SİNAN KARAÇAY


YENİDEN İNSAN OLALIM MI NE DERSİNİZ

Önceleri insanların ihtiyacı için üretmek için tasarlanan ekonomik model emperyalizm


Önceleri insanların ihtiyacı için üretmek için tasarlanan ekonomik model emperyalizm ve sömürünün her türünü mubah sayan kazanç sisteminin yörüngesine girdikten sonra artık insanları ihtiyacı üreten bir sistem aygıtı haline getiren insanı faydanın sağlanmasında hedef olarak görmekten çıkarmış faydayı sağlamak için insanı hedef haline getiren bir model haline dönüşmüştür. 
    Dünyanın sonsuz olmayan kaynakları sonsuz kazanma ve büyüme hırsına kurban edilerek adeta insanoğlunun nefsinin ve kendisi de dahil olmak her şeyi yok edecek kadar kazanma hırsının üzerindeki örtü kaldırılmış ve gezegenimiz dünyalıların hırslarının yarattığı kasırgada adeta bir yandan öteye yana savrulmaktadır. 
    İnsanoğlunun ihtiyaç algısını değiştirmekle işe başlayan bu sistemin temelinde ihtiyaçları üretmek yerine ihtiyaç algısını yönetmekle sonuca gitme hedefi doğrultusunda insanoğluna sürekli yeni harcama merkezleri yaratıp oluşturduğu algı yönetimi ile de insanları bu hedefe ne pahasına olursa olsun ulaşacak birer tüketim makinesi haline getirmek yer almaktadır ve ne acıdır ki bu temel hedefe ulaşmaya da çok az kalmıştır hatta bu hedef yakalanmıştır bile diyebiliriz.    
    Daha çok kazanma duygusunun körelttiği, hayatın merkezine maddeyi koyan insanoğlu maneviyatı gereksiz bir yük, görünmeyeni elinde tutmak gibi bir hayalcilik olarak göremeye başlamış her şeyi ama her şeyi göremediği ve elleri ile de tutamadığı nefsi için elle tutulan gözle görülen harcanarak tüketilen şeylerden ibaret sayan fikir dünyasının hizmetine girmiştir.
    Bu emrine girilen fikri dünya ve bu dünyanın fikir yörüngesi kendine çekim alanı olarak sürekli ve devam eden bir değişim sürecini olmazsa olmaz kabul edip ilk şart olarak değişim adı altında neyi değiştirdiğine bakma gereği bile duymayan ve bu değişim için ilk adım olarak yaşam alanları ve yaşam standartlarının yükseltilmesi adı altında aslında sanal bir gelişmeyi bir gerçeklik kabul ettirme çabası ile ilk kalesini işgal edip ilk zaferini kazanmıştır.  
    Bu zafer sadece fiziki olarak insanoğlunu yerinden yurdundan etmekle kalmadığı gibi insanlığa dair tüm duygularını yerinden yurdundan eder bir hale gelmiş olsa da kazanma ve daha çoğa sahip olma duygusu olması gereken hayat ile gerçekleşen hayat arasına renkli ve çelikten daha sert bir duvar gibi çekilmiştir. 
    Sadece bedenler değil o bedenlerle birlikte tüm duyguların da sürekli yer değiştirdiği ve her gittiği yeri bir süre sonra değişim adı altında içerisindeki tüm duyguları alarak değiştirip, ancak değiştirerek geliştirilebildiğini zanneden kendi akıllarının ürünü ürettikleri makineler ile duygusuzlukta yarışan bir kuşak yaratmayı başarmışlardır. 
    İnsanoğlu yaşadığı ya da yaşamak zorunda bırakıldığı bu duygu çekilmesi neticesinde etten, kemikten ve tenden oluşan çağdaş robotlar haline gelmiş ve duygusuzluk duygusu ile sistemin bir hediyesi olarak kendisini paketleyerek sistemin emrine sunmuştur.   
    Adına çağdaş ve modern kuşak denilen bu kuşak hissiyatı olmadan her şeyi üreten, aslını kopyalayıp suretini aslı yerine koyan ve daha sonra kendi yaptığı suret ile de yarışa tutuşan insanla makine arası bir varlığa hızla dönüşmekte ve bu dönüşüm ekseriyet tarafından makbul sayılıp itibar görmektedir. 
    İnsanoğlu adeta yaratıldığını unutarak kendisi bir yaratıcı olmak iddiasına sahip olmakta fayda yaratmak ile faydanın da içinde olduğu düzeni bizzat yaratan bir yaratıcı olmak arasındaki ince çizgiyi göz göre göre ihlal edip üstelik bu ihlal edişi bir kabuk kırmak olarak nitelendirmek gibi bir aczi yete meşruiyet kazandırma telaşına düşürülmektedir. 
    Keşke insanoğlunun da bugün ellerinden düşürmediği cep telefonlarında olduğu gibi FABRİKA AYARLARINA GERİ DÖNME modülü olabilseydi diye düşünmeden edemiyor insan. (Bakın işte size içine düştüğümüz esaretin bir işareti; yenilenmeyi ve düzelmeyi isterken bile eskiden ve bozan düzenden medet umar hale gelen niteliklerden istifade etme isteği ile hareket ediyor o doğrultuda cümleler ile medet arar oluyoruz.) 
    Gelin fabrika ayarlarımıza geri dönelim, gelin bize giydirilen bu deli gömleğini üzerimizden çıkarıp atalım tekrardan tenimizi giyinip o tenin içinden başka hiçbir yerde yaşayamayan duygularımızı yeniden kuşanalım tekrardan bir daha değişmemek üzere yeniden  İNSAN OLALIM ne dersiniz?