MISRALARI TAKİPTEYİM
Açılış Kazak Türkçesinden. Türk’ün uzak diyarlarda sedası susturulan Mağcan Cumabay’a Türkistan’ın başka bir coğrafyasından Feyzullah Budak’tan cevap:
Alıstağı Bavrıma
Alısta avır azap şekken bavrım
Kuvargan bayşeşektey kepken bavrım
Kamagan kalın javdın ortasında
Köl kılıp közdin jasın tökken bavrım
….
Türkistan’dan bu sedaya hiç cevap verilmez mi?
Uzaktan azabımı bilen kardeşim
Sevgisiyle gözyaşımı silen kardeşim
Özü amansız düşmanlar ortasında
Gönlünü derdime bölen kardeşim
….
Bir küçük gezinti de benden…
Önce,
Dombra sesi,
İki telde ezgilerin ezildiği,
“Körpeş”lerle “Suluv”ların
Sırlarının sezildiği.
Sonrası,
“Kökbar”dan
Kamçı sesleri
Ve…
Yiğitçe haykırışlar,
Kıpçak, Karluk
Oğuzca...
Hepsi de tepeden tırnağa
Yağızca…
Ben bu seslere vurgunken
Meğer
Gönlüme Aral sızmış
Sonsuzca…
Hazar Türk’üne de selam olsun…!
….
Hazar’da Türküm kaldı,
Yiğitlik Börküm kaldı.
Kökü dal-budak salmış,
Masmavi Ülküm kaldı.
….
Istık Göl’den sesleniş,
Alıkul için ‘göl’, ‘doksan defa görmüş olsa bile doyamadığı bir tabiat harikası’ olan Isıkköl’dür:
Doksan defa görsem, doyamam güzelliğine.
Göresim gelir, göresim gelir bin defa,
Diyesim gelir, seni seviyorum gölüm diye,
Gözlerimin önünde, dalgalanan hayali olmasa,
Şiirlerimde bir kutsallık olmazdı.
Biraz Özü Bey eline yönelelim. Yani Özbek diyarına…40 yaşında acımasız yönetim tarafından kurşunlanan Çolpan’ın içimizi yakan mısraları:
“Gülen başkalarıdır, ağlayan ben ben.
Oynayan başkalarıdır, inleyen ben ben.
Egemenlik öykülerini işiten ben ben,
Kulluk şarkısını dinleyen ben ben.”
Türkmen Elinden bir Mahtumkulu geçti.
….
Başım yüz heveste gönlüm coşkunda,
Girdaba düşmüşüm deli taşkında,
Necd dağında gezen Mecnun aşkında,
Yanar odlu Leyla bolup kalmışım.
Yiğitlik faslını kışa yetirdim,
Kamillik kiştisin derya batırdım.
Büyük fikre kaldım aklım yitirdim,
Diri iken, ölü bolup kalmışım.
….
Şehriyar ah… Şehriyar… Ay yıldızlı seherler bile yanıyor bu mısralara… Adın dilimizden hiç düşmedi ki!
Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,
Seller, sular şakkıldayıb akanda,
Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,
Selâm olsun şevkatize, elize,
Menim de bir adım gelsin dilize.
…
Heyder Baba, bulakların yarpızı,
Bostanların gülbeseri, karpızı,
Çerçilerin ağ nebatı sakkızı,
İndi de var damağımda, dad verer,
İtgin geden günlerimden yad verer.
….
Ustası söyler de çırağı geri durur mu uzak iklimlerden bak “Avara Kaya’dan sesleniyorum:
…
Ocağında köveleyi pişirdim,
Mevsimlere tezek, teten taşırdım.
Boz bulanık yıllarımı aşırdım,
Orda kaldı yarpuz kokan ellerim,
Döner mi ki mor seherli günlerim?
…
Kervan yolda, gün ayazda donuyor.
Ak turnalar şafaklarda yanıyor.
Yeşil otlar köklerine soluyor.
Keher atlı Beybabam’a yol verin,
Terkindeki Süsen’ine el verin.