SİNAN KARAÇAY


TAM ZAMANIDIR ŞİMDİ

Ülkemiz gündemi baş döndürücü...


  Ülkemiz gündemi baş döndürücü bir hızla değişmekte ve bu değişimi takip etmek ve yorumlamak iyiden iyiye zorlaştı. Klasik bir cümledir ?Ülke Çok Önemli Günlerden Geçiyor´ cümlesi işte o cümle son dönemi en iyi atan cümledir kanaatimce.

    Ekonomi, Siyaset, Emniyet ve Adalet alanında yaşanan bu baş döndürücü gelişmeleri kısaca bir özetler isek; Dünyada Ekonomik dengeleri elinde tutan güçler ABD, ÇİN ve AB ülkeleri son zamanlarda yaşanan ekonomik daralmaları kendi adlarına en az zararla atlatmak adına adeta dünya ekonomisinin düğer aktörlerini bitirme noktasına getirmekteler.  ABD birkaç yıl önce içine düştüğü ve bugün ülkemizde yaşanmakta olan savurgan harcamalar girdabından kendini çıkarmayı başararak daha kontrollü bir ekonomik yapıya bürünmekte ve yaklaşan ÇİN tehdidine karşı pozisyon almaktadır. Bir zamanların kalitesiz ve ucuz ürünlerini üreten ülkesi olan Çin ise tam aksine artık çok daha kaliteli ve katma değeri yüksek ürünler üretirken çok hızlı bir ekonomik büyüme ivmesi yakalamıştır. Bu büyük üç ekonomik aktör içinde belki de en sıkıntılı olanı ise Avrupa Birliğidir.Birliğin başta ekonomik çıkar üzerine kurulan çatısı daha sonra din ve siyaset eksenli bir hal almakta ve ekonomik olarak gücü olmayan ülkeler bir biri ardına birliğe eklenince birlik zor günler geçirmektedir. Birliğin lokomotifi Almanya adeta tüm yükü sırtlamakta bu da Almanya da çok büyük rahatsızlığa yol açmakta olup, orta vadede bir ayrılığın sinyallerini vermektedir. Bu güçlerin yaptığı manevralarla çalkalanan ekonomi denizinde ülkemiz ise içeride ve dışarıdaki siyasal ve askeri sıkıntılar nedeni ile adeta bir o yana bir bu yana savrulmakta ve karaya ulaşmanın yollarını aramaktadır. Sürekli artan bireysel borçlanmalar, büyüyen cari açık ve Suriye´den bu tarafa yaşanan büyük göçün maliyeti ile artan terörün ekonomik yükü bizi zor günlerin beklediğinin işaretidir.

                Ülke siyaseti ise neresinden tutarsan elinde kalmakta ve ülkede partilerin değişiminden ziyade zihniyet ve siyaset ahlakının yeninden inşaası gerekmektedir.  13 yıldır ülkeyi yöneten iktidar arkasına aldığı güç ile kontrolsüz hamleler yapmakta ve ülkenin demokratik yapısı ve işleyişi temelden değişikliklere maruz kalmaktadır. Güneydoğuda yaşanan terör sorunun çözümünde izlenen kör ve sağır olmakla barış geleceğini zannetme hatası bugün ağır bedellerin ödenmesine neden olmakta ve bu zarar da maalesef giderek artmaktadır. Ülke çok ciddi bir güvenlik sorunu yaşarken meclis başkanın yaptığı yersiz ve tutarsız laiklik çıkışı adeta yaşanan sorunlara ileride daha yenilerinin ekleneceğinin işareti gibidir. Kasım ayında yapılan seçimde HALKIN İRADESİ´NE SAYGI vurgusu ile seçim kampanyasını yapan iktidar partisi halkın %49,5 desteğini almasına rağmen aradan 6 ay geçmeden Halkın İradesi ile gelen Başbakanı Saraydan gelen bir talimat ile koltuktan indirip,  yine yerine Sarayın işaret ettiği bir başkasını koltuğa oturttuktan sonra halka HALKIN İRADESİNE SAYGI sloganını nasıl izah edecekler merak ediyorum.  Ayrıca uzun zamandır ülkede gerginliklere neden olan Başkanlık ya da Partili Cumhurbaşkanlığı tartışmasının yaşanması hükümetin tüm hamlelerin bu nedenle yapıldığı intibasını uyandırmaktadır.  Biliyorum ki iktidar partisi içerisinde bundan rahatsız olanlar var ancak büyük güç karşısında sadece sessizce durumu seyretmekten başka bir şey yapmamakta ısrar etmektedirler.

                Belki de iktidarı bu kadar sert ve ihtiraslı hamleleri rahatça yapmaya sevk eden siyasal rakiplerinin içerisinde bulunduğu kaybetmeye alışmış ruh halidir. Ana muhalefet partisinin kendi içerisindeki gruplarla mücadelesinin yanı sıra temel politikalarını ısrarla gözden geçirmemesi ve Halk ile giderek zayıflayan bağları adeta iktidar partisinin ekmeğine yağ sürmektedir. Başkanlık konusunda kan dökülür söylemi, dokunulmazlık konusunda onca meydan okumadan sonra yan çizen tavır ve demokrasi adına yıllardır terör ve terör sempatizanlarını okşayan söz ve davranışlar adeta Ana Muhalefet partisinin iki çizgi arasında gidip gelmeye mahkûm etmiştir.

                HDP ise yıllarca savunduğu terör sorununa siyaset yaparak çözüm bulma tezini bizzat terörün yanında durmak sureti ile ve teröristlere alenen kol kanat germesi ile kendisi çürütmüştür. Onların bu tahkiye dolu sözlerine az daha ülkenin büyük bir kesimi itibar edecekti ki yaşanan olaylar buna da fırsat vermedi. Tabi halen sayısı çok az olan birkaç marjinal sol kesim bu konuda ısrar etmekte ve temel değerlerine taban, tabana zıt olmasına rağmen bu örgüt güdümündeki partiye umut gözüyle bakmaktadırlar.  Düşünsenize Atatürkçüyüm, Kemalist´im diyenler Atatürk´ün kurduğu devletten alenen torak talep edenleri savunarak adeta ihanetlerini doruklara çıkarmakta ve bunun adını da demokratlık ve insan hakları olarak koymaktadır. Ne zamandan beri Demokrasi ve İnsan Hakları terörist hakları ile bir ve berber anılır oldu. 15 Ton bomba ile Diyarbakır´da köylüleri kibrit kutusu kadar parçalara ayıran insanları bu köylülerin hakkını savunan mağdurlar olarak en hafif tabir ile körlüktür.          

                Ülkenin belki de en cefakar seçmen kitlesine sahip milliyetçiliğin merkezi olduğunu savunan parti ise adeta kaybedilen her seçimde kan kaybeden bir insan gibi halsiz ve dermansız haldedir. Partinin başında 12 seçim kaybeden ve böyle devam ederse bundan sonraki ilk seçimde partisini baraj altında bırakacak lider, kendisine rakip olanalar ile partilileri önünde yarışmak yerine yarışın yapılmasını engelleme yarışına girmiştir. Önceleri rakipleri paralel yapıya hizmet edenler ilan eden yönetim işi daha da ileri götürerek iktidar partisine yaklaşmaya ve onun gücünden medet ummaya başlamıştır. Anayasaya göre Başkomutan olan Cumhurbaşkanının 8 şehidin olduğu bir günde yapılan düğününe ve bu düğüne şahitlik yapan Genel Kurmay Başkanına yapılan eleştirileri bizzat cevaplayarak hükümete açık bir SOS mesajı göndermiştir. Bu arada bu düğünü sade bir nikâh olarak lanse edenlere sorarım şimdiye kadar bir spor salonu kapatılarak, 4.500 davetli davet edilerek, 2.000 polis görev yaptığı, İstanbul gibi bir metropolde bir yakada birçok yolun saatlerce kapatıldığı,Misafirlerin uçaklar ile taşındığı ve devletin zirvesinin tamamen bulunduğu kaç tane sade düğün sayabilirsiniz bana? İşte şehitler konusunda en hassas olması gerek partinin genel başkanı, hareketin lideri Alparslan Türkeş´in kemiklerini sızlatacak kadar acz içine düşerek, koruyun benim koltuğumu bende sizi masum ve mazlum göstereyim durumuna düşmüştür.

                Adalet ise adeta artık siyasetin gölgesinde kalmayı kabul eder hale gelmiş ve alınan her kararda siyasi bir elden ve etkiden bahsedilir hale gelmiştir. Paralel yapı iddiaları adeta ayyuka çıkmış ve bu yapıya inat bir de paralel iktidar yapılanması yapılmaya çalışılmakta bu da durumu iyice içinden çıkılmaz hale sokmaktadır. 17-25 Aralık operasyonlarının tamamının yargı tarafından aklanması, devlette büyük bir sarsıntıya neden olan Ergenekon ve Balyoz davalarının birer uydurma davalar olduğunun ortaya çıkması ve davanın savcısı olanların bir anda davanın düşmesi ile davaya kendini avukat olarak ataması, bir siyasi partinin kurultay yapıp yapamayacağının kararı ile ilgili birbirinin tam zıttı belki de 10 tane kararın mahkemelerden çıkması, üst  mahkemenin esas olacak kararını aldığını ama henüz açıklamayacağını açıklaması gibi tuhaf bir durumun ortaya çıkması yargının içinde bulunduğu sıkıntılı durumu anlatması açısından çok ama çok önemlidir.

                İşte bu durumda siyasetin bunca sıkıntılı hali halkın gerçekten dertleri ile hemhal olacak, adaletin ve asayişin sağlanması hususunda tereddütleri giderecek, milli ve manevi değerler konusunda dejenerasyondan ziyade onarıcı bir etki yaratacak bir yapılanmanın gerekliliğini ortaya koymaktadır.  Muhalefetin içinde bulunduğu sıkıntılar nedeni ile iktidarı zorunlu olarak tercih eden milyonların desteğine mazhar olacak bir oluşum belki de ülkenin geleceğinin daha güzel olmasına, sonucu önceden belli olacak seçimlerden kurtulup daha ciddi yarışlara sahne olmasına neden olacaktır.

                Bu kriz ortamını hem kendisi hem de ülkesi için fırsata dönüştürecek siyasi aktörlere çok ama çok acil ihtiyaç vardır ve en büyük çözümler en büyük problemlerle boğuşulurken üretilen çözümlerdir bunu asala unutmamak gereklidir.