CEMAL ŞAFAK


UZAKTAKİ KARDEŞİM

KARDEŞİM KAZAK


UZAKTAKİ KARDEŞİME!

         15.12.2021 tarihinde sizlerle paylaştığım “Kara Ocağımı Bekleyen Kara Gözlü Kardeşim” başlıklı yazımın yayınlanmasından bir ay bile geçmeden büyük olayların yaşandığı kardeş elimiz Kazakistan hakkında tekrar sizlerle dertleşmek istedim.

       Birilerinin televizyon kanallarında ve sosyal medyada yaşadıkları yeri dahi bilemedikleri bizim kanımız ve canımız olan Kazak halkı, burada vuku bulan Kazakistan olayları ve Kazak yeri hakkında bilgisiz ve ön yargılı konuşmaları beni ziyadesiyle rahatsız etti. Aşağıda Kasım Amanjolov’un “Dünyaya Jar” adlı şiirinin son bölümündeki mısraların anlamını kimse bilmez ama ekran bülbülleri hemen her akşam ışıklar altında ülkemiz insanına yalan yanlış şeyleri papağan gibi tekrarlamaktan da geri kalmazlar.

“Sol kök bayrak astında

Kün kelbetti Kazakpın,

Otar emen telmirgen,

Azamatpın, azatpın!”

(Şu gök bayrak altında

Güneş gibi Kazağım.

Sömürge değil güçlü

Vatandaşım, özgürüm!)  

     Şimdi 1918 li yıllarda aynı coğrafyadaki bir cesur yürek Mağcan Cumabay’ın (1938 yılında kurşuna dizilerek devrin yönetimi tarafından katledildi.) ölümü pahasına kaleme aldığı ülkemizle ilgili aşağıdaki mısralarının yürek yakan anlamlarını kim sezebilir?


Uzakta ağır azap çeken kardeşim

Solmuş laleler gibi kuruyan kardeşim

 

Etrafını sarmış düşman ortasında

 

Göl gibi gözyaşı döken kardeşim.

 

(Alısta avır azap şekken bavırım

 

Kuargan beyşeşektey kepken bavırım

 

Kamağan kalın javdın ortasında

 

Köl kılıp közdin jasın tökken bavırım…)

 

        Bu gün bazı gazete yazılarına göz gezdirdim. Cumhuriyet’ten Orhan Bursalı’nın konu ile ilgili yaklaşımı dikkate değer.

“En kolay yorum özellikle bir halktan gelen yoğun tepkiyi hemen dış güçlere bağlamaktır. Bakıyorum gayet yüzeysel olarak, benzer yaklaşımlar Kazakistan’da patlayan ve kanlı bastırıldığı anlaşılan şiddet dolu olaylarda da görüyoruz. Sömürülen ve ezilen Kazak milleti yok. Peki ne var? Dış güçlerin rekabeti, kışkırtması, oyuna gelen Kazaklar. ABD, Rusya’nın etkisi altındaki Kazakistan’ı karıştırıyor. Belki de Ukrayna’daki portakal “devrimlerini” bölgede başlatmak istiyor.”

….

        Yıldız Teknik Üniversitesi öğretim üyesi Prof Dr. Mehmet Akif Okur’un bu konu ile ilgili Karar gazetesine verdiği röportajındaki yaklaşımı da dikkat çekici.

“Eski Sovyet coğrafyasını doğal nüfuz alanı saydıklarını saklamayan Putin ve Moskova’daki devlet eliti rahatsızlıklarını muhtelif biçimlerde dışa vuruyordu. Aralık ayının sonunda Kazakistan’ı “Rusça konuşan ülke” olarak nitelemesi bunun bir tezahürüydü. Rus askerinin Moskova’ya varmasının ardından 7 Ocakta Tokayev’in ulusa Rusça seslenişi bu bakımdan da manidardır. Rusya liderliğindeki müdahalenin sonuçlarını kesin olarak öngörmek için henüz erken. Uyarısız “vur emri” ne tür sonuçlar doğuracak, bilmiyoruz. Uygulanacak mı? Uygulanması korku mu, tepki mi doğuracak? Galip beklenti, Kazakistan’da Rus nüfuzunun güçlenmesi ve Tokayev’in Nazarbayev’in ilk dönemindeki siyasetine dönmesi yönünde. Kazakistan’da büyük yatırımları olan Batı’nın ve Çin’in sessizliklerini de bu noktada not etmek lazım.”

    07.01.2022 tarihinde ise Selcan Taşçı Yeniçağ’daki yazısının son bölümünü şöyle tamamlıyor:

“Yarın Kazakistan'ın "Türkçe" olan resmi dilini değiştirmek durumunda kalacağı, Türk devletinin Kırım'ın ilhakını tanımaya zorlanacağı bir konjonktür, en az Karabağ'ın işgali kadar yakmaz mı canımızı?”

       Bende diyorum ki, Irak, Suriye, Libya gibi yıktığın heykellerin altında kalma Kazağım…!

       Bütün bunların yanında kendisini düşünce yapısı olarak da o bölge coğrafyası ve bizim olan o bölge insanıyla yoğunlaştıran Mehmet Ali Arslan’ın  “www.hataynabiz.com”  gazetesindeki yazısı galiba en gerçekçi bir yazı olsa gerek. Türk dünyası konusundaki çalışmalarını uzun yıllardır takip ettiğim bu genç yazarın yukarıda bahsettiğim yazısında konuya hangi gerçekçi yorumlarla yaklaştığını daha iyi anlıyoruz. Yazıda geçen olaylardaki “Şal ket…!” uyarısının aslında kime yönelik yapıldığı, Nazarbayev ailesinin günümüzdeki mal varlığının ülke insanının dikkatini çekecek şekilde arttığını, şu andaki cumhurbaşkanının göreve gelirken geçtiği daha doğrusu geçmediği aşamaları, dil konusundaki eksiklerini, ailesiyle ilgili söylentilerini ve fahiş fiyat artışlarının bu olayların çıkmasına neden teşkil ettiğini vurgulayarak son vurucu üç soruyu soruyor.

Bu eylemleri kim başlattı?

Kimin işine yaradı?

Kim kaybetti?