CEMAL ŞAFAK


TÜRKİSTAN

KAZAKİSTANDA 1990 VE 2000 Lİ YILLAR


                                                           TÜRKİSTAN VE YİNE TÜRKİSTAN

Kazakistan’da 1990 lı ve 2000 binli yıllar... Pencereden baktığımızda toz toprak içinde koşuşan insanları ve elinde kitaplarıyla öğrencilerimizi gördüğümüz yıllardı. Şimdi aradan asırlar geçmiş gibi...Çevre değişmiş, güzelleşmiş, parlamış. Dostluklar aynı, yürekler aynı, diller aynı, duygular aynı. O yıllardaki sıkıntılar elbette bugün yok ama özellikle yeni nesil o yıllardaki çekilen sıkıntılardan bihaber maddeci yaşantıya ayak uydurmakla meşgul. Hangi ateşli yollardan geçildiği, hangi dev görünümlü cücelere “eyvallah” edildiği gerçeğini akla bile getirmiyorlar.

1990 lı yıllarda “Neden toprak reformu yapılmıyor? Bu kadar geniş topraklar bize değil de kimlere dağıtılacak?” Sorularını soranlar şimdilerde istedikleri kadar toprağa sahip olma lüksü yaşıyor. O yıllardaki bunaltıcı sorularının cevabını bile düşünemediklerinden kendilerini günlük alışveriş meşgalesine sevk ediyorlar.

Hala neden Başkent’in değiştirildiği gerçeğinden bile çok uzaklarda yaşıyorlar. İdeal ne? Ön görü ne? Anlayışı bile henüz beyinlere yerleşmemiş. Bu da ülkenin geleceği konusunda insanı ister istemez derin düşüncelere sevk ediyor.

Umarım özellikle güney Kazakistan’da dikey mimari yerine yatay yerleşim hâkim olur da insanlar birçok ülkenin yaşadığı beton kıskacından kurtularak üretim ekonomisine devam ederler. Devletin bu konuya olumlu yaklaştığını gördükçe müspet anlayışımız devam edecektir. Yollardan kilometrelerce dışarda konumlanan ve dar bir bölgeye sıkıştırılan yerleşim birimlerinin yavaş yavaş geniş topraklara sahip olması özellikle üretim ekonomisindeki başarıyı da birlikte getirecektir.

Büyük bir ülkeden şimdilerde çok gelişmiş olsa da küçük bir şehir adı olarak anılan “Türkistan”ı ne zaman hatırlasam büyük ozan Nazım Hikmet’in “Kuvayi Milliye Destanındaki mısraları dilimden dökülür. Ateş çemberinde kurtuluş mücadelesi verdiğimiz o yıllar her ne kadar unutturulmak istense de mısralar unutturmuyor soydaşlarım.

Ve Türkistanlı Hacı Ahmet,

Kısık gözleri,

Seyrek sakalı,

Hafif makineli tüfeği ile

Dağlarda bir başına dolaştı.

Ve sabahleyin

Ve öğle sıcağında

Ve akşamüstü

Ve ayışığında

Ve yıldız alacasında

Geceleyin.

Ne zaman sıkışsa

Bizimkiler,

Peyda oluverdi.

Yerden biter gibi o

Ve ateş etti

Ve düşmanı dağıttı

Ve kayboldu

Dağlarda yine.