CEMAL ŞAFAK


SAKIN RAMİN'İ DE SATMAYIN

BORALTAN KÖPRÜSÜ


                       SAKIN RAMİN KARDEŞİMİ DE SATMAYIN!

Tarihimizde kahramanlık hadiseleriyle gururlandığımız olayların yanı sıra bugün hatırlayınca utanç duyduğumuz kara sayfaların var olduğu da bir gerçektir. Düşmanımıza bile yapmadığımız vefasızlığı kendi öz canımız dediğimiz kandaşlarımıza yaptığımız da bir vakıa. Elbette 5000 yıllık bir tarihi seyir içinde devlet olarak bir takım yanlış yollar izlemişizdir. Millet ve devlet olarak hatırlatıldığında başımızı önümüze eğip utancımızı bünyemizin her zerresinde hissettiğimiz olaylar mevcuttur. Hatalarımızı idrak etmek çok uzun yıllarımızı alsa da bu olaylardan çıkardığımız dersleri hafızamızdan hiç mi hiç silmemeliyiz.

Bu giriş cümlelerinden sonra yıllardır bizleri yakıp kavuran bir olayı hatırlatıp kendimizi en ağır sorulara muhatap ederek gerçeklerle yüzleşmemizi sağlayalım. 

Yakın tarihimizde vuku bulan Boraltan hadisesini yediden yetmişe her Türk vatandaşı hatırlayacaktır. Ben yine de bir kez bu sayfadan okurlarım için hatırlatayım dedim.

1945 yılında Türkiye’nin sınır karakolunda bekletilen 195 “Sovyet vatandaşı” Türk... Sözde “savaş suçlusu” ydu onlar “vatana ihanet” ten yargılanacaklardı…

Ruslar derhal iadelerini istiyordu... Karakol komutanı “Millî Şef’in Ankara”sına soruyor... Ankara’dan gecikmeden cevap geliyor: “İade edin!..” Sınırı geçer geçmez kurşuna dizileceklerini bilen karakol komutanı inanamıyor ve emri tekrar tekrar teyit ettiriyor... Ankara’da tereddüt yok!..

Ve tarihin en dramatik yolculuklarından birisi başlıyor 1945’te, Aras nehri üzerinde... Sığınmacı Türklerin “Bizi Ruslara teslim etmeyin, bari siz öldürün” yakarışları da fayda etmiyor... Çaresiz bir şekilde sınırın ötesine geçerken, eşyalarını Türkiye tarafında bırakıyorlar ağlaya ağlaya... Kardeşin kardeşe ihanetini çözemeden sınırın ötesinde, kendilerini teslim eden askerlerin gözleri önünde Stalin’in Kızılordu’suna bağlı askerler tarafından kurşuna diziliyorlar...

Hele olayı yaşayan karakol komutanının evine giderek kafasına kurşun sıkması rivayet edilir ki bu da yaramıza tuz basan başka bir acıdır.

Bu günlerde yukarıda izaha çalıştığım “Boraltan” hadisesine benzer bir olayı daha yaşıyoruz ki umarım sonuç içimizi yakan bir utanç vesikası olarak tarihi sayfalarımıza eklenmez. 

Güney Azerbaycan kökenli Türk milliyetçisi Ramin Saedi’nin, idam riski bulunan İran’a iadesi ihtimalini bütün hassasiyetimizle takip ediyoruz. Sincan Cezaevi’nden tahliye olduktan sonra özgürlüğü verilmeyen ve Kırklareli Geri Gönderme Merkezi’ne götürülen Ramin, eğer iade edilirse, bu karar Boraltan gibi tarihimizin utanç sayfalarında yerini alacak…

Selanik’in tek kurşun dahi atılmadan teslim edilmesi, Ordumuzun Bulgar çeteleri önünde İstanbul’a kadar çekilmesi, Libya’da Kıbrıs savaşı sırasında bizim için her türlü yardımı yapan Kaddafi’ye yapılan haksızlık, Cezayir’i en zor zamanında yalnız bırakmamız, Elçibey’in Ermeni zulmü yaşayan yaralılarını kurtarmak için istediği helikopter isteğini geri çevirmemiz ve de daha nice utanç verici hadise umarım tekrar edilmez Ramin ve Ramin gibiler hak ettikleri kıymeti görürler. 

Eğer iade kararı çıkarsa, bu karar topyekûn alnımıza çalınan kara leke olacak… Diliyorum aklıselim hakim olur ve kimse milletin hafızasına ‘müsebbip’ olarak geçmez… Yoksa Boraltan’ın şairinin içimizi yakan o dizeleri kalır hafızalarımızda: 

“Düşman bekler karşıda, önüne kattı beni 

Can alınan çarşıda kardeşim sattı beni...”

Aman ha aman… Bizi utandırmayın…!