CEMAL ŞAFAK


KENDİSİNİ TÜRK DÜNYASINA ADAMIŞ BİR ÜLKÜ ERİ

O´nu 1996 yılında Kazakistan´da


KENDİSİNİ TÜRK DÜNYASINA ADAMIŞ BİR ÜLKÜ ERİ:   FEYZULLAH BUDAK

         O´nu 1996 yılında Kazakistan´da tanımıştım. Hani insanın hayat albümünün baş köşesinde yer alan bazı şahsiyetler olur ya. İşte Feyzullah Bey de benim hayat albümümün baş köşesinde yer tutan değerli şahsiyetlerden birisidir. Bütün Türk Dünyasını kendi dünyasında yaşayan ender dava adamlarından biriydi. Uzak? Çok uzak coğrafyalarda bizim olan değerlerle hemhal olan. Onların kültür ve sosyal yapılarını en ince noktalarına kadar bilen, hangi Türk topluluğunun hangi  hassasiyetleri olduğu konusunda en derin bilgiye sahip çok müstesna bir yapıya sahipti. Bazı insanlar sadece bilgi düzeyinde kendini kabul ettirir. Feyzullah Bey ise bilgisini görgüsüyle bütünleştirip kitaplara, konuşmalara ve sedasına yansıtan bir kıymetti.

      1993 yılında bir sarsılmaz irade sonucu ilk adımını attığı Türk Dünyası seferini hangi fedakarlık neticesinde gerçekleştirdiğini kendi kalemiyle dile getirdiği ?Orta Asya Mektupları? adlı eserinin İLK MEKTUP bölümünde açıklıyor:

    ?18 Şubat 1993 günü, hayatımın 20 yılını paylaştığım eşim ile daha iki yaşını yeni doldurmuş biricik kızımı ve yaşı seksene dayanan anamı geride bırakarak Orta Asya´ya doğru yola çıktığımda, tarifi imkansız duygular içindeydim.?

      Çok uzun yıllar yüreğinde biriktirdiği Türklük sevdasını 1992,1993 yıllarından başlayarak adım adım Turan Ellerimize taşıyan bu değerli kişiliğin hizmetleri umarım gelecekte de hak ettiği değeri bulacaktır.

   Ulaştığı ve buluştuğu her bizim olan topluluğa çok samimi davranışlarla yakınlaşma sağlayan, kendi bilgi ve tecrübeleriyle çevresini aydınlatmaya daha doğrusu bilgilendirmeye gayret eden çok özel bir yeteneği vardı.

  Asıl mesleği olan finans koordinatörlüğünün yanında dikkati çeken başka bir yönü de yazıları ve konuşmalarındaki derin ufuk çizgisiydi. Hiçbir kimsenin ve çevrenin etkisinde kalmadan düşüncelerini doğrudan ve çok etkili bir şekilde yansıtması çok dikkat çekiciydi.

  Edebiyatla ve özellikle de Türk Dünyası edebiyatıyla çok yakın irtibatı onu dinleyenleri ve okuyanları sınırsız bir edebi zevke ulaştırırdı.

   Bir yanda ünlü Kazak şair ve düşünürü Abay´ı , Azerbaycan´ın Korkut Atası Bahtiyar Vahapzade´yi, Dünyanın tanıdığı büyük roman yazarı Kırgız Türkü Cengiz Aytmatov´u satır satır okuyup anlamaya,  anlatmaya çalışırken diğer yandan ömrünü Türklük sevdasına kaptırmış ve bu uğurda canını yitirmiş ve Kazak Şiirinin bir aşılmaz kalesi gibi görünen şehit Mağcan Cumabay´ın Türk Milli Mücadelesi için kaleme aldığı Kazak Türkçesiyle yazılmış destansı ?Alıstaki Bavrıma (Uzaktaki Kardeşime?) şiirine cevap yazıyordu hem de onun o çok arı Kazak Türkçesiyle?

   Bir yandan Rektör Yardımcısı olarak görev yaptığı Üniversitede 70 yıllık kalıplaşmış bir sistemin getirdiği hantallığı ortadan kaldırmaya uğraşırken diğer yandan büyük azaplar sonunda sürgün edilip Türkistan´a kök salmış Ahıska Türklerine ait cami minaresinden Ezan-ı Muhammediye okuyup sedasıyla  gönüllere taht kurardı. Hayriye Mamalar, Kahraman Emilerin dizleri dibinde ne unutulmaz anıları dinlerdi gözyaşlarıyla?

   Kimi gün konuşmalarıyla Türk Dünyası öğrencilerine büyük hedefler gösterir, onları birlik ve bütünlük içinde bulunmaları için motive eder, kimi gün ise sözünü sazıyla bütünleştirip bizlere doyumsuz manevi lezzetler yaşatırdı. 
     Bu yolda yorulanlar oldu ama o yorulmadı. Sarsılanlar oldu ama o hiç sarsılmadı, kaçanlar oldu ama o hiç kaçmadı. Değerli dostu Ziya Başkanla birlikte yorucu bir uğraşın yıkılmaz kahramanları olarak işaret edildiler. Sağlığını göz ardı edip sadece yüksek ülküler peşinde koşan bu fedakar ve muhteşem şahsiyeti iyi ki tanımışım.

  Sazın ve sözün hep semada yankılansın Mağcan yürekli alıstaki bavırım? Türk Beğim?!

Cemal Şafak / İstanbul

/resimler/2020-5/23/2137150778499.jpg