CEMAL ŞAFAK


"Geçen Değil Uçan Yıllar"

R. Selçuk Uysal


GEÇEN DEĞİL UÇAN YILLAR” KİTABI İÇİN

                         R. SELÇUK UYSAL’A..!

 

    Kitabınızın hemen başında “Sözün Başı” bölümündeki cümlenize katılmadığımı belirterek değerlendirmeme başlayayım değerli hocam. Cümleniz aynen şöyle: “Ne önemli biriyim ne de önemli olaylara şahit oldum.” Önemli biri olup olmadığınıza siz değil sizi yakından tanıyanlar olarak biz karar veririz. Diğer bir konu da “önemli olaylara şahitlik etmedim.” Cümlesi. Hem 334 sayfalık dolu dolu bir hatırat kitabının yazımına imza at. Sonra da de ki, “Önemli olaylara şahitlik etmedim.” İsterseniz onun değerlendirmesini de biz naçiz okuyucularınızın kararına bırakın olmaz mı?

    Kitap elime geçtiğinde yalan yok en çok birlikte hizmet ettiğimiz Türk Dünyası konusundaki hatıralarınıza daldım. Bir solukta okuduğum yazılarınız gözümde o kadar büyüdü ki, kendimi de hizmet ettiğim kurumu da, birlikte kol kola büyük ideallerin peşinde koştuğumuz arkadaşlarımı da sanki yüce dağlar gibi hissettim. Ne mutlu bana ki sizin gibi değeri yücelerden yüce şahsiyetlerle aynı ülküye hizmet etmişiz. Şuna inanın ki, kitabınızın her sayfası, her satırı, hatta her kelimesi ruhumu kudretli bir çağlayana dönüştürdü. Tıpkı kitabın başında paylaştığınız Andre Gide’nin “Hatıra yazmak, ölümün elinden bir şey kurtarmaktır.” vecizesinin doğruluğunu ispat eder gibi başınızdan geçen hatıraların ölümün elinden bir şeyler kurtarma çabasında olduğunu kendimizi satırlara kaptırınca daha iyi anlıyoruz. 2012 yılındaki ağır bir rahatsızlıktan Allah’ımın yardımıyla kurtulduğuma şimdi daha çok seviniyorum. Sizin bu gönlünüzün yivlerinden döne döne çıkan samimi cümleleri okumak için Allah bana yeniden nefes verdi diye düşünüyorum. Ön yargısız, pazarlıksız zihinleri o coğrafyada bulmak oldukça zor. Varlığınız benim gibi düşünen canlara güç verdi. Hele koca Almatı’nın koca koca devleriyle vuruşmanız gerçekten taktire değer hizmetler…Buna inanın. Siz “Uçan Yıllar” tabirini kullanmışsınız ama ben o coğrafyadan bir Selçuk Uysal fırtınası geçti. Güzel hatıraları desteleyip, güzel insanları işaret ederek yaşadıklarını edebi dünyaya hediye edip devleşti.

    Bu muhteşem eseri “Kocayan ömrün koltuk değneği” değil de önümüzdeki nesle aydınlık yol olarak kabul edin lütfen hocam.

    Hele bir Sındırgı bölümü var ki takdire değer sayfalar bizi sarıp sarmalıyor. 1950 li yıllardaki bu Egenin şirin mi şirin kasabası öyle güzel cümlelerle yad ediliyor ki, hayran olmamak elde değil. İsimler, sokaklar, evler, esnaf ve kurumlar adeta resmi geçit yapar gibi en ince ayrıntısına kadar sıcacık duygularla okuyucuya sunuluyor. Okullar, idareciler, öğretmenler ve o yıllarda eğitim gören arkadaşlar hiç eksik bırakılmadan tek tek sıralanıp eserdeki satır aralarına yerleştirilmiş ki, “bunlar da bizden biri” duygusuna kapılıyor insan.

    Bu yazıları okuduktan sonra Sındırgı yetkililerinin yerine olsam 1950 li yıllardaki yörenin adeta resmini kelimelerle çizen bu eseri yediden yetmişe herkesin okumasına zemin hazırlardım. Bir yörenin tarihi, coğrafyası, sosyal hayatı ancak bu kadar tesirli ifadelerle aktarılır. İnsanı temel alan bu sevgi dolu cümleleri okumak edebi zevkin de doruk noktası olsa gerek. Bu eseri okuduktan sonra “keşke ben de o yıllarda orada yaşasaydım ve hayatın nasıl aktığına şahitlik etseydim.” Diye içimden geçirmedim değil.

    Kısacası, bir iletimde dediğim gibi size şöyle seslenmek istiyorum: “Doğudan batıya Türk dünyasının her coğrafyasına akan gönül eri, çok ama çok anlamlı hizmetleriniz tarih sahnesindeki yerini alacaktır. Kazak Türkçesiyle söyleyecek olursam “Saparın setti, den savlığın ketti bolsın bavırım. Turan ellerine jalındı selem…”