CEMAL ŞAFAK


Ulusun Ulu Günü

Allah'ın


                                      ULUSUN ULU GÜNÜ
      Allah’ın bizlere bahşettiği baharın müjdecisi olarak kutlanan Türk’ün bu kutlu günü ne zaman ve hangi coğrafyada başladığı tam olarak bilinmemektedir. Bayram olarak asırlar boyunca dünyanın farklı coğrafyalarında özellikle de Türk Dünyası coğrafyasında muhteşem gösterilerle kutlanan bu gün için büyük emekler sonucu ortaya konan kitap ve yazılar bizlerin yıllarca okuyacağımız önemli sayıya ulaşmıştır. Aynı coğrafyada ve aynı duygularla yaşadığımız bu değerlerin bazılarından bahsedeceğim sizlere. Önce büyük yazar ve düşünür Kazakistanlı Muhtar Şahanov’un aşağıdaki “NEVRUZ’A ÖVGÜ” başlıklı satırlarını paylaşmak istiyorum sizlerle:                                                                                                                                     

 

        “1988 yılı da benim için ruhani zafer yılı. Orduyla ve bir avuç öz milletimizin yoksulluklarıyla geçen tüfeksiz savaşlarda “Aşığım alçısıyla düştü.”[1]  “Navrız-İslam dininin kalıntısı” diye tutarsız fikre sahip olanlar yenildi. Uçsuz bucaksız Kazak topraklarına, aralıksız bütün Orta Asya’ya 62 yıllık ayrılıktan sonra “NAVRUZ” bayramının tekrardan yerleşmesinden, destek görmesinden sonsuz gurur duymaktayım.

Aşağıdaki jır (destan),Almatı’daki “Maksim Gorki Dinlenme Parkında” yüz bin insanın toplandığı  “ULUSUN ULU GÜNÜ”  bayramında okunmuştu.

 

 

Kaç asırdır sen verdiğin toprağımıza

Ayrı bir türküsü idin uçsuz bucaksız elin.

Selam Navrız!

Sen bizim aramıza

62 yıldan sonra tekrar geldin.

 

Sen en eski destanısın şuurumuzun,

Ruhani şadlığımızsın dolup taşan.

Seni kutlayan, babası babamızın

Ninemin ninesine aşık olan.

 

Sen bugün hatırasısın eşsiz ezginin

Şen niyetli töründen[2] gülümsüyorsun,

Sen benim ulu babam Farabi’nin

Gecikip ele yeten sesindesin.

 

Başını kaldır, haydi, güneşi süsleyen,

Sen şimdi başka çağrılara dönmeyeceksin,

Boğucu, sessiz yıllar dinletmeyen,

Sen bize Şekerim’in destanısın.

 

Asrı yeşerterek geçen cesur duygu,

Torunlarım dimdik kaldırdı zamanın tuğunu,

Aşığına ithaf edilen tutkulu sözün,

Özünün toyunda söylense, şanslıyım!”

 

        Türk Dünyasının başka bir değerli kalemi, Türk Tarihi alanının mümtaz şahsiyeti Prof. Dr. Abdulvahap Kara’nın “HUN DÖNEMİNDEN GÜNÜMEZE ULAŞAN 1500 YILLIK SAZ” başlığı ile kaleme aldığı çok kapsamlı bir makalesinin bir bölümündeki konu ile ilgili satırları dikkatimizi çekiyor.

 

“Türk halklarının kağanlık devirlerinde kağanın altın işlemeli Ak Keçe Evinde her sabah gün kuy, yani ezgi ile karşı alınırdı. Daha açık bir ifadeyle bu bir gelenekten ziyade, Göktanrı inancıyla ilgili bir ritüel olmalıdır. Kağanlık merkezinde çalınan ezgi / kuyun sayısı bir sene içinde günlerin sayısına uygun olarak 366 idi. Bunu “Tanrı’nın 366 bölüm kuyu” olarak adlandırıyorlardı. Yılbaşı baharda gece ile gündüzün birbirine eşitlendiği (22-23 Mart) günden başlardı ve bu güne “Ulusun ulu günü” denir ve büyük şölenler yapılırdı. Ulusun ulu gününde tüm kağanlığın dilek ve isteklerini Tanrı’ya ulaştıran 9 kuy çalınırdı. Eski Yunan tarihçilerinden Quintus Curtius Rufus (M.S. I. Yüzyıl) “Büyük İskender’in Tarihi” isimli kitabında Orta Asya konargöçerlerinin Ulus bayramını nasıl kutladığını yazmaktadır. Ulus günü güneş doğmak üzereyken Kağanlık Merkezinin üstüne güneş sembolü olan bayrağın çekildiğini, bir tepeye hepsi kırmızı elbiseler giymiş ve bir yılı sembolize eden 365 delikanlının çıkarak nevruz şölenini başlattığını hayranlıkla yazmaktadır.”

 

     Nevruz kutlamalarının önemli yönlerinden bir kaç cümle de yanı başımızdaki Azerbaycan Türklerinin güçlü bir kalemi Dr. İlgar İmamverdiyev’in “AZERBAYCAN VE İRAN TÜRKLERİNDE NEVRUZ ETKİNLİKLERİ VE ÂŞIK ŞİİRİNDE NEVRUZ” başlıklı makalesinden okuyalım:

 

     “Nevruz, birlik beraberlik ve barış günüdür. Nitekim muhtelif sebeplerden

dolayı birbirinden küsenler, bu günü fırsat bilip barışırlar. (Tural, 1995:126)

Azerbaycan’da Nevruz bayramından önceki son salı gününde komşu, eş-dost

bir araya gelip sokağın bir yerinde akşamüstü odun toplayıp ateş yakarlar. Gece

yarısına kadar eğlenirler. Yanan ateşin üstünden atlarlar. İnanca göre ateşin

üstünden atlanınca ağırlık ve hastalıklar yanar, yok olur, temizlenir. Bu yüzden

gençler, bu ateşten atlarken “Ağırlığım, uğurluğum çayda çimen kızlara evde

kalmışlara”[3] şeklinde sözler söylerler.

 Azerbaycan’da Nevruzdan önceki dört hafta içinde her salı günü toprak,

ateş, hava ve su anısına ateşler yakılır ve kutlamalar yapılır.”

 

        Türk Dünyasının başka bir coğrafyasında kutlanan bu bayramla ilgili olarak Tuğba Bilveren, “ÖZBEK EDEBİYATINDA ENVER ABİDCAN’IN NEVRUZ KISSASI” başlıklı makalesinin bir bölümünde konu ile ilgili şu hususlara dikkat çekmiştir:

    

     “Özbekistan’da bir hafta, hatta bir ay süreyle kutlanan Nevruz, at binicilerinin, pehlivanların, komedyenlerin, palyaçoların, falcıların, şarkıcı ve hafızların, rakkaselerin kendi gösterilerini sundukları millî bir bayramdır. Nevruz günü sabah erkenden şenliklere başlanır, davetçiler insanları bayrama davet ederler. Bayram günü oynanan oyunlardan ak terakmi, kök terak (beyaz ağaç mı, mavi ağaç mı), ak süyak (beyaz kemik) ve çillik oyunları özel bir yere sahiptir. (İşankul 2004: 343-344)

Kıssada, Nevruz’da yapılan fakat unutulan bir âdetten de bahsedilmiştir.

Kardelenin çıkmasından sonra çocukların kırlardan topladıkları bu çiçeği sepetlere koyup şarkılar söyleyerek ev ev dağıtmaları, ev sahiplerinin sepetten bir tutam çiçek aldıktan sonra karşılığında kuru kayısı, ceviz, şekerleme gibi yemişlerden saçmaları, ardından kardelen toplayan çocukların topladıkları bu yemişleri bölüşüp yemeleri bu unutulan ritüelin bir parçasıdır. Bu şarkılar Nevruz koşukları adı altında Bayçiçek koşuğu olarak bilinir. Kıssada bu koşuklardan birine de yer verilmiştir;

Özbek Edebiyatında Enver Abidcan’ın Nevruz Kıssası: “Kezargon Boychechak (Gezen Bayçiçek/Kardelen)”


Boychecahgim Boychechak,         Kardelenim, Kardelen,

Atir xidli gulpechak.                     Hoş kokulu gül çiçek.

Yashirib qo’ysin atrini,                 Saklasın kokusunu,

Opqochmasdan O’rgimchak.       Alıp kaçmasın örümcek.

Boychechagim shaylansın,          Bayçiçeğim hazırlansın,

Ko’chani kezib aylansın.             Sokağı gezip dolansın.

Kelinchaklar qand bersa,            Gelinler şeker verirse,

Bag’riga kirib joylansin…          Bağrına alıp saklasın…”

 

     Bu gün çok geniş topraklara sahip olup bu topraklar üzerinde güçlü bir devlet kuran Kazak halkının bu bayramı muhteşem törenlerle kutladığı bilinmektedir.  Kazak Türklerinin bir diğer önemli kalemi Dr. Aygül Vaysova “ULUSUN ULU GÜNÜ” başlıklı makalesinin bir bölümünde hangi bilgilere yer veriyor? Birlikte okuyalım:

    “Kazaklar “Ulus Künü” dedikleri bu günü yılbaşı olarak kabul ederler. Dilimizde nevruzla ilgili olarak “Yer yüzüne iyiliğin yuvalandığı gün”, “Ulusun Ulu Günü”, “Ulus Gün”,  “Uzaktan Uçup Gelen Gün”, “Kök-yeşil-in Gözünü açtığı Gün”, “Yılın Yere Düştüğü Gün” “Yer Ananın Donmuş Gövdesinin Açılıp, Taş Memesini Emdiği Gün”, “Samarkanın Kök Tası Eriyen Kün”[4]

   Halkımızın mifologyalık düşüncesine göre 21 Mart gecesi topraklarımızı Hızır Aleyhisselam’ın dolaştığına inanılır. Bu nedenle bu gece “Hızır Gece” diye de adlandırılmaktadır.”

    Bayram kutlu olsun…!

 

[1] aşığın alçıya düşmesi:Türk Boylarında çocukların oynadığı aşık kemiğinin atıldığında üst çukur olan tarafının üste gelmesi. Bu aşık oyununda kazanmak anlamına gelir.

 

2 Tör: Yüksek makam, saygın kişilerin oturduğu yer.

 

 

[3] Aynı tekerleme Anadolu’da küçük çocukların banyo yaptırılırken büyükleri tarafından söylenen bir tekerlemedir.

[4] Gülüm Blen paylaşımı: ”Bu sözün değişik başka anlamlarda kullanıldığı bilinmektedir. 1: "İlkbaharın güzel günü Semerkant'ta bulunan Emir Timur'un tahtına kadar ısıtır, eritir, yani hükümdarın sert karakterini de yumuşatır" 2: güneş ışınları Semerkant'ın mavi taşını dahi eritti. 3: Prof. T.Kordabayev ise, “Nevruz günü gündüz ve gece denkleştiği zaman Uluğbek'in rasathanesinde bulunan ve gök cisimlerinin çizildiği taşa da güneş ışınlarının inerek biraz erittiğini, bu sözün bunun için kullanıldığını öne sürer. “yani genel olarak anlamı ilkbaharın güneşi, sıcaklığı her şeyi eritir, yumuşatır anlamında ister sert karakterler, ister hava durumu olsun. Yani şefkatin, hoşgörünün, affetme duygusunun hüküm sürdüğü gün anlamında kullanılır.
(Serik Abikenulı) Çok eski dönemlerde, atalarımız baharın geleceğini kuş kanadı ile biliyorlardı. Çıktığı topraklara yeniden dönme telaşıyla kuşların kanatlarına vuran esinti, mavi taşın da eriyeceğine inanıyordu. Bir takım karakterler esinti diye efsanevi bir kuş icat etmişler hayırlı olsun diye Ne kadar arasam da bulamadım o karakteri. Özbek kardeşler Navruz kojeye ′′ sumalak ′′ demedi mi? Samalq geleneği de Mağcan şairinin yaratıcılığıydı. Toprak kanatlarını çırpıyorsa fotoğraftaki samruk gibi kuşu alır ha?! Yılı bereketli olsun evinizin ateşi birbirine çok sıcaklık versin! Ruhlarınızın kaderi susmasın, öfkemiz yumuşasın! Nice yıllara sağlıkla ulaşalım.!

Meltem, rüzgar,

Han dağının mavi kuşu

Gözlerini uykudan mı açtı?

Meltem, rüzgar,

Semerkanın mavi taşı

Eridi mi gördün mü?!