www.cildirgoyce.com

CEMAL ŞAFAK


VERİN ELİNİZİ ÖPEYİM ÖĞRETMENİM

ÖĞRETMEN


                              VERİN ELİNİZİ ÖPEYİM ÖĞRETMENİM!

            Bir eğitim sisteminin esasları ne kadar iyi hazırlanırsa hazırlansın, o sistemin başarıya ulaşması, ancak çok iyi yetişmiş ve mesleğinin şuuruna ermiş öğretmenlerle mümkündür. Çünkü eğitim öğretim faaliyetlerinde asıl unsur öğretmendir. Araç-gereç, okulların fiziki şartları ve başka unsurlar daha sonra gelir.

          İyi öğretmen nasıl olur? Şunu hemen belirmeliyim ki, öğretmeni sadece sınıfa girip çıkan, öğrencilerini kırk dakikalık süre içinde belirli bir düzende tutan biri olarak görmemeliyiz. Öğretmenin de öğretmen olması dışında bir takım tasarıları, görüşleri ve düşünceleri mevcuttur. Ancak öğretmen okuduklarından ve izlediklerinden edindiği mesleki kariyeri dışında kalan bilgileri öğrencilerine aktarmak, zamanını bu anlayışla harcamak durumunda değildir. Böyle bir yetkisi de yoktur. Kişinin bilgisi kendinedir. Çoğu zaman da sadece kendisi için bu bilgi doğrudur. Başkaları aynı şekilde düşünmeyebilirler. Hele ders esnasında öğretmenin şahsi görüşlerini öğrencilerine benimsetmeğe çalışması hiç de uygun değildir. Öğretmen ülke ve dünya basınını takip eder, kitaplar ve dergiler okur, çeşitli televizyon yayınlarını izler, kendi alanıyla ilgili konuları günün şartlarına göre bir kıyaslama yaparak buradaki bilgileri kendi bilgi süzgecinden geçirip öğrencilerine aktarır. Bu tutumu yüzünden kimse kınamaz onu. Okuyup öğrendikleri arasında kendi alanıyla ilgili haber ve bilgileri, buluşları ve yenilikleri sınıfına aktarması onun üzerindeki önemli sorumluluklardan biridir. İyi bir öğretmen kendi dersiyle ilgili her türlü kaynaktan yararlanmasını bilendir.

        Sınıflar yani ders verilen yerler mabetler gibi mukaddes yerlerdir. Nasıl bir mabette söylenecek sözler, yapılacak hareketler belli ve onların dışına çıkmak hoş karşılanmıyorsa sınıflarda da öğretmenin her aklına geleni söylemesi beklenemez. İyi bir öğretmen bu kutsiyetin her daim farkında olmalıdır. Siyasi ve politik anlayışını kendi içinde saklayarak öğrencilerine daha gerçekçi ve zamanın ruhuna uygun bilgiler sunmalıdır.

        Öğretmen hangi öğretim kademesinde görev yaparsa yapsın, hangi kaynaktan feyz alırsa alsın Türk Milli Eğitiminin şerefli bir mensubu olduğunu unutmamalı. Onların ülkemizi, geleceğimizin teminatı olan çocuklarımızı ve gençlerimizi daha aydınlık, daha bilgili, daha çağdaş seviyeye ulaştırmak için fedakarlıkla hizmet etmeleri gerektiğini biliyoruz. Yurdumuzu bir ucundan öbür ucuna kadar asfalt yollara kavuşturan mühendislerimizin azminde, en ücra köylerimizdeki hasta yardımına koşan doktorlarımızın şefkatinde öğretmenin emeği vardır. Millet ve bütün insanlık için iyi ve güzel şeyler yapabilen, her insanın gönlünü ateşleyen kıvılcım, onu yetiştiren öğretmenin sihirli parmaklarından gelir. Öğretmen toplumda emeği kaybolmayan insandır.  Kendisini milletine ve vatanına adamıştır. Bu yolda çalışmayı ve bu çalışma içinde yıpranmayı göze alan müstesna varlıktır. Milletin geleceğini yetiştirmek, onların temiz gönüllerinde vatan, millet ve insanlık sevgisini kökleştirmekten başka bir düşüncesi olmaz. Ülkemizin çocuklarına milli ruhu, milli dinamizmi veren, vermesi gereken odur.

          Milletleri ayakta tutan ve kalkındıran kadrolar öğretmenin şahsiyetinin damgasını taşır. Bu damga, aynı zamanda öğretmenin üstün başarısının bir eseri olarak ortaya çıkar. Çünkü öğretmen karakterimizin işleyicisi, düşüncelerimizin kurucusu ve bilgi kaynağımızdır. O insanı beşikten alıp mezara kadar götüren büyük mesuliyet simasıdır. Aklı besleyen, geleceğe yön verendir. Bir bakıma öğretmen şehit mertebesindedir. Kalbi bahar mevsimi, idealleri ise çiçek biçimindedir. O nedenledir ki öğretmenin bir eli meşale tutar, diğer eli bayrak…

         Öğretmen, ne kadar ekonomik zorluk yaşasa da haysiyetli yaşantısından taviz vermeyen gurur abidesidir. Onun değişmeyen ve değiştirilemeyen hayat prensibinde şu veciz ifadenin kararlılığını görürüz. “Altı yırtık bir ayakkabıyla dolaşmak, derisi yırtık bir suratla dolaşmaktan daha evladır.” Bu ulvi anlayışı ülke yönetiminde söz sahibi olanların unutmaması ve öğretmenin maddi sıkıntılarla boğuşmasına meydan vermemesi gerekli.

       Buradan benim ve benim gibi düşünüp meslek hayatını devam ettiren öğretmenlerin en değerli ziyneti olan öğrencilerimize sevgilerin en güzelini gönderiyorum.

        Kısaca belirtmek isterim ki, dünyanın her yerinde bir toplumun en değerli kurumları okullar, en değerli elamanları da öğretmenlerdir.

       Bilinmez, bulunmaz mekânlardan bizleri izleyen öğretmenlerim, verin elinizden öpeyim ve size şairlerden özür dileyerek aşağıdaki mısralarla sesleneyim.

        VEFA BORCUMUN BİR DAMLASI…

                            İlk Öğretmenim İlbeyi Akkoç’a …

Yitik acılardan sonra hazanla gelip

Bir yağmur gibi iliğime işleyenler,

Gözümde renksiniz, gönül kulağımda ses

Sonsuz irfanıyla aklımı besleyenler.

Sizdiniz ümit yolumun başlangıcında

Geleceğe göz kırpan parlak yıldızlar.

Meçhul karanlıklardan sehere uzanıp

Ufkumuza ayna tutan sıcak gündüzler.

Neler borçluyum size anlatılması güç...

Ömrümde mana, yolumda dalsınız işte.

Sözümde söz oldunuz, özümde öz oldunuz.

Uzun lafın kısası: Bende bensiniz işte...