CEMAL ŞAFAK


İLGİLİ VE YETKİLİLERE AÇIK MEKTUP

AÇIK MEKTUP


                                                                                 
                                                                            
                                                                                     İLGİLİ VE YETKİLİLERE AÇIK MEKTUP…!

 

Haziran ve Temmuz ayları içinde doğup büyüdüğüm toprakları ziyaret etmek için Çıldır ilçesi, Aşık Şenlik köyüne gittim. Uzun yıllar yüreğimde taşıdığım hasretlik duygusu ile çıktığım bu seferde çok hoş görüntülerle karşılaşmama rağmen fotoğrafını da paylaştığım çok acı ve düşündürücü manzaralar beni ziyadesiyle üzdü.

Sizlerin de gördüğünüz bu virane bina Aşık Şenlik Köyündeki ilk açılan eski bir okul görüntüsü. Bir eğitim yuvasının bu şekilde virane edilmesi beni yürekten yaraladı. İster istemez çok uzun yıllar öncesi hafızamda canlandı. Canlandı ama hayallerim de o bina gibi viraneye döndü.

Bu viraneye bakınca görünende görünmeyenleri aradım. Bu yıkık binanın duvarlarında gözlerime yansıyan öğretmenim İlbeyi Akkoç’u, Koçali Timur’u, Fahri öğretmenimi izledim. Bu okul yolunda boyumuza kadar ulaşmış kar içinde kayboluşum, çarıklı ayaklarım, rahmetli Guva amcamın (Kurban Çoban) kapısını bekleyen tulasının arkamızdan koşturmasını, yalın ayaklarımı, çatlak dudaklarımı yad ettim. Kucağımızdaki tezeklerle okul yoluna düşmemizi, saman kağıtlı defterimizi, lastikten elde ettiğimiz silgimizi, birbirimize kullanmak için ödünç verdiğimiz kara kalemleri hatırladım.

Bütün bu yaşadıklarımız köy tarihinin eskimiş yapraklarında kaldı. O eğitim yuvasında aldığımız eğitim öğretim sayesinde kimimiz doktor, kimimiz hukukçu, kimimiz mühendis, kimimiz akademisyen, kimimiz de iş adamı olduk. Türkiye ve dünyamızın farklı coğrafyalarında makam mevki elde ettik. Gelin görün ki, ne bu içindeki aydınlık yüzlü öğretmenlerimizle birlikte kutsal eğitim yuvasını ve ne de bu okula can veren köyümüz ve köylümüzü unuttuk. Şairin dediği gibi “Arzu başlarımızdan yıldızlar kadar yüksek” mısrasındaki gibi yıldızları seyrederken taş duvarlı okulumuzun silueti yansıdı gönül penceremize.

Gelelim asıl anlatmak istediğim konuya:

Çıldır’ın etkili ve yetkili insanları bu viranenin önünden geçerken bu yazdıklarımı biraz empati yaparak düşünsünler lütfen. Acaba Cumhuriyetimizle yaşıt bu taş duvarlar içinde yaklaşık 80-100 yıl önce neler olmuştu. Bu binada hangi şahsiyetler eğitim görüp çevresine ışık saçmaya başlamıştı. 

Hepiniz biliyorsunuz ki, bir çevreyi ayağa kaldıran ve o çevreyi benzerlerinden farklı kılan eğitim, sanat ve kültür ayrıcalığıdır. Güzel ev çatıları yapmak, evlerin kapılarına kadar taş döşeyip yolu güzelleştirmek o çevreyi kalkındırmıyor. Geçmişteki değerlerin kıymetini bilmek, varlıklarını gelecek nesillere değerlerinden bir şeyler kaybetmeden aktarmak o çevreyi de o çevrede yaşayan insanları da daha mutlu kılıyor. 

Ne olurdu ki, bu viraneye dönmüş okulun duvarları onarılıp, çatısı düzenlenip bir kültür evine dönüştürülseydi. Adını da köyümüzün adını da aldığı hak ve halk aşığı "AŞIK ŞENLİK KÜLTÜR EVİ” yazdırılsaydı. İçi de sadece ve sadece Şenlik Baba için yazılmış makaleler, yazılar, kitaplar, anılarla bezenseydi. İçinde bir kitaplığın, halı ve kilim örneklerinin olduğu bu bina köyümüze daha çok yakışmaz mıydı? Gençlerimiz köy kahvelerine gidinceye kadar böyle kültür evlerinde vakit geçirseydi, konuşmacı olarak davet edilen aydın şahsiyetleri dinleselerdi neler kazanırlardı hiç düşündünüz mü?

Hani büyük şairimiz Mehmet Akif demiş ya “Hadi gel yıkalım şu Süleymaniye'yi desen, İki kazma kürek, iki de ırgat gerek, Ancak hadi gel yapalım şunu geri desen, Bir Sinan, bir de Süleyman gerek.” Diye. 

Şimdi o zaten viraneye dönmüş okulun duvarlarını yıkmak için bir kazma kürek yeterli. Ama yapmak içinse bir ya da birkaç idare amiri ve yerel yönetici gerek.

Huuu…! Duydunuz mu?