Olcay Kasımoğlu


YAPICI VE YIKICI ELEŞTİRİ

Eleştirilere açık olmak


  Eleştirilere açık olmak, insanın kendisini geliştirmesinin yolunu açtığı gibi, kendine ayna olmasında yardımcı olur

    Herkes kendine bir öz eleştiri yapmalı, zaman zaman. Doğru bildiğimiz o kadar çok yanlış olduğunu zamanla öğreniyoruz ki, kendimiz bile şaşırıyoruz. Eleştiri her zaman, insan gelişiminin bir parçasıdır. Önemli olan doğru zamanda, doğru kişiye ve doğru olay ve gidişata eleştiri yapmak.

   Bunun yanında eleştirinin dozu, niteliği ve üslup çok önemlidir. Eleştirdiğimiz konu yada insan, her kim olursa olsun yıkıcı değil, yapıcı eleştirilerin yanındayız.

   Özellikle özeleştiri, kişinin çıktığı her merdiven basamağında, dönüp ardına bakmasıdır. Bir önceki basamakta bıraktığı fotoğrafını; işleri, halleri, sözleri, duyguları şöyle bir ölçüp tartmasıdır. Açık yüreklilikle, hatalarını, noksanlarını kendine hatırlatmasıdır. Yanlışlarını ve hatalarını açık yüreklilikle kendine söyleyebilmesidir.

Kendini eleştire bilenler, sağlıklı bir kişi olma yolunda ilerlerler. Kişi, kendine karşı bir eleştiri ile karşı karşıya kaldığında; takınacağı tavır, söyleyeceği sözler, onun kişiliği hakkında ip uçları verir. İnsanın egosu yoksa, kendini görmesi o kadar şeffaftır.

Kesin konuşanlardan, konuşurken yaptığı her şeyin yüzde yüz doğruluğundan emin olanlar bana korkutucu gelir. Yanılabilecekleri, akıllarının ucundan bile geçmez. Cümlelerinin arasından ?ben, ben? sesleri duyulur. Bu tarz kişiliklere eleştiri getirmek, tabiri caizse, ateşi ateşle söndürmeye benzer. Öz eleştiriye açık olmak, kendini, yerini, haddini bilen ve gerçek bilgiye sahip olan kamil kişilere aittir. Karşınızdaki insan, öz eleştiriye kapalıysa, yada özeleştiriyi kaldıramıyorsa, bütün iletişim kanalları sakattır.

Bunun yanında, eleştiriyi kimin, ne amaçla yaptığı da çok önemlidir. Yapıcı, birde yıkıcı eleştiriler vardır. İnsan ve yaşam gelişimine olumlu her türlü eleştiriye açık olmak, bizi sağlıklı kılar. Egosu tavan, bireysel yaşayan, yaşadığı dünyaya ait bir sorumluluk hissetmeyen insanların eleştirileri çığırtkanlık kokar. Bunu da yine en iyi, kendini bilen ve kendini aşmış, gönül gözü açık olan insanlar bilir. Çok mütevazı yaşayan bir insanda o inceliğe sahip olabilir. Bu tamamen insanın kendini bilmesiyle alakalı bir şeydir.

Eleştirilmekten korkan kişi ve kişiler, kurumlar, her zaman bir eksiği barındırır içinde. Kendini, çevresini, toplumunu sorgulamak yerine, olup biteni örtmeyi, görmezden gelip kulağı üstüne yatmayı yeğler çoğu kimse. Kurumlar, hatta ideolojiler ve devletler de yapabilir bunu. Eleştiri süzgecinden geçmeyen, kendini sorgulamadan yürüyen kişiler, gruplar, topluluklar ve toplumlar, kendilerini bekleyen çözümsüzlüğü, kokuşmayı görmezler. Farkına vardıklarında ise, artık çok geçtir, geçten daha kötüsü de işe yaramayan pişmanlıklar ve yaşamın anlamını kaybetmek vardır.

Eleştiri yapmak ve eleştiriye açık olmak, aynı zamanda, sağlam ve sağlıklı bir kişilik yapısı gerektirir.

Yapıcı eleştiri, her zaman, insan gelişiminde bir laboratuvar görevi görür. Ve olası yanlışlarımızı düzeltmemizde olumlu etki yapar.

Çoğunluğun, her zaman haklı olmadığı bilinen bir konudur. Çoğunluk psikolojisine göre, sırf onları mutlu etmek, yada sürüden ayrılanı kurt kapar psikolojisiyle, çoğunluğa tabi olmak, akıl ve ruh sağlığı aydınlanmış insanlara göre değildir. Kol kırılır yen içinde kalır anlayışından tamamen uzağım. İnsanlar, benim için yanlış bir kanıya sahip olmasın diye, doğru bulmadığım bir olay, kişi karşısında sessiz kalmam mümkün değil. Varsın insanlar, başkalarının hayatını yaşasınlar, gösteriş budalası olsunlar, kul köle olarak çürüsünler. . Yanlış her yerde yanlıştır. Kişi ve kişilere göre değişmez.

Önemli olan , eleştirinin ne olduğunun farkında olmak ve farkındalık yaratmak, yoksa insanın ağzından zehirde akar, balda akar. Önemli olan her türlü fikir ve duyumları, zehirden süzüp, çiçek kokularıyla, insan yamacına nakışlamak.

Bunun yanında, insanların eleştiri karşısındaki tepkisini belirleyen bir sürü parametre var. O anki koşullar, ruh hali, yaşadıkları, genel tahammül sınırı, gelen eleştirinin üslubu vs.. Dolayısıyla, eleştiriyi yapan kişinin ve eleştirilen kişinin mizacı çok önemli.

Toplum içinde, eleştiriye tahammülü olmayan; bunun yanında aktif bir görüntü çizen, aydın, kültürlü, birikim sahibi bir yığın insan var. Bu insanlar çok güzel konuşup, önemli konularda çalışmalar, araştırmalar yaparlar. Ancak, büyük bir zaafları vardır, eleştiriye hemen hemen hiç açık olmamaları.

Egoları hep baş aktördür ve geri bildirimlere kapalı, sığ anlayışları vardır.

Toplumumuzda, eleştiriye açık olabilme felsefesi henüz bireylerde oturmadı, olgunlaşmadı. Belki teorik olarak kabul ediliyor, ama pratikte bunu aynı hoşgörü ile karşılayan pek yok. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın mantığıyla, insan gelişmiyor.

İnsan bu durumlarda kendisini de devreye sokabilmeli, bazı taşlar yavaş yavaş ve bu şekilde yerine oturur.

Eleştirilerde anlayış, bilgiçliğin kibriyle değil, alçakgönüllülükle doğar. Bunun içinde, eleştirinin, yaşamın bir parçası olduğunu kabul etmek ve onu geliştirici kılmak, tamamen bizim alt yapımızın sağlamlığı ile alakalıdır.

?Bir tabloya bakarsınız ?güzel? bulursunuz, bir manzarayı seyredersiniz ?güzel? bulursunuz, bir müzik dinlersiniz ?güzel? bulursunuz, Sonra birden tablo parçalanır, manzara değişir, müzik susar, geriye ne kalır? ?Güzellik?; o hiç ölmez.?

Kendi kendimizin ustası, eleştirmeni ve öğretmeni olalım. Geri bildirimlere açık olalım, yaşam daha nazik ve lütufkar davranır bize.