CEMAL ŞAFAK


MOR UFUKLARA İLK ADIM

Son bir...


 Soğuk bir Kasım sabahıydı.Uçağımızın tekerlekleri Taşkent havaalanının beton zeminine dokunduğunda ben,yarım kalan hoş bir rüyanın diğer yarısını hüzün içerisinde kendi haline terk ettim.O yarım rüya hep orada,hep o uçağın tekerlekleri altında çığlıklarla ve acıyla kalakaldı?

     Tarih:17 Kasım 1994?Saat sabahın 05.00´i?

    Ürkek ve şaşkın bakışlarla Taşkent´teki Rus pasaport görevlilerine yaklaşırken gerçeğin ilk adımı da beni takip ediyordu sanki.

     ?Neredeyim?? ?Ne işim var buralarda?? ?Ülkülerim nerede?? Sorularını kendi kendime sorarken bir anda Rus görevliyle göz göze geldim.Ben kara gözlü,kalpağı yan yatmış özü bey birini beklerken mavi gözlü,sarı saçlı ve mağrur bakışlarla beni süzen bu soğuk şahsiyetin neden orada bulunduğunu o anda pek anlayamadım. Pasaportumu uzattım.Yaklaşık beş dakikalık inceleme sonrasında Türkiye dışındaki bir başka Türk Coğrafyasına yani Özbek diyarına ?merhaba? dedim.

    Bir rüyadır benim Türk ellerindeki 12 yıllık maceram.Hem rüya?Hem iliklerime kadar sinmiş doyumsuz bir lezzet?Hem de hayallerimle gerçeklerimin uzun yıllar güreştiği ama bir türlü yenişemedikleri bir sıcak bozkır?

    Bu yolculuğa başlarken sırt çantamdaki ağırlığın içinde kitaplarımla birlikte sabrım,sevgim, hayallerim ve bir de babamın yolcu ederken, ?Seni Ata Yurdum´a kurban gönderiyorum.? Diye canından kulağıma fısıldadığı o anlamlı söz vardı.

    İşte bir Kasım sabahı Türkistan topraklarına, çantamdaki bu ağırlığın sorumluluğunu  omuzlarımda ve yüreğimde  hissederek girdim.

    Yaşadığım sürece ancak resimlerde,kitaplarda veya televizyonda izlediğim çekik gözlü kandaşlarımla kucaklaşmak,onlarla asırları konuşmak,Türk tarihinin seyrini tartışmak,bizim yüzlerce yıllık ayrılığımızın sebeplerini bir an önce sorgulamak istiyordum.Bu duygularla Taşkent´in bir Anadolu kasabasındakine benzer bahçeli evlerine el sallarken köhne otobüsümüz de Kazakistan´a doğru sarsıla sarsıla yol alıyordu.Bu kamyon bozması otobüsümüzde benden ayrı, zihinlerinde yüzlerce soruyla etrafı  izleyen arkadaşlarım da vardı.Herkes kendi halinde?Herkes kendi dünyasında ve herkes hayalleriyle baş başa?Hepimiz ya hayallerimiz içinde gerçeği ya da gerçekler içinde hayallerimizi arıyorduk.Otobüsümüz sanki arkamızdaki yolları toplayarak yürüyordu.Arkamız boş,arkamız ıssız,arkamız mahzun?Önümüzde güneş?Güneşi kucaklıyorum ve tayların soluksuz koştuğu Kazak bozkırları benim oluyor.

    Merhaba Kazak Atam?Merhaba Batır Atam?Merhaba Ekem-Şeşem[1]  ?Merhaba Karındaşım?Candaşım?Yoldaşım?Merhaba Kazak elim?

    Arabamız Çimkent´ten geçiyor ağır aksak.Etrafta kara-kuru insanlar?Yıllar sonra yüreğimi sarıp sarmayalayacak insanlar?Ve Gençler?On iki yıl boyunca birlikte aynı şanırakta[2] nefes alacağımız, gözlerinden zeka fışkıran gençler? Bakışlarında cevabı hemen bulunacak sorularla izliyorlar bizi.Meraklı gözler yol boyunca hiç terk etmedi otobüsümüzü.Yüzlerinden sükunet ve sabır yansıtan bu bozkır kahramanlarını gönülden selamlayarak ?İki dünya eşiği,er Türk´ün beşiği?[3]Mor ufuklarımızdaki Türkistan topraklarına kavuştuk.Kavuşmak ne kelime,adeta karıştık o topraklarla,o topraklarla ve ufku Kafdağı´nın ardındaki sonsuz bozkırlarla? Bozkır;Gönlümüzün yaylası?Bozkır;Yaylamızınlaylası oldu o günden başlayarak.

İnsanlar?Kazakistan insanları?Benim ruh birliği,gönül birliği içinde olduğum Kazak insanları?Suskunluğunda asalet,bakışında asalet,sofrasında asalet taşıyan yürekli insanlar.Toprağın rengini,toprağın kokusunu ve de toprağın aşkını ruh derinliklerinde taşıyan bu  insanlarla her gün taze bir heyecan içinde yaşamak ve yaşarken de çalışmak mutlulukların en anlamlısı oldu benim için.Ne, sadece dış kapısı olan ve beş arkadaşımızla battaniyelere sarınarak sırlarımızı paylaştığımız soğuk evimiz,ne, yattığımızda yayları yerlere yapışan demir karyolamız ve ne de soğuk kış sabahlarında bir saat duraklarda derse gitmek için dolmuş beklediğimiz günler bizlerin heyecanını eksiltmedi.Od içinde değil sanki buz içinde döne döne piştik gönüldaşlarımızla.

   Türk Dünyasın farklı yörelerinde,aynı tarih ve kültür geçmişine sahip insanlarla aynı dilde konuşmak,aynı türküyü söyleyip aynı sofrada aynı duaya ?Amin!? demek bana sonsuz mutluluk verdiğini iftiharla söyleyebilirim.Bu nedenledir ki,bana bu gururu ve görev sorumluluğunu yaşatan soylu geçmişimin asil insanlarına yapmış olduğum hizmetin her anını,emeğimin her zerresini sonuna kadar helal ediyorum.



[1] Eke: Baba, Şeşe:Anne.

[2]Şanırak: Ocak, kara ocak, aile birliğini yansıtan ve genellikle çadırların tepesine konup yuvayı temsil eden bir sembol.

[3] Sovyet rejimi tarafından kurşuna dizilerek şehit edilen Kazak şairi MağcanCumabay´ın ?Türkistan? adlı şiirinden bir dize.