YAŞAR GELER


KORONA HAPİSHANESİ

Korona bir virüs, bir hastalık. Hapishane de suç işleyen insanların cezalarını çektikleri yer.


KORONA HAPİSHANESİ
     Korona bir virüs, bir hastalık. Hapishane de suç işleyen insanların cezalarını çektikleri yer. Korona hapishanesi ise, çok daha büyük bir ceza evi. O kadar büyük ki içine milyarlarca insanı esir alacak, konuk edecek kadar büyük. Hatta öyle bir hapishane ki, bir yandan terbiye edecek, diğer yandan korkutarak ıslah edecek. 
     Bu öyle böyle bir hapishane değil. Bildiğiniz üzere, ülkelerin özelliklerine göre çeşitli hapishane tipleri vardır. Mesela ülkemizde, kapalı ceza evi, açık ceza evi, E tipi ceza evi, F tipi ceza evi, H tipi ceza evi vb… yani özelliklerine göre, ya da ceza türlerine göre oluşturulmuş ceza evi türleri oluşmuştur. Bunların neredeyse tamamı da suç işleyen insanlarla dolup taşmıştır.  Hatta yer kalmadığı için bir kısım suçlular da tahliye bile edilmektedir.
     Şimdi gelelim dünyanın en büyük ceza evine. Şu sıralar neredeyse milyarları bulan mahkumuyla rekor üstüne rekor kırmaktadır. Hatta öyle bir ceza evi ki, suçlu suçsuz hemen herkesi, yani ağına düşürdüğü ya da bir azıcık kural ihlali yapan herkesi yargısız infazla içeri attı. Yaşamını kısıtladı. Kendi koyduğu kurallar uyguladı. Koyduğu kurallara uymayanları verdiği talimatla hem maddi hem manevi hem de sağlık sorunuyla karşı karşıya bırakarak cezalandırdı. Sağlık sorunu olarak cezalandırılanlar bile kural ihlali yapamaz oldular. En ufak ihlalde yargılama bile yapmadan hayattan koparır oldu. Yani idam etti. Yaşamına son verdi. 
     Bu öyle böyle bir hapishane değil, dünyanın yarı açık hapishanesi. (Yani burada iki kavramı karıştırmamak için tekrarlamak gerekiyor. Hapishane, ceza eviyle eş anlamlı iki sözcük.) Bu yarı açık ceza evinde kimler yok ki, en alttaki vasıfsız insanlardan devletlerin en üst kademelerinde görevli herkes bulunuyor. İnsanların ağızları bantlı, buluşma noktaları kapalı, açık ceza evi olmasına rağmen açık görüş bile yapamıyorlar. Hatta ebeveynler bile biri birilerine yaklaşamıyor, doyasıya sarılıp koklaşamıyorlar. Yani kısacası yaşamları kısıtlı. Gerçi ceza evinin özelliği de bu değil mi? Yaşamın kısıtlı olması değil mi? Bu ceza evinin yöneticisi kim dersiniz? Tabi ki COVİD!) denen bela. Covid19 denen bir minnacık mikroorganizma. Hatta hem yönetici hem gardiyan hem hâkim hem savcı. Yani tek başına bir mikroorganizma her şey demek. 
     Bu ceza evinin iyi yönleri de yok değil. Hani herkesi tutukladı eve soktu ya. Bu dünya denen gezegende yaklaşık bir yıldır herkes tutuklu ya. Şimdi bu açık ceza evinde bu insanlar ne yaptılar dersiniz? Bu insanlar, bu ceza evinde nasıl yaşıyorlar dersiniz? Şimdi yavaş yavaş anlatayım isterseniz.
     Burası aynı zamanda bir eğitim haneye dönmüştü. Bu açık ceza evinde insanların yetenekleri ortaya çıkmaya başladı. Yaşam için gerekli olan ne varsa hepsi üzerine özel atölyeler inşa edildi. Mutfak, el sanatları, kişisel bakım, sosyal iletişim, temizlik, üretim vb. yüzlerce alanda insanlar kendi işlerini kurdular. Hatta işten öte hobileri bile ortaya çıkmaya başladı. Bunları görmek ve yaşamak kimi insanları mutsuz etse de kimi insanların psikolojilerini bozsa da kimi insanların da mutlu olmasına, aile içi ilişkilerini yeniden gözden geçirmesine olanak sağladı. 
Örneklemek gerekirse:
Mesela birçok insan fırıncı oldu, kendi ekmeğini üretti.
Birçok insan kebapçı oldu, kebabını üretti.
Birçok insan lokantacı oldu, ev yemekleri üretti.
Birçok insan temizlikçi oldu, ev temizliğini yaptı.
Birçok insan elektrikçi oldu, evindeki elektrik arızalarını giderdi.
Birçok insan su tesisatçısı oldu,
Birçok insan ressam oldu, resim çizmeye başladı.
Birçok insan zanaatkâr oldu, el sanatlarını geliştirdi.
Birçok insan yazar, şair oldu, hayatını yazmaya başladı.
Hatta sanatçı olanlar bile oldu.
Daha neler neler! Çaycı, kahveci olanlar, pastacı, börekçi olanlar. 
Ha sağlıkçı olanları da unutmayalım. Kendi ilaçlarını üreten eczacılarda var. 
Demek ki bu sınırsız ceza evinin ıslah edebilme, eğitebilme özelliğini de hesabın içerisine koymak gerek. 
İşte bir söz vardır ya;
Sabret azizim! 
Bu dünya koca bir handır. 
Han sahibi Yaradandır. 
İyisiyle kötüsüyle, zaten bir imtihandır.
Yalnız tek bilemediğimiz bir konu var ki o da bu imtihanın ne zaman biteceği. Suçlu suçsuz ayrımı olmadan bu insanlığın tutsaklığının ne zaman son bulacağı. Elimizde avucumuzda var olan yaşam kaynaklarımızın, yaşamamız için yeterli olup olamayacağı. Sağlığımızla ilgili endişelerin ne zaman sonlanacağı.
Artık tüm insanlığın tek bir dileği kaldı. Canımızı bağışla da her şeyimiz senin olsun. 
Güzel günler görmek tüm insanlığın en doğal hakkıdır. Bir an önce bu uçsuz bucaksız ceza evinin duvarlarının yıkılmasını istiyoruz.
Yaşar GELER