Olcay Kasımoğlu


YAŞASIN BİLİM YAŞASIN SANAT

Hayat...


   Hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesimizin yankısını duyarak yaşamın anlamını keşfedemeyiz. Kültürel ve sanatsal anlamda farkındalık oluşturmamış bir toplumda çağdaş değerlerden, bireylerden bahsedemeyiz. Bilim ve sanat insanın insan olma özünü en yatkın biçimde yansıtan değerlerdir ve her birey yaşamak, maddi, manevi varlığını korumak, geliştirmek hakkına sahiptir. Bu haklar insanın doğuştan sahip olduğu, insanın insanca yaşayabilmesi için gerekli olan haklardır. Bunlar: ?Düşünce ve kendini ifade etme özgürlüğü, basın, din ve vicdan özgürlüğü, sağlık ve eğitim de seçme ve ret etme hakkı, haberleşme, bilgi alma, seyahat etme, seçme-seçilme hakkı, bilim ve sanat özgürlüğü hakkıdır.? diyebiliriz. Özellikle çağdaş toplumların yapması gereken, bu farklılıkların farkında olmak ve uzlaşılabilecek ortak değerler zemininde iletişim kurarak toplumsal kültüre katkı sağlamak olmalı. Böyle bir atmosferde kendi zenginliklerini karşı tarafa göstermek daha kolay olabileceği gibi, evrensel barış ve huzur ortamının tesisine daha fazla katkı sağlama imkanı da yakalanmış olacaktır. Bu da düşünce ve duyguların bir arada eylemlere yönelmesine zemin hazırlarken bizi bağımsız, aydınlanmış, sorumluluk bilinci gelişmiş bireyler yapar.
Hepimiz bir ve bütünüz. Hepimiz bütünün bir parçasıyız ve hepimiz aynıyız. Seçimlerimizin sorumluluğunu ve kendimize yaşatmış olduğumuz bu hayatı sevgiyle kabul edip yolu beraber yürüdüğümüz insanların insanca yaşam haklarına tecavüz etmediğimiz, ellerinden almadığımız sürece bu yaşamda hepimiz biriz. Tercihlerimizi değiştirme hakkına her an sahibiz ve her an seçim yapabiliriz. Sevgiyle çoğalmak ve anlamak yaşamın her alanında olmazsa olmazımız olmalı. Sonuçta düzeni iyileştirmek istiyorsak, kendimize, yaşamımıza, yaşamımızda var olan her şeye sahip çıkmalıyız. Sanat ve bilim de insanın ufkunu aydınlatıp, farklı bakış açıları kazandırıp, yaşamla ilişkilendirerek bize tercih hakkı sunar.
Bunun yanında ?Dünyanın küresel köy olarak adlandırıldığı ve herkesin dijital ağlarla birbirine bağlandığı günümüzde öteki ile karşılaşmak ve iletişimde bulunmak her zamankinden daha kolay ve kaçınılmaz hale gelmişken, insanlar arası ilişkilerde fiziki şartların ve mekanın birer engel olmaktan çıktığı günümüzde, birlikte yaşamanın gerekliliği açıkça ortada olduğu halde dünyanın çeşitli yerlerinde insanlar arası farklılıklar çatışma gerekçesi olmaya devam etmektedir. Bugün, her zamankinden daha çok tehdit altında bulunan dünyayı, insanın yaşamasına uygun kılmak ve evrensel barışın egemen olmasını sağlamak için insanların, toplumsal ve kültürel farklılıklarını birer zenginlik olarak gören anlayışa ve birlikte yaşama sanatını öğrenmeye büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır.? Yaşamın, yaşamsal önem taşıyan bütün odaklarına dokunmayı hedeflemek sanatla, bilimle mümkündür. Bütün bunları kitapla, resimle, şiirle, sinemayla, romanla, tiyatroyla ifade etme yoluna gitmek ve insanla buluşturmak insani sorumluluklarımızdan ve toplumsal yaşamın daha sağlıklı işlemesi açısından olmazsa olmazlarımızdan biri olmalı. Hepsinin kendi içinde ayrı bir çekim kuvveti vardır ve hayatın anlamına, bütünlüğüne güzellik katmaktır.
İnsanların halen sanattan, bilimden uzak; Dil, ırk, mezhep gibi yaşamda pek karşılığı olmayan gerekçelerle çatışma ortamına sürüklenerek yaşamdan kopmaları, hayatın anlamına da büyük haksızlıktır. Söz konusu farklılıklar tarih boyunca insanlar arasında eşitsizlik ve toplumlar arasında çatışma sebebi olarak değerlendirilmiştir. Oysa ulaştığımız uygarlık düzeyi çerçevesinden olaylara baktığımız zaman, farklılıkların birer ayrılık ve çatışma sebebi değil aksine zenginlik, paylaşma ve bütünleşme vesilesi olabilecekleri kolayca görülebilmektedir. Bunu da en iyi sanatla icra edebiliriz. Çünkü, ne yalnız başına övgü ne de sövgü yaşama bir şey katmaz. İnsan kendi duygularından emin değilse, düşüncelerinin arkasında duramıyorsa, egolarından arınmamışsa sığ sularda yüzmeye mahkum olacakdır. Sanat ve sanatın dallarına gereken ilgi ve alakayı göstermeyen toplumlar her zaman çağın gerisinde kalmaya devam edecektir. Okumayan toplumlar ne geçmişleriyle yüzleşebilirler nede geleceğin inşasında inisiyatif alabilirler.
Değişim, yenilenmek hayata ve kendimize karşı görevlerimizdendir. Gerçeğimizin farkında olmak, iyi insan olmanın gereğidir. İnsan yaptıklarından ve yapamadıklarından sorumludur. İnsanın eylemlerinde ki güzelliği yaşamın hakkını verdiği oranda bir önem taşır.Ve insan her koşulda enerjisini olumlu olana harcayarak yaşamı daha sağlıklı ve anlamlı kılabilir. Her günün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç olduğunun farkında olanlar yaşamdan beslenirler. Çağdaş değişimsel anlayışın önünü açan, yeniliklerin gerçekleştirilmesine katkıda bulunan bilim ve sanat, aydınlanmadan yana olan toplumların yaşamsal kaynaklarıdır. Bugün, her zamankinden daha çok tehdit altında bulunan dünyayı, insanın yaşamasına uygun kılmak ve evrensel barışın egemen olmasını sağlamak için insanların toplumsal ve kültürlerin farklılıklarını birer zenginlik olarak gören anlayışa ve birlikte yaşama sanatını öğrenmeye büyük bir ihtiyaç bulunmaktadır. Bunu da topla, tüfekle değil sanat ve bilimle gerçekleştirebilir. Her günün yeni bir gün ve yeni bir başlangıç olduğunun farkında olanlar yaşamdan beslenirler. Diğer türlüsü, ?Ya yaşamın tanığı yada seyircisi´´olurlar?