www.cildirgoyce.com

CEMAL ŞAFAK


KADINIM...AH KADINIM...!

KADIN, EY ŞEFKATLİ MELEK


KADINIM AH… KADINIM…!

                                  

 

“…

Kadın, ey sevgili, şefkatli melek,

 

Bu kadar sabru tahammül ne demek?

 

O letafet, o necâbetle sana,

 

Bu esaret, bu hakaret ne reva?

 

Sen nesin, kendini bil, za'fı bırak

 

Hep nasibin mi senin sille, dayak?

…”

      Azerbaycanlı şair Hüseyin Cavit 1900 lü yıllarda sanki bugünleri görmüş gibi  “Kadın” konulu şiiriyle bizlere seslenirken acı bir vaveylanın içinden haykırıyor sanki. Tamamı olmasa da sizlere bir bölümünü yansıtmaya çalıştığım bu şiiri okurken içimizde katil olarak yaşayan yüreksiz ve ruhsuzca dolaşıp, kadına zarar vermenin erkeklik olduğunu zanneden solucanları düşündüm bir an. Yaşadığımız dünyada ve ülkemizde eli öpülesi kadınlarımıza öyle acımasız bir nefretle saldırılıyor ki, bu zorbalık hayatımızın unutulmaz vakaları olarak yakamızda acı bir tablo gibi asılı duruyor.

        Kimisi töre adına aile bireyleri tarafından kurşunlanarak, kimisi kocası tarafından bıçakla ya da kesici bir aletle hunharca katledilen kadınlarımızı daha 20 li 30 lu yaşlarda toprağa gömüyoruz. Anadolu’nun tertemiz yürekli anaları hangi canice duygularla katledildi eminim çoğumuz bilemiyoruz ama şunun muhakkak farkındayız ki, bu caniler aramızda yaşıyor ve bizim toplumumuzu bir elma kurdu gibi içimizden kemiriyor. Ne yazık ki, kafamızı kumdan çıkarıp bu canilere engel olamıyoruz. Bu caniliklerin kanunla, yönetmenlikle, polisle, mahkemeyle önlenecek olaylar olmadığının farkındayız. Toplum sosyal bir baskı aracı olarak ayağa kalkmazsa bu elim olayların sonu gelmez.  Her önlemi devlet, mahkeme, karakol, polis alamaz. Bizler bu toplum içinde yaşadığımıza göre hassas duygular içinde uyanık olmak ve ilgili merciler bu konuya el atıncaya kadar gerekli müdahaleyi, itirazı ya da yardımlaşmayı sağlamalı, sesimizi etkili bir şekilde gerekli yerlere duyurmalıyız.

     Sokakta, komşumuzda, otobüste, durakta, parkta böyle sıkıntılı bir durum yaşarsak eğer sesimizin ve gücümüzün yettiği kadar müdahil olup ilgili mercileri ivedi olarak uyarmalıyız. Her kötülük yapanın, yaptığı kötülük yanında kâr kalmaması için elimizi toplum olarak biz taşın altına koymalıyız. Bazılarının cahil duygular içinde “Aman kızım evine, çocuklarına sahip çık. Aman kızım kocanı el üstünde tut, karı koca arasındaki kavgalar her ailede olur. Sabırlı ol. Onun şiddet yansıyan davranışlarını hoş gör. Kocandır, döver de sever de…” gibi şiddete, baskıya ve kadının hayatındaki özgürlüğüne doğrudan müdahil olan konuşmalardan kaçınılması, bu tür anlayış ve konuşmalar nedeniyle kadınların içinden çıkamaz hadiselere maruz kalması, onların acıyla neticelenen olaylara sürüklendiğinin bilinmesi gerek.

    Sonuç olarak, anamızı ana gibi, bacımızı bacı gibi, kızımızı evlat gibi korumalı ve huzurlu bir ülkede, huzur dolu bir ortamda, saygı ve sevgi içinde yaşatmalı. Ancak o zaman Atatürk’ümüzün dediği gibi ““Ey kahraman Türk kadını! Sen yerde sürünmeye değil, omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” sözüne muhatap olduğumuzu gösterebiliriz.

     Yaşanan bu tür acı olayların son bulmasının en içten dileğim olduğunu belirtiyor ve canice işlenen cinayetler sonunda kaybettiğimiz kadınlarımıza şöyle sesleniyorum:

    Seni, göklere yükseltmeyip toprağa gömdüğümüz için affet bizi kahraman ve vefakâr Türk kadını…!