www.cildirgoyce.com

YAŞAR GELER


VATAN VE VATANDAŞ

Vatanı vatan yapan uğrunda


    Vatanı vatan yapan uğrunda ölünen ve sahip olduğun topraktır. Asıl olan da vatanını içeriden ve dışarıdan gelen ve gelecek olan her türlü tehlikeye karşı koruyabilmektir. Özellikle de toprak altı ve toprak üstü değerlerin varsa ve de değerliyse işte o zaman toprağını korumak için iki kat daha fazla çalışmalısın. Aksi takdirde her zaman iç destekli dış saldırgan odakların hedefi olmuşsundur.
   Özellikle son yarım yüz yılda kapitalist güçler tarafından, dünyanın neresinde olursa olsun değerli toprak görüldüğü ya da tespit edildiği anda tepesine üşüşmüşlerdir. Bunun en bariz örneği de Asya, Arap yarım adası ve Orta doğu sınırları içerisinde yer almaktadır. Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Kuveyt, Katar, Libya, Mısır, Irak ve Suriye olmak üzere yakında İran ve ülkemiz üzerinde de emellerini gerçekleştirme hedeflerinin olduğu tüm dünyaca bilinmektedir.
   Nerede petrol, altın, bor vb. maden kaynakları vahşi emperyalist-kapitalist şer odakları ve ortakları oraya saldırmaktadırlar. Bu tür eylemler ve saldırılar neden bir Amerika ya da Avrupa ülkelerinden birisinde yaşanmıyor? Neden hep Asya, Afrika ve Orta doğu bölgesinde yaşanıyor? Nasıl bu ülkelerde güç bulabiliyorlar? Tarihin her döneminde ülkeler içerisinde iç hainler ve dış güçlere hizmet etmiş işbirlikçiler olmuştur. Bu bugünde vardır, yarında olacaktır. Ancak, asıl olan bu durumda bile her türlü olumsuz durumu göze alarak vatanını, bayrağını ve toprağını savunabilmektir. Zalim kapital güçlere karşı direnebilmektir.
Gazi Mustafa Kemal Atatürk gençliğe hitabında ne demişti?
    ?´Ey Türk gençliği! Birinci vazifen, Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyet´ini, ilelebet, korumaktır. Mevcudiyetinin ve istikbalinin tek temeli budur. Bu temel, senin, en kıymetli hazinendir. İstikbalde dahi, seni bu hazineden mahrum etmek isteyecek, içeride ve dışarıda düşmanların olacaktır.
     Bir gün, bağımsızlık ve cumhuriyeti korumak zorunda kalırsan, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın durumun olanak ve şartlarını düşünmeyeceksin! Bu olanak ve şartlar, çok olumsuz bir durumda karşına çıkabilir. Bağımsızlık ve cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin temsilcisi olabilirler.
     Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri alınmış, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir.
    Ey Türk istikbalinin evladı! İşte, bu durum ve şartlar içinde dahi, görevin; Türk bağımsızlığını ve cumhuriyetini kurtarmaktır!
   Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda, mevcuttur!´´
     Özellikle işgal altında olan ülkelerinin topraklarını terk edip başka ülkelere göç eden insan yığınları dikkatimizi çekmektedir. Bu insanların uğrak ve durak yerleri de ne hikmetse hep ülkemiz olmuştur. Türk milletinin, vefalı, kadirşinas, duygulu, misafirperver olduğunu iyi bilen diğer ülke insanları ilk soluğu Türkiye´de almaktadırlar. Tarihin hiçbir döneminde duymadık ve tanık olmadık ki, bu durumda bulunan bir Türk vatandaşı ülkesini terk etsin de gidip başka bir ülkede sığıntı gibi yaşasın. Kırk beş yıl gibi uzun bir süre işgal altında kalmış bir Türk milleti bile esareti kabul etmemiş ve hep direngen olmuştur. Oysa şimdi bakıyorsunuz; Afganistan işgal ediliyor, tüm gençleri yurt dışına kaçmış. Pakistan aynı şekilde. Irak aynı, Suriye aynı? toprağını koruyamayan bir milletin ne kendine ne de başka bir ülkeye yararı dokunamaz. Hep kaçar, kaçar, kaçar? Kaçar da ne olur? Gelir bir ülkede sığınmacı olarak yerleşir. Bedava yaşamaya alışır. O ülkenin iyi niyet duygularını sömürür. Sonra o ülkeden hep daha fazlasını ister. Alamayınca da saldırganlaşır. Şiddet uygular, hırsızlık yapar?
     Vatanını terk etmiş olduğu yetmemiş gibi, kendinden sonra gelecek olan bir neslini de yok ediyor. Harap ve bitap düşürüyor. Tam bir insanlık dramı yaşatıyor. Günlerce sokaklarda aç-sefil, çırılçıplak, insanlık dışı koşullarda yaşam mücadelesi veriyorlar. Tek dertleri de Kapitalist Avrupa´ya sığıntı olmak. Halbuki bu kadar eziyeti ülkesi için vatanında çekse ve mücadele etse daha özgür olacak ve daha rahat koşullarda yaşayacak. Ama dert o değil ki. Dert bencillik ve kendini kurtarmak. Ben kurtulayım da gerisi teferruat! İşte bu tip insanın ne vatanı olur, ne de kendisi vatandaş olur.
    Vatan ve vatandaşlık kavramları bir biriyle özdeşleşmiş kavramlardır. Vatandaşı olmayan toprak, vatan olamaz. Vatanı olmayan insan da vatandaş olamaz. O halde uğruna can verilmeyen topraklar vatan sayılmaz. Görüyor ve gözlemliyoruz, sığınmacı durumunda olan insanların büyük çoğunluğu gençlerden oluşmaktadır. Oysa vatanı korumak için asker olma yaşı da zaten yirmili yaşlardır. Ülkemizde her yirmi yaşına gelen bir vatandaşımız eline kına yakarak, güle oynaya askere giderken; başka ülkelerin gençleri, ülkemde savaş var diyerek ülkesini, topraklarını terk ediyor. Özellikle Kurtuluş Savaşımızda, Çanakkale´de Anafartalar´ da, Kocatepe´de, Sarıkamış´ta, İzmir´de ve ülkenin her köşesinde vatanını korumak için savaşan askerlerimizin yaş ortalaması 14-20 aralığıydı. Ve bu çocuklar ülkenin geleceği için canlarını feda etmişlerdi. Sarıkamış´ta o zorlu kış koşullarında bile doksan bin can vatan toprağını korumak uğruna donarak hayattan kopmuşlardı.
    Hiçbir Türk evladı tanımıyorum ki, koşulları her ne olursa olsun, vatan toprağını terk edip başka bir milletin sığıntısı olsun. Bu geçmişte olmadığı gibi, bugün de yarın da olmayacaktır.
Ne mutlu Türküm diyene!