Olcay Kasımoğlu


KADINLARIMIZ

Sadece başarmak önemli...


Sadece başarmak önemli değildir, asıl önemli olan çabalamaktır.
Şimdiye kadar kadın söylemleri üzerinden bir çok makale ve kitap okudum, etkinliklere katıldım. Farkındalık oluşturmak adına yaşadıklarımı kitaplaştırdım.
Gördüklerim, duyduklarım, yaşadıklarım, beni bir birey olarak etkilediği kadar, sorumluluk almamı ve kendimi güncellemem için mücadele vermem gerektiğini öğretti. Ancak o zaman, ?´Kendin olmak´´ anlamını içselleştirmenin ne kadar önemli olduğunu sorgulamaya başladım.
İnsan yaşamının karmaşık ve düzensiz olmaması adına bir takım kural ve kaideler koyarız. Bu bağlamda baktığımızda yanlış da değildir. Taa ki, bu kural ve kaideler toplumun ahlak yasasını bencil ve eril toplum düzenine dönüştürünceye kadar. Çifte standarttın tavan yaptığı bir yerde hak ve hukuktan ve toplumsal huzurdan bahsetmekte bence iki yüzlülük ve riyakarlıktır. Kaldı ki kadının gelişimi, bağımsızlığı, özgürlüğü; başkalarının ona biçtiği değerdeyse, sorgulanması gereken çok şey var demektir.
Bir erkeğin kendi kişisel rahatlığı, hoyratlığı bir kadının yaşamını kabusa çeviriyorsa, batsın bütün toplumsal kaide ve kurallarınız. Batsın saman alevine dönen sevgi sözleriniz, batsın ya benimsin ya kara toprağın diyen o bencil, o hastalıklı sevgileriniz.
Bütün bunların yanında o kadar çok kanıksanmış erkek şiddeti var ki, neresinden tutarsan tut elinde kalıyor. Kadını kendi malı gibi gören, sürü bilinciyle kadını namusun temsilcisi sayan cinsiyetçi eril düşünce sistemi içinde, bütün bu sorunları çözmek çok zor görünüyor. Kaynağına gidilmeden, en diplerde ki yaralar iyileştirilmediği sürece bütün bağırmalar, bütün bu çağırışlar söylemlerden öteye gitmeyecek. Kendine saygısı olmayandan saygı beklemek gibi bir şey bu.
Bununla birlikte kadında kendisini; bir obje değil, bir kişilik olarak ortaya koymalı, kendi kurtuluşunu başkalarının gözünde aramamalı.
Hayatını derin ve anlamlı kılırık, kendi bedeni üzerinden başkalarının iddia ettiği tüm hakları karşı koyarak, kendi bedeni üzerinden prim yapmaya çalışan bütün otoritelere karşı duruş sergileyerek insan olma erdemine ulaşabilir. Tüm bunları, bedenimizle, duygularımızla, ruhumuzla ve zihnimizle iletişime geçerek yapmalıyız. Ruh ve beden bütünlüğünün bilimsel dayanaklarıyla, algısal ve duygusal farkındalıklarımızla kendimiz olabiliriz..
Kendi kafasıyla düşünemeyecek ve kendi kendisinin yargıcı olamayacak kadar rahatını sevenler; yasaklara, törelere, eril egemen düzene olduğu gibi boyun eğerler. Oysa, eski ve yeni ne varsa, yanlış düşünme şekillerinin yok edilmesi gerektiğini düşünenlerdenim. İnsan, yaşamı sorgulayarak, öğretilere karşı durarak kendini özgürleştirebilir.
Kadınlar, önce insan ve kadın olduğunu unutmadan, kendi varlığının tanımına bilinçli sahip çıkmadıkça, hak ve özgürlüğün hiç kimsenin malı olmadığı bilincini içselleştirmediği sürece, kendine değer ve mana katmadığı sürece, kendi sefaletinin devamına bir zincir halkası da kendi koyacaktır.
Kadın olmak, erkeklere düşman olmak demek de değildir. Özgürlüğün, kadın olmanın anlamını ezici bir üstünlük kurma, erkekleri ezme üzerine oluşturmuşsa kendi olmayı unutsun. Kayıp kimliklerin en büyük zaafıdır, kendilerine yapılanın aynısını, kendilerine reva görenlere yaşatmak. Oysa dünya üzerinde kadın-erkek demek, iki farklı hayat demek değil, tam tersine birbirlerinin yaşam kaynaklarını sulamak demektir.
?Hepimizin iyiliği için, kadın olmanın anlamını değiştirelim.? Erkeklere giydirilen toplumsal-sosyal etiketleri söküp atalım. Bunu yaparken, birbirimize düşman değil, birbirimiz için hava ve su kadar gerekli olduğumuzu yine sevgi, bilgi ve görgüyle birbirimize hissettirelim. Herkes kendi durduğu yerin farkındaysa, cesur ve yürekliyse, kendi olma olgunluğuna ulaşmışsa, yaşama ve içindekilere değer katar, saygı duyar, sevgiyle dokunur, anlayış ve görgüyle taçlandırır. Bunun için hanlara, şatolara ihtiyacımız yok. Önce kendimize karşı dürüst olalım. Bırakalım güneş girsin içeri, her zaman denenecek, söylenecek bir şeyler vardır mutlaka. Tecavüzün, şiddetin, cinsiyet üzerinden söylemlerin, içi boş, yavan gösterişlerin egemen olduğu bir toplumda insanca yaşamdan söz etmek mümkün değildir. İnsan yaşamına kazandıracağı hiç bir kazanım yoktur, olamazda.
Putlaştırdığınız törelerinizle, kadını aşağılayan söylemlerinizle kendi acizliğinizle yüzleşmenin zamanıdır artık. Hayatta tek başına inzivada kalarak, sadece kendi sesinizin yankısını duyarak yaşamın anlamını keşfedemezsiniz.
Hepimiz bir ve bütünüz, hepimiz bütünün bir parçasıyız ve hepimiz aynıyız. Seçimlerinizin sorumluluğunu ve kendinize yaşatmış olduğunuz bu hayatı sevgiyle kabul edip, yolu beraber yürüdüğünüz insanların insanca yaşam haklarına tecavüz etmediğiniz, ellerinden almadığınız sürece bu yaşam da hepimiz biriz. Tercihlerimizi değiştirme hakkına her an sahibiz ve her an seçim yapabiliriz. Sevgiyle çoğalmak ve anlamak; yaşamın her alanında olmazsa olmazımız olmalı. Sonuçta, eril düzeni iyileştirmek istiyorsak, kendimize, yaşamımıza, yaşamımızda var olan her şeye sahip çıkmalıyız. Hayatlarımızın sözcüsü başkaları olmasın. İnsanca yaşamak bir haktır, bunun cinsiyeti olamaz. Kaleme arzu hal ettiklerimiz sadece kadınlara özgü değil, erkekleri sömüren, meta olarak gören kadınlar içinde geçerlidir.
Büyük tabloyu görüp, küçük ayrıntılarda kaybolmayı, oyalanmayı, kalıpları bırakalım. Kurban rolünden çıkıp; yaşamınızın, seçimlerimizin farkına varalım. Kendimizi başkalarından dinlemeyi, cezalandırmayı, acı çekmeyi bırakalım, yaşamın sorumluluğunu üzerimize alalım. Hiç kimseye altın tepsinin içinde anlamlı bir yaşam verilmez. Yaşamak, anlamlı bir çaba ve anlamak için de özveri ve emek ister.
Yaşamımızdaki kimliklerle kendimize değer katmayı bırakalım. Sürekli yargılamayı ve suçlamayı bırakalım.Yaşamınızda hiç kimsenin veya hiçbir olayın bizi yönetmesine izin vermeyelim. Yaşamınıza sahip çıkalım. Eril düzenin oluşmasında ne kadar pay sahibi olduğumuzu kendimize söylemekten korkmayalım. Hiç bir şey tek başına oluşmaz. Tüm bu durumlardan nasıl özgürleşebiliriz? Önce bunun cevabını kendimize dürüstçe verelim.
İşe, kendi özümüzde ki coğrafyayı keşfi etmekle başlayabiliriz. Bize biçilen yazgıları, öğretilen ezber kalıpları, zorla yutturulan o içi boş kavramları yeniden sorgulayarak başlayabiliriz. Sorgularken önce insan olduğumuzu, sonra kadın olduğumuzu unutmadan, sözü silah-top-tüfek olarak kullanmadan, bir bütünlük içerisinde samimi ve içten olarak yol arkadaşlarımıza sahip çıkabiliriz.
Erkek düşmanlığı yapmadan; yanlışa, körü körüne kadınları yok sayan zihniyetlere sevgimizle, içtenliğimizle, samimiyetimizle, onurumuzla karşı duruş geliştirebiliriz. Farkımız yok birbirimizden. Nihayetinde hepimiz ölümlü ve hepimiz etten kemikteniz. Bizim tek görevimiz insanların yaşamlarına, yaşadıkları deneyimlere saygı duyarak olduğu gibi kabul etmektir. Bir bütün olamazsak yaşamın içinde tam olarak var olamayız.
Kadını eksik gören zihniyetiniz değişmedikçe, hiçbir zaman gönülden sevilmeyeceksiniz, buna inanın. İçinde nefreti, öfkeyi, kini taşıyan hiçbir insan sahici bir sevgiyle sevilemez.
Kızlarınız sizin kızınız da ya eşleriniz, onlarda başka bir babanın kızı. Kıyamazken kızınıza, nasıl kıyarsınız bir başkasının kızına. Arının bütün hoyrat, zalim, zalimane duygularınızdan. Sahici sevginin olduğu yerde hiçbir olumsuz olay, duygu yaşanmaz.
En uzun yol insanın içidir. En az gittiği, içindekileri görmeye korktuğu yer yine kendi içidir. Yürüyün kendi içinize, yürüyün sevgiyle çarpan yüreklerin içine. Yaşam dediğin bir soluk, onunda cinsiyeti yok. İnsan bütün cesaretiyle, yaşamın kendi tanıklığını ve çıraklığını yapabilmeli. Başımızı kuma gömerek, dokunmaktan, hata yapmaktan, düşünmekten korkarak takip edemeyiz hayatın izini. Sürekli bir kurtarıcı bekleyerek, sürekli suçlayarak, bahanelerin arkasına saklanarak bulamayız yaşamın o ince, narın anlamını. Korkan ruhlarımız zifiri karanlık, bedenlerimiz çelimsiz olur. Hayatın akışına tutunup, her yerde kök salıp, mevsimlerle yeşillenip döngüyü tamamlamak ne harika olur. Korkunç derece de kirlenen insan sürüsü içerisinde birbirimizi boğazlamaktan, kimlik savaşları yaratmaktan, paranın efendisi olmaktan bir an önce vazgeçmesek çocuklarımıza iyi bir gelecek bırakamayacağız. Yaşam bizi kusturup içinden atmadan, yaşamla beraber aklı, vicdanı hür insanlar olalım. Her şeye, her şeyine rağmen; güne nağmesini düşüren dünya emekçi kadınlar günümüz kutlu olsun.

 

Olcay Kasımoğlu / İstanbul