www.cildirgoyce.com

Olcay Kasımoğlu


HOŞGÖRÜ VE SEVGİ

İnsan yaşamını, ifade özgürlüğünü...


İnsan yaşamını, ifade özgürlüğünü, sadece yasayla korumak mümkün müdür?
Mümkün olmadığını; yaşadıkça görüyoruz, bunun da bir çok nedeni var.
Her şeyden önce; toplumda hoşgörü ruhu olmalıdır.
Hoşgörülü insan olmak; ruhsal olgunluk ve sağlam karakter ister, buda büyük resmi net görmemizi sağlar.
Hoşgörümüz sayesinde diğer insanları anlamaya başlarız ve onlarla iletişim kurarız.Hoşgörülü insan olmak; insanın değer yargılarını genişleteceği gibi, çevresinde sevilen, saygı duyulan bir insan olmasını da sağlar.
Hoşgörü temelde; bizden farklı olanları kabullenmeyi, farklılıklardan doğan zenginliği fark etmemizi sağlar.
Hoşgörü; farklı açılardan hayata bakmamıza, yanlış algılamalarımızı da düzeltmemize neden olur.
   Em-pati yapmamıza, kişiler arası iletişimde diyalog kurmamıza vesile olur. Diyaloğun kurulduğu iletişimlerde ise sorunlar daha kolay hal olur. Hoşgörünün hakim olduğu toplumlarda ortak paydada buluşmak kaçınılmazdır.Toplumda ?refah, huzur, güven, sevgi ortamı oluştuğunda? bireyler hayattan zevk alırlar, geleceğe güven duyarlar, gergin ve agresif olmazlar.
Velhasıl ?´insanlıkta ve yalınlıkta´´ başlı başına bir sanattır, hoşgörülü olmak!

   Ve sevgi, ruhun varlığıdır, sevgiye dokunduğumuz da bütün kötü duygulardan, rahatsızlık ve ironiden arınırız.

   İnsanlar iyi ve kötü diye ayrılırlar. Birbirleriyle iletişim halin de olan insanların davranışları da iyi ve kötü diye ayrılır. Yaşanılan yerde birlik ve dayanışma varsa orada iyilik hakimdir. Yok eyer karışıklık ve yakınma varsa olumsuzluklar çoğalıyorsa kötülük.
Sevgiyi sorgulamak, çoğu zaman sevgiye zarar verir. Sevgi olan bir yerde sevgiyi gereksiz kuruntulara sokmak, neden sevgi var diye yıkıcı sorgulamalara girmek sevginin kendisine zarardan başka bir şey kazandırmaz. Zaten hakiki sevgiler aydınlatandır sorgulamalara ihtiyaç duymaz.Yanlış olanlar ise her zaman sorgulamaya açıktır.Düşünsenize ; namussuz, vicdansız, arsız, yalancı, dolandırıcı, alçak ve hain birine karşı erdemli olabilirmisiniz ?
Gözünüzün içine baka baka size yalan söyleyen, işinizi, ekmeğinizi, yuvanızı, mutluluğunuzu, size ait şeyleri sizden çalmaya ve sizi saf dışı bırakmaya çalışan, birine hoşgörülü olabilirmisiniz ?Onurunuzu, gururunuzu rencide etmiş, ekmeğiniz de, canınız da, malınız da, onulmaz yara açmış birine karşı affedici olabilirmisiniz ?
Çaldığı minareye kılıf diken, insanları sırtından bıçaklayan, başı sıkıştığı an sizi yarı yolda bırakan, kendi kişisel çıkarları için gözünü kırpmadan adam satan, pişkin, sorumsuz, adaletsiz birine güvenebilir misiniz? Bunların hepsine hayır dediğinizi duyar gibiyim evet bu tarz insanları hiç birimiz sevmeyiz, seven insanlara da hep kuşkuyla bakarız.Bu nedenle de gerçek sevgiyi ve anlayışı bilen, bunu başkalarıyla paylaşabilen insan aranmaktadır günümüzde.

Mevlana ne güzel demiş !

?Gel, gel, ne olursan ol yine gel,
ister kafir, ister Mecusi, ister puta tapan ol yine gel,
bizim dergahımız, ümitsizlik dergahı değildir,
yüz kere tövbeni bozmuş olsan da yine gel??

Burada ki sevginin en önemli özelliği beraberinde anlayışı da barındırmasıdır lakin burada ki anlayış, yanlışa tolerans değildir. Mutluluğu sağlayan en temel duygu sağlıklı sevgi ve ona yol açan anlayıştır.
Hoşgörü diye yıllardır nitelendirilip durulan ancak bir türlü kavuşulamayan duygunun ortaya çıkmakta zorlanmasında ki temel etken de budur.
Çünkü sadece hoşgörü ile sevgi anlayışına varabilmeniz mümkün değildir.
Buradaki davetin, çoğu zaman yanlış anlaşıldığını düşünmüşümdür. Burada ki çağrı ?kötüde olsan, namussuz da olsan, hakta yesen, zalimde olsan? gel değildir.
Burada ki anlayış tamamen insan oğlunun dünya evi üzerinde ki siyası dini kimliklerin hangisinde karar kılmış olursan ol bizim dergahımız iyilik, umut,sevgi yolu gel diyor, kaldır aradan engelleri?
Ve en önemlisi; herkesi sevemeyeceğini de her şeyi bilemeyeceğini de fark edebilmeli insan, her şeye sahip olamayacağı gibi.
Zaten hakiki sevgiler aydınlatandır, sorgulamalara ihtiyaç duymaz.
Her şey için çok geç olmadan, kendi özümüzle tanışmak ve varlığın diliyle yeniden doğabilmek için ötelediğimiz, ertelediğimiz ne varsa hayata geçirmeli, hepsinden önce bilgilenip sonra fikir sahibi olmalıyız.
İnsan özgür yaratılmış iken, bitip tükenmek bilmeyen bencil arzularına yenik düşünce, zaaflarının esaretinde bir köle olarak yaşadığını fark edemez bile. Artık fedakarlığın hakikatinde kendimize emek vermenin vaktidir. Her şey insanın kendi ruhuna yapacağı yolculukla başlar. Kendisi ile savaşı bitmemiş insanın kimseye faydası yoktur?.