Olcay Kasımoğlu


YALAN ÖVGÜLERE İHTİYACIMIZ YOK !

Kanatlarımın altındaki...


Kanatlarımın altındaki rüzgarları düşündüm.
Anladım ki, sadece anlamak yetmiyor?eli taşın altına koymak da gerekiyor !
Ne oldu bize?
Kapılarımız kapalı, yüreklerimiz yaralı, taksitlere bölünmüş yaşamın biçare bekçileri gibi, her yerimiz talana dönmüş.
Birbirimize yabancı, birbirimize yasaklı, biz mi istedik yoksa birileri mi böyle istedi?..
Her toplum hak ettiği gibi yönetilir, derler ya, biz mi böyle olmasını istedik, biz mi dünyaya yeni fermanlar verdik, yeni dünyalar, yeni buluşlar için mi doğanın suyuna kibrit suyu dedik?
Şimdilerde, çocukların geleceğini katleden, yeşil alanları çöle çeviren zihniyetin pençeleri arasında can çekişiyor evren.
Herkes birbirine takılmış bir yöne giderken, kitleleri neden izleyip neden izlememiz gerektiğine dair engin bir bakış açısına sahip olmamız için; insanları dinlemek,anlamak ve bunları sağ duyuyla, gerçeğin eleğinden geçirmek gerekiyor. Bunu için etikete, maddi ölçütlere ihtiyacımız yok.
Sürekli olarak toplumsal yüzleşmeden, hakikatten bahsedip duruyoruz. Unuttuk insan yanımızla yaşamın içine sokulmaya, unuttuk kendimiz olmayı. Yüzleşme, hakikati arama, devletin, bireyler üzerinde kurduğu tahakkümle olmaz. İnsanlığa yönelik kutuplaşmalar nasıl insanlık dışıysa, insanlığın bunu kanıksaması da o kadar insanlık dışıdır. Hakikat denilen şeyin içinde adalet ve demokrasi yoksa, ne yaparsak yapalım, elimize yeni ve daha büyük yalanlardan başka bir şey geçmeyecektir.
Hepimizin evrensel değerlere ihtiyacı var. Karanlığımızla, zaaflarımızla ve zavallılığımızla yüzleşmeliyiz. Duvar olmakla, seyirci kalmakla bu iş olmuyor. Birbirimizi anlayalım, birbirimizin acılarına saygı gösterelim. Birbirimizi yaşatalım, yaşamak ve yaşatmak ince bir iştir.
Yoksa nasıl yaşanır bu dünyada, bu vahşetler nasıl arınır yüreklerden!
Eğer bir yerde: neyin doğru, neyin yanlış olduğu hakkında kendi fikrini söylemekten çekiniyorsa insanlar,
Eğer bir yerde: insanlar; adalete olan güvenini sorgulamaya başlıyorsa, dilinden, yaşam tarzından, etnik kökeninden ,inancından, siyası tercihlerinden dolayı zulüm görüyorsa, sanat; kendini icra etmekten çekinmeye başlamışsa,
BAĞIMSIZLIK VE ÖZGÜRLÜK gönüllü bir tutsaklığa dönüşür.
Düzenin köleleri olmamak için;
Çağımızın güvensizliğine karşı durabilmemizi sağlayacak yöntemler bulmak, içimizde ki güç merkezini ortaya çıkarmak gerekiyor.
Bunun içinde; inandığımız, güven duyabileceğimiz değer ve amaçlara ulaşabilmemizi sağlayacak içsel bütünlüğün; espri ve hayal gücüyle bezenmiş aklın, kültürle yaşama dokunmuş bilincin, mücadele ruhuyla beslenmiş cesaretin, kendini bulmuş benliğimizin ?özgür ve özgün? olması gerekiyor.
Ne olursa olsun, farkındalık ve aydınlanmak, zihnin, yüreği anlama sürecidir. İnsanın kendini bulması ve kendi ruhunu bilmesi en büyük zaferdir.
Birde değişime direnenler vardır; teknolojiye, yeni oluşumlara, yeni fikirlere şiddetle karşı çıkarlar.
Değişimi ihanet olarak algılarlar. Toplumdan, aileden aldıkları öğretilerle yaşamlarına yön verirler.
Bunun aksi davranış gösterenleri erdemsizlikle suçlarlar, saygısız ve dönek diye nitelendirirler.
Mademki, değişme ?Dünya´nın temel koyucu kuralı? ise, niçin; değişmeme, değişmemekte direnme ve değişmediği için de kişi erdemli kabul edilmekte?
O zaman, yıllarca sağcı olup daha sonra solcu olan bir insanı nasıl değerlendiririz?
Ya da tuttuğu takımı değiştiren bir insana hangi gözle bakarız?
Tutucu ve kapalı bir yaşamı olan bir insanın radikal bir kararla yaşamının bütün yönünü değiştirmesine nasıl anlamlar yükleriz ?
Bu kavramlar üzerinden soruların yanıtını aradığımızda, bu kavramlar ana ilkeler midir, ana ilke deyince ne anlıyoruz?

 

Milliyetçilik, solculuk,sağcılık, gibi bir sürü kavram ana ilke midir ?
Diyelim ki ana ilkedir, bunları tümüyle terk etmek, değiştirmek bir gelişme midir, yoksa belli bir kesimin tanımıyla döneklik midir?
Aslında sorun değişmemekte değil, değişmenin nasıl gerçekleştiğindedir.
Ben hiç değişmedim önce neysem, bugün de oyum demek ?tutarlı´ ve tutarlı oldukları içinde ?erdemli´ sayılmak, bunun gerekçesi ne ?
O zaman, tutarlılık bağlamında, erdem; değişmemeyi değil de, değişmenin tarzıyla ilişkilidir.
Dünya görüşünün değişmesini ?mazur? gösterebilecek ?makul? gerekçeler her zaman vardır.
Gençliğinde belli bir siyasal görüşü savundu diye, yaşamının sonuna kadar o görüşü savunmasını tutarlılık saymak, savunmadı ve değişti diye de döneklikle suçlamak haksızlıktır.
Burada ki en hassas ayrıntı ise ?siyası ve politik tercihlerin değişimi? rüzgarın yönüne göre esiyorsa, ?yükselen değerleri´ kollayan bir ideolojik kaypaklık içerisinde ise, sadece kendi egosuna hizmet edecek bir yol çiziyorsa; böyle bir değişimi ?varoluşun temel koyucu ilkesidir? diye izah edebilir miyiz?
Tabii ki edemeyiz, kaldı ki, mazeret; makul gerekçelere dayandırıldığı sürece kabul edilebilir.
İnsanlar yaşamla birlikte inandığı şeyleri sorgulayabilir, yaşadıkları; aldığı kararı bozdurabilir, kaldı ki gerekçe sağlamsa bu ayıp da değildir.
Zaten mantığı ve gerekçeleri açıklanamayan bir değişimin içinde ne samimiyet nede içtenlik olur çünkü değişim bir süreçtir, sağlam gerekçeleri ve mantığı vardır, sabahtan, akşama veya akşamdan sabaha olmaz.
Değişim; başkalarının yaşam hakkına daha hoş görülü, daha insancıl bakış açıları getiriyorsa, bu gelişime kim dur diyebilir.
Yeter ki ?insan hayatına saygı, doğaya ve içinde ki bütün canlıların yaşamak hakkına saygı olsun.
Evrensel değerler dışında; benim için değişmeyecek şey yoktur. Sığ düşünce, katı anlayış, insana ve evrene bir şey katmaz.
Kendi içinde enginliği ve derinliği olmayan, insana durmayan, güzelliği sabote eden her türlü düşünce ve ideoloji değişmeli.
İnsan yaşamına gereken özeni göstermeyen, sadece kendi varlığına hizmet eden, saygı göstermeyen, doğal ve sosyal çevreyi kirleten; her türlü düşünce faydacı değildir. İster değişmeden kalsınlar, isterlerse her gün değişsinler ne fark eder.
Dünyaya bir güzellik bırakmadıktan sonra, , başkasının canı yanarken sesin çıkmıyorsa, ateşi sana gelene kadar kapını kapatıyorsan, hangi düşünceden olursan ol, hangi değişimin içinde bulunursan bulun, insanlık için hiç bir anlam ifade etmezsin.
Ne kadar çok bizi destekleyen olumlu, yararlı ve güçlü düşüncemiz varsa, o kadar başarılı seçimler yaparız. Buda; yeni değişimlere bizi açık kılar ve olumlu gelişmeyi sağlar.
Olumsuz, yararsız düşüncelerse; bizi yeterince güçlü bir halde tutamadığı için, yaşamımızda başarılı seçimler yapamaz ve yaşamımızın sorumluluğunu alamayız. Her yeni gün doğumları, tazelenmeyi müjdelerken, insanın kendini güncellememesi, değişime ve yenilenmeye açık olmaması ne hazin.
Algıda seçicilik yoksa, değişim olmaz.
Uzun kulaklılar, paranın gücüne tapanlar, kendini sadece en akıllı sananlar, egosu tavanlar; hiç bir zaman farkındalık yaratamazlar.
Daha güzel bir dünya ve dingin bir mutluluk için; öğreti ve baskıya dayalı inanç ve değerler yerine, açık,anlaşılır vicdani değerleri yaşatmak ve geliştirmek hedefimiz olmalı.Gerçek mutluluk, kişinin kendi içinde ki memnuniyetin ve bakış açısındaki derinliğin ahengidir.
Bunun içinde önce kendimizle çelişmemeliyiz, ancak o zaman özgün bireyler olup farkındalık yaratabiliriz.