YAŞAR GELER


Güneşin Üşüdüğü Şehirde Yaşamak

Güneş, evrenin varoluşu ve canlı yaşamının başladığı bir süreçle başlayan bildiğimiz en büyük enerji kaynağıdır. Öyle ki, ortada yokken adeta donduğumuz, ortaya çıktığında da adeta yandığımız (ilkbahar ve sonbahar mevsimleri


     Güneş, evrenin varoluşu ve canlı yaşamının başladığı bir süreçle başlayan bildiğimiz en büyük enerji kaynağıdır. Öyle ki, ortada yokken adeta donduğumuz, ortaya çıktığında da adeta yandığımız (ilkbahar ve sonbahar mevsimleri hariç) müthiş bir enerjidir.

     Güneş’in önemli iki işlevi vardır. Birincisi aydınlatmak, ikincisi ise ısıtmak! Her iki işlevinden dolayı tüm evren ve evrende yaşam süren tüm canlılar bu müthiş ve bitmek tükenmek bilmeyen enerji sayesinde var olabilmekte ve yaşamlarını sürdürebilmektedirler. Uzaklardan süzülerek indiği dünyamızı aydınlattığı gibi ısıttığını da söylemiştim zaten. Ancak biz insan varlığı canlıları nedeniyle fazladan ve hoyratça kullandığımız ve buna bağlı yaydığımız gazlar nedeniyle dünyaya adeta siper olan ozon tabakasını birkaç santim deldiğimizde ya da incelttiğimizde güneşten gelen ısının yaşadığımız bu muhteşem doğaya ne kadar zarar verdiğini bilmeyenimiz kalmamıştır.  Bu öyle böyle bir zarar da değildir. O, santimlik incelme ve delinme sonucunda yeryüzünde kutuplarda bulunan buzullar erimeye başlamış, seller, depremler tetiklenmiş, soğuk ortama alışık canlı türleri neredeyse yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kalmışlardır. Ayrıca fazla sıcaklıktan dolayı sular azalmış ve kuraklık tehlikesi ve çölleşmeyle karşılaşmaya başlamışız.

     Biraz da güneşin üşüdüğü şehre doğru yol alalım. Türkiye’nin kuzey doğu bölümünde denizden yaklaşık iki bin metre kimi yerlerinde ise üç bin metrelere kadar çıkan yüksekliklerde Orta Asya göçleriyle birlikte kurulmuş bir şehir yerleşim merkezidir Ardahan. Bu şehir muhteşem doğasıyla bölge halkına göz doldururken, uç noktada kalmasıyla birlikte de yeterli devlet desteği alamayan ve tam olarak gelişemeyen bir şehirdir. Ancak, her ne kadar az gelişmiş olsa da insanlığın çok geliştiği, Rahmetli Aşık Şenlik’in dediği gibi “edep erkanın orada olduğu”, garip guraba dostu, biraz ilkel ve çok doğal bir ortamın yaşandığı, doğal hayatın muhteşem sunumuyla adeta cezbedici bir şehirdir.

     Binlerce dönüm ormanları, binlerce dönüm doğal meraları ve arazileri, bin bir çeşit bitki florası, kura nehri gibi özel bir su ve enerji kaynağı, iki önemli gölü, vadileri, meyve bahçeleri, tarihi kaleleri, muhteşem kazı, balı, sarı balığı, Allah’ın bir hikmeti olan Damal İlçesindeki dağlara vuran Atatürk Silüeti, Asya’ya açılan üç önemli sınır kapısı, Yalnızçam’da ki kayak tesisleri ve doğal güzellikleri ile muhteşem sunum yapmaktadır her canlıya.

     Peki, neden güneş üşür bu şehirde? Evet, güneş bile üşür bu şehirde. Buna özellikle orada yaşayan insanlar dahil olmak üzere oraya turizm ya da zorunlu bir iş gereği giden herkes şahit olmuştur. Kış mevsimi herkesin malumu soğuk geçen bir mevsimdir. Özellikle de kar yağışı ve don olaylarının çokça görüldüğü bir mevsimdir. Bununla birlikte bu mevsimde güneş çok az görülür ve ısı etkisi de çok çok azdır. Öyle böyle değil bu mevsimde özellikle Ardahan’da termometreler -30’ları, -40’ları gösterir. Her taraf adeta donmuştur. Ancak, bu şehrin insanları bu duruma meydan okurcasına çoğu zaman eldiven ve palto bile giyinmeden sokaktadırlar. Güneş olsa bile siz onu aydınlatma görevinin dışında ısıtma işleviyle hissedemezsiniz. Yani var olan bir şeyi yok sayma gibi durumla karşı karşıyasınız. Güneşli havada canlının üşümesinin tek adı vardır orada, o da güneşin üşüdüğü şehir diye adlandırılır. Düşünün koskoca yüz yirmi üç kilometrekarelik alan ve elli metreye yaklaşan derinliğiyle donan/buz tutan Çıldır Gölü’nü! Burada yaşayan insanlar adeta kara, buza ve güneşe meydan okurlar. Burada güneş vardır ama insan neredeyse donma noktasına gelirler. Siz güneşin ışığı dışında ısıtma anlamında zerresini hissetmezsiniz.

     İşte güneş bir şehirde böyle üşüyor. Güneş üşüyor ama insanları bir o kadar ısınıyor. Yani samimiyetleri, ilgileri ve yaşamla mücadeleleri ile yürekleri ısıtırlar. Özellikle de şehre giden yabancı insanlar, turistler bu insani sıcaklığı, ilgiyi, yakınlığı ve dostluğu iliklerine kadar hissederler. Hatta batıdan +20 derecelerden gelmiş insanlar bu insani sıcaklığı öyle hissederler ki, güneşin üşüdüğü için ısıtamadığı ruhlarını insanlarının yürek ısılarıyla giderirler. Oyunlar oynar, müzikler yapar, atlı kızaklarla, patenlerle kayar, buz üstünde yakılan semaverde verilen sıcak çayı yudumlar ve gölden Eskimo usulü çıkarılan ve tereyağında kızartılan sarı balığın enerjisiyle aylarca idare edebilecek kadar enerji birikimi ile mesut ve mutlu olarak güneşin üşüdüğü şehre veda ederek ayrılırlar oradan. Tek fark sadece orada yaşayan insanlar oranın doğal sorunlarıyla mücadele etmeye devam ederler.