhametli olan, bizlere can damarımızdan daha yakın olan Rabbimizi tanımaktır.  İslam Alimleri “ Muhabbetullah marifetle mümkün olur” derler. Yani rabbimizi sevmek O`nu tanımakla mümkün olur. Bizler Yaratanımızı,  O` nun gönderdiği dini, peygamberi ve  o dine tabi olanları sevmemiz  onları tanımamızla mümkün olacaktır. Bu ilke olmazsa olmaz olandır. Bundan sonra sıralayacaklarımız bu ilkeye bağlıdır.
           Birbirlerini iyi tanıyan toplumların bundan sonra yapması gereken; Dayanışma içinde olmalarıdır. Dayanışma ; toplum içinde yaşayan fertlerin birbirini kollaması, güç ve destek sağlamasıdır. Toplumdaki bütünleşme derecesine göre dayanışma durumu da değişir. İslam, en üst seviyede bir toplum bütünleşmesi ve dayanışması öngörmektedir. Bu ilke “Müminler ancak kardeştirler” (Hucurât,49/10) ayeti ile ifade edilmiştir. Kardeşler arasında dayanışma aile bağlarını kuvvetlendirdiği ve huzura katkı sağladığı  gibi, aynı vatan üzerinde aynı inançları paylaşan bireylerinde kardeşlik hukukunu gözeterek hareket etmesi, ülkenin dayanışmasına ve huzurunun artmasına katkı sağlayacaktır. İnananları bir vücudun organları olarak gören Hz. Peygamber (sav), Müslümanların  oluşturduğu topluluğu bazen birbirini destekleyen, birbirine dayanan ve birbirini ayakta tutan bir yapının duvarlarına, ya da bizzat parçaları birbirine bağlayıp sağlamlaştıran yapıya benzeterek tasvir eder. Günümüz insanı  hep geçmişe özlem duyarak; bize ne oldu biz önceden böyle değildik, her şeyimizi paylaşırdık, komşusu siftah yapmadığı için müşterisini ona yönlendiren esnaftan tutun, kendisinin ihtiyacı olduğu halde kendinden daha muhtaç birini gördüğünde onu kendine tercih eden bir yapıdan  artık ben merkezli bir düşünce yapısına büründük. En küçük bir  ihtilafı ayrışma  ve  ötekileştirme gibi fitneye kurban etmekteyiz. Çok küçük dünyevi menfaatler dayanışma gücümüzü zedelemiş ve ortadan kaldırmıştır. Şunu unutmayalım ki tek başına 1 rakamı çok fazla değer ifade etmez, ancak yan yana ne kadar fazla 1 rakamı olursa hem matematiksel olarak, hem de toplumsal olarak bir güç ve değer ifade ederler. üç şahsın  bir araya gelmesiyle 111(yüzonbir) gücüne ulaşırlar. Aralarından her hangi birinin gitmesi -bu ister basta ister ortada isterse sonda olsun- güçlerini yüz kat düşürecektir. Zira 111 rakamı 1’in gitmesiyle 11’e  düşmüştür.  Bizim nüfusumuzun çok olup gücümüzün az olmasının nedeni budur. Zira hep dağınık haldeyiz, bir araya gelip gücümüzü birleştirmeden tarihe özlemden başka elimizden bir şey gelmez. Aynı inanç ve ideali paylasan fertlerin birbirlerine karşı dayanışmanın reçetesini yine Efendimiz Hz. Muhammed Mustafa (sav) sunmaktadır. “Müslümanlar birbirini sevmekte, birbirlerine acımakta ve bir diğerini korumakta bir vücut gibidir.vücudun her hangi bir organı rahatsız olursa, diğer organlar bu yüzden aşırı ateş ve uykusuzluğa tutulurlar.” Birbirimizin derdiyle dertlenmediğimiz sürece dayanışmadan söz edemeyiz.
Sairimiz :
             “Girmedikçe bir millete tefrika, düşman giremez
             Toplu vurdukça yürekler, o nu top bile sindiremez.”
diyerek dayanışmanın her türlü gücün ve kuvvetin üstünde olduğunu ortaya koymuştur.
            Dayanışmanın verimli olması ve hedefe varabilmesi için müracaat edeceğimiz “Danışma” kurullarına ihtiyaç kaçınılmazdır. Yüce Rabbimiz “Onların işleri aralarında danışma iledir”(Şura, 42/38). buyurarak Müslümanların mutlaka kendilerine yön gösterecek, kılavuzluk yapacak    rehberler yetiştirmelerinin gerekli olduğunu ortaya koymaktadır. Her hangi bir işletme ayakta durmak ve daha verimli  çalışmak için ar-ge denilen araştırma ve geliştirme çalışmaları yapmakta ve bu işe hatırı sayılır bütçeler ayırmaktadır. En şerefli varlık olan insanın yetişmesi, topluma ve kültürüne katkı sağlaması konusunda geleceğimizin teminatı olan neslimize yatırım yapmak, onlara yön göstermek  bizlerin en önde gelen sorumluluklarındandır. Bu gün yaşadığımız bölgedeki en büyük eksikliğimiz danışabileceğimiz bireylerin yok denecek kadar az olmasıdır. Kendi kültürümüzden toplum mühendisleri yetiştirmediğimiz müddetçe geleceğimize umutla bakmamız hayal olacaktır.  Hep dışarıdan destek alarak bir yere varamayız. Zira bunun hem maddi hem de manevi zararları kaçınılmazdır. Başkasının bize biçeceği elbise ya dar olur ya da bize uymaz, artık kendi elbisemizi diktireceğimiz terzileri bizler yetiştirmek durumundayız.  Ancak bu büyük sabır ve fedakârlık gerektirir. Zira böyle bir heyetin ortaya çıkması uzun yılları alabilir. Geç kaldık diyerek vazgeçmemeli ve zararın neresinden dönersek kârdır diyerek, geleceğimizi şekillendirecek danışma kurullarını bir an önce oluşturacak adımları atmalıyız.
          Tanışmadan dayanışma olmaz. Dayanışma olmadan da danışma meclisleri oluşturulamaz. Bunlar bir zincirin halkaları gibidir, zincirde kopukluk olursa hayata tutunmamız imkansız olacaktır. Ancak hayat devam ediyor ve biz de bu hayatı huzurlu yaşaya bilmek için yüce Allah`in (cc) bize uzattığı zincire topluca  sımsıkı sarılıp, parçalanmadan hedefe doğru koşmalıyız.
            Hayırlı cumalar.
 
 
       
                                                                                                                 Selçuk KILIÇBAY
                                                                                                                 Çıldır İlçe Müftüsü
 
         
 
 
              
         




Orjinal Habere Git
— HABER SONU —