CEMAL ŞAFAK


UYGUR TÜRKÜ KİM? BİLİR MİSİN EY EHL-İ İSLAM

KÖKÜMÜZ UYGUR


                         “ UYGUR TÜRKÜ” KİM?

                     BİLİR MİSİN EY EHL-İ İSLAM?!
    

         Tanınmış bir siyaset ve devlet adamı olan Nuri Okutan, Dünya Uygur Politikası Başkanı Dolkun İsa’nın geçtiğimiz günlerde ülkemize sokulmaması üzerine aşağıdaki sözlerle isyanını dile getirmişti.  “Evet, devleti basan ecinniler taifesi ve aparatları konumundakiler, her türlü suça ve suçluya kol kanat gererken; Dolkun İsa gibi Türk ve Türkiye dostu değerli bir şahsiyete, barışçı bir mücadele adamına, dünyaca meşru bir hak ve hürriyet davası peşindeki bir kardeşimize keyfi giriş yasağı uygulamıştır. Bu yasak kimin adına kimin hatırınadır?”

         Hepinizin bildiği gibi tarihimizde köklü Türk soyunun 3 ayrı isimle anıldığı bilinmektedir. Oğuzlar: (Azerbaycan Türkleri, Gagavuz Türkleri,  Türkmenistan ve Irak Türkleri, Avrupa ve Türkiye’nin büyük bölümünde var olan Türkler v.b.)   

Kıpçaklar:(Kazak, Kırgız, Nogay, Karakalpak, Karaçay, Tölevit, Altay, Tuva, Hakasya, Çuvaş, Tatar, Başkurt ve yine Türkiye’mizin değişik yörelerinde hayatlarını sürdüren Türk boyları v.b.)

Karluklar: (Özbek ve Uygur Türkleri)

        İşte bu bizim kök ve medeniyet bağımızın en belirgin bir dalı olan Uygurların yıllardır yaşadıkları ve bizlere çok büyük acı yaşatan Çin zulmü en acımasız şiddetiyle devam ediyor. Bugün Uygur Türklerine yapılan zulüm biz sessiz kaldıkça korkarım ki sonraki yıllarda aynı coğrafyada yaşayan Kazak ve Kırgız Türklerine de sirayet edecek.

       Dünyanın neresinde olursa olsun bir Amerikalı, bir Avrupalı sıkıntıya düştüğünde onlara ilk el uzatan kendi ülkesinin devleti olur. Burunlarının kanamasına bile izin vermez. Özel uçakları ayaklarına kadar gider. O kişinin sıkıntı yaşadığı ülkenin yetkililerini en etkili şekilde uyarır ve kendi soydaşının hukuki ve ekonomik sıkıntısını çözer. Bizde yani ülkemizde ise bu konuyla ilgili kimseyi bulamayız. Hangi coğrafyada, hangi ülkede, hangi soydaşımız sıkıntı çeker bundan bile haberimiz olmaz. Ya da olur ama kulağımızın üstüne yatarız. Kerkük’de, Kırım’da, Bosna’da, Karabağ’da insanımız katledilir sesimiz çıkmaz. Suriye’de Mehmetçiğimiz yakılır, yakma kararını veren haine kuşçu dükkanı açar, paşalar gibi bakarız ama diğer yandan Dolkın İsaları kapıdan kovarız.. Nerde bizim kendimizi, insanımızı, soyumuzu, dinimizi koruma refleksimiz? Ne kaybederdik bu soydaşımızı ülkemize kabul edip kandaşlığımızı en üst seviyede gösterseydik. Kim bize ne diyebilirdi? Çin mi? Arkadaş, dünyanın gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerinin çoğu oradaki kıyıma, katliama kayıtsız kalmadılar. Yüksek perdeden bu haksız siyaseti eleştirdiler. Hangisine Çin bir şeyler yapabildi? Yazık bize… Çok yazık…!  Geçen yıllarda yine ülkemize gelmek isteyen Uygur Kadın Kongresi Başkanı Rabia Kadir’i de uyduruk sebeplerle Türkiye’ye sokmamıştık. Nice Davutların, Muhammetlerin, Azatların, Fatmaların hangi azaplar sonrası topraklarını terk edip yaz kış demeden yürüyerek dağlar vadiler geçip canlarını kurtaracakları ülkelere sığındıklarını kim bilebilir. Geçmişteki muhteşem medeniyetimizin hangi kaynaktan dünyaya yayıldığını Uygur tarihini biraz olsun incelersek anlayacağımız muhakkak. Bizim medeniyet sahasında kendimizi gösterdiğimiz, zengin bir dil yapısını bu medeniyetin bir uzantısından oluşturduğumuzu ah bilebilsek…!  Bizimkilerin kökünü aldığımız bu medeniyeti ve içimizi yakıp yıkan bu kahredici olayları başından beri en ince ayrıntısına kadar bilen  hocaların hocası Prof.Dr. Gülçin Çandarlıoğlu, onun değerli öğrencileri, Prof.Dr. Ahmet Taşağıl, Prof Dr. Abdulvahap Kara, Prof Dr. Osman Yorulmaz ve Türk Dünyası coğrafyasını ellerini içi gibi tanıyan Prof.Dr.Orhan Söylemez, Prof.Dr. Göksel Öztürk, Feyzullah Budak, Ziyaeddin Başkan ve daha nicelerinden haberleri bile yok. Sorsalar neler anlatırlardı… Neler..!

    Sonuç olarak soruyorum. “Uygur Türkü” kim? Bilir misin ey ehl-i İslam…?