YAŞAR GELER


FAHRİ DAYI´ NIN FIRINI

Bu yazım yıllar öncesine...


     Bu yazım yıllar öncesine dair olacak. Çünkü yaklaşık yarım asırdan öncesini anlatmak durumundayım. Aslında bu yazıyı yamayı hiç düşünmemiştim ancak, geçmişe dair bir konu olduğundan, beni ve o dönem okuyan tüm Çıldırlıları ilgilendirdiğinden ve bugün bir arkadaşımın talebi ve zaman zaman bir araya geldiğimizde arkadaşlarımın anılarından anlattıklarından ve hatırlatmalarından dolayı bu yazıyı kaleme alma gereği ve sorumluluğu duydum. Allah rahmet eylesin, bu yazının başlığını ve konusunu oluşturan merhum Fahri Geler (Fahri Dayı diye anılırdı) Çıldır´ da bir beslenme ve gıda alanında yaklaşık yarım asırlık bir döneme damgasını vuran bir isim, bir şahsiyet ve benim de babamdı.
     Evet, 1960-1970´ li yıllarda çıldır´ da beslenme anlamında önemli hizmeti olmuş bir mekan Fahri Dayı´ nın Fırını. Çıldır´ da o yıllar gerçi halen aynı şekilde kalan tek bir caddesi vardır. Yaklaşık iki kilometre uzunluğunda Çıldır´ı tam ortadan ikiye bölen bir cadde. Bu cadde boyunca sağlı sollu iki taraflı iş yerleri, resmi daireler mevcuttu. Hükümet Konağı´ nın hemen yanı başında da (şimdilerde ağaç-marangozluk atölyesi olan) resmi adı ŞAFAK FIRINI ama halk arasında özellikle de ortaokullu ve liseli öğrencilerin tabiriyle de Fahri Dayı´ nın Fırını diye anılan bir mekandı burası. Müşteri kitlesi devlet memurları, resmi kurumlar ve en çarpıcı müşteri kitlesi ise, öğlen tatili için okuldan çıkan ve karınlarını doyurma ihtiyacı olan öğrencilerdi. Resmi kurumlar ve devlet memurları Fahri Dayı´ nın Fırını´ nı tercih ederlerdi. Çünkü Fahri Dayı, bu kişi ve kurumlara ekmeği veresiye verirdi. Onlar da aybaşı maaş aldıklarında ve ödenekleri geldiğinde öderlerdi borçlarını. Öğrenciler de Fahri Dayı´ nın Fırını´ nı tercih ederlerdi. Çünkü onlar oraya geldiklerinde kendilerini aynı ev ortamlarındaki sıcaklıkta yemek yediklerini hissederlerdi. Taaa iki kilometrelik caddenin uç noktasına ulaşırdı Fahri Dayı´ nın Fırını´ ndaki ekmeğin kokusu. Çünkü bu fırında pişirilen ekmeğin unu doğal, ısınma şekli bölgenin doğal yakıtı olan tezek, daha sonra odundu. Üretim de doğaldı. Şöyle ki; ekmeğin emektar ustaları, Allah rahmet eylesin Kenarbel köyünden Bedel dayı ile Allah sağlık ve selamet versin Vartmana´ lı (Kaşlıkaya köyü) Musa dayının hünerli elleri-kolları ve özel tecrübelerinin ve akıllarının birleşimiyle ortaya çıkardı tanesi bir lira olan bir kilogramlık beyaz ekmekle, tanesi yetmiş beş kuruş olan bir kilogramlık arpa unundan siyah olarak üretilen o mis kokulu ekmekler.
       Fahri Dayı´ nın Fırını, sadece ekmek üretilen bir yer değildi. O mekan, aynı zamanda bir kahvaltı eviydi. Sabahın köründe çeşitli nedenlerle köyünden ilçeye gelen halk, hemen fırına girer hem ısınır hem de ekmeğini ve zeytinini, helvasını, üzümünü, domatesini ( tabi ki bu dörtlüden birisi tercih edilirdi) alır, kahvaltısını yapar, üstüne suyunu içer ve işlerini yapmak üzere fırından çıkarlardı.
      Fahri Dayı´ nın Fırını, bir lokantaydı. Çünkü, ekmek satış bölümünde iki yanında tahtadan oluşan uzunca sıralar ve ortasında yaklaşık iki metre uzunluğunda ve yetmiş seksen santimetre genişliğinde ağaç masa ve yakın bir köşede yer alan soğuk suyu meşhur, kurna dediğimiz musluk ve musluğun hemen yanında demir maşrapası bulunan self servis lokanta idi, Fahri Dayı´ nın Fırını. Öğlen saat 12.00´ de öğlen yemeği tatili-molası verilen okuldan çıkan ( köyden yürüyerek ve at arabalarıyla gelip giden) öğrencilerce adeta istilaya uğrardı. Öğrenciler masada yer kapabilmek için bir an önce 25 kuruşluk ekmeği ve 25 kuruşluk katığını (yazın üzüm-domates, kışın helva-zeytinden birisi ) almak üzere kıyasıya yarışırlardı bir birleriyle. Evimiz hemen fırının arka bitişiğinde olmasına rağmen özentiden ve arkadaşlarımla birlikte olmaktan olsa gerek ben de kendimle yarışırdım. Ben de alır ekmeğimi azığımı diğer arkadaşlarımla birlikte yerdim öğlen yemeğimi. Onlarla birlikte olmak bana ayrı haz ve mutluluk verirdi. Zaten zamanımın çoğunu (okul dışı zamanlarımı kastediyorum) köyden gelmiş, Çıldır´ da ev kiralamış, o çocuk bedenleriyle okuma ve yaşama mücadelesi veren arkadaşlarımın ev ortamlarında geçirmeye, ders çalışmaya gayret ederdim. Parası olmayıp, köyden getirdiği ekmeği değil de beyaz fırın ekmeği yemeği isteyip ancak gururdan söyleyemeyen öğrenciler de vardı. Tabi ki onlar fark edildiklerini bilmezlerdi ama biz onları bilirdik. Geçtiğimiz günlerde karşılaştığımızda kendi ifadeleriyle açıklayan ve helallik isteyen bir arkadaşım:´´ Bizim fırından gururla bahsettikten sonra, nasıl ekmek çaldıklarını, boyu uzun olduğu için ekmek dolabından ekmeği kolayca aşırdığını söyledi. Helal ettim, tabi ki. Geçmiş zaman ve çocukluk özentisi. Ama bu tür vakaların çoğunu bilirdik. Görsek te görmemezlikten gelirdik. Onların onuru ve gururu incinmesin diye.
       Fahri Dayı´ nın Fırını, aynı zamanda bir sığınma eviydi. Kimsesizlerin barındığı bir oteldi. O dönem yaşıtlarımızdan olan arkadaşlar çok iyi bilirlerdi. Allah rahmet eylesin, saf, temiz ve tevekkül bir adam vardı, (Ferhat Aslan) Fehret dede. Fehret dede derdik lakabına yöre şivesiyle. Fehret dede Vartmana´ lı (Kaşlıkaya köyü) idi. Ama köyüne gitmez, Çıldır´ da bizim fırında yaşardı. Kahvaltı ve öğlen yemeğini bizim fırının ustalarıyla birlikte ve bizim ev halkının tamamının birlikte oturduğu sofrada rahmetli annemin pişirdiği o mis gibi yemekleri yer, akşam ve geceyi de fırının bir bölümünde yatakhane diye ayırdığımız bir bölümde geçirirdi.
      Fahri Dayı´ nın Fırını, bir dinlenme yeriydi. Dinlenici müdavimlerinin başında Çıldır halkından Sahrap Coşkun namı diğer Sehrap dede gelirdi. Sehrap dede yaz kış sürekli siyah paltosu ve elinde bastonu ve grantuvalet giyimiyle dolaşırdı. Çıldır2 ın içinde evi olmasına rağmen gün içinde hep bizim fırında olurdu. Ayrıca rahmetli Aslan dede vardı. O´ da paltosu üzerine beline kemer bağlar ve elinde sürekli çelik dediği sopasıyla dolaşırdı. O´ da Çıldır merkez halkındandı. Ama O´ da gün içinde dinlenmek için bizim fırını seçerdi. Ekmek ocağının bulunduğu bölümün üzerinde bulunan hamur hane dediğimiz yerde tahtaları yere dizer, elbiseleriyle üzerine uzanır o sıcacık ortamda dinlenir, uyandıktan sonra da ekmek ve katıklarını yer sonra da çeker giderlerdi. İşte zamanın Fahri Dayı´ nın Fırını´ nın böylesine özellikleri vardı. Ayrıca satılmayan ve kalarak bayatlayan ekmeklerin tamamı ise, köylerdeki akrabalarımızın kaz, tavuk, kedi, köpek ve diğer hayvanlarına yedirilmek üzere köylere gönderilirdi.
      Fahri Dayı´ nın Fırını, bana yaşıtlarımdan daha fazla rahat yaşama ve bonkörlük olanağı sağlamıştır. Babama fark ettirmeden ara sıra aşırdığım ama babamın mutlaka bildiği ve ses çıkarmadığı birkaç lirayla ve ayrıca bir dediğimi iki etmeyen ailemin desteği ile çok rahat bir çocukluk dönemi geçirdim. Bu yazıyı özellikle Çıldır Lisesi´ nin ilk dönem mezunlarından ( ben ikinci dönem mezunuyum) değerli arkadaşım ve dostum Gorevel (Sazlı köyü) köyünden aynı zamanda Çıldır Lisesi´ nin en uzun boylu öğrencisi olan ( ben ise, Erkan Topkaya´dan sonra en kısa boylu öğrencisiydim) Hamit Tutal´ ın isteği üzerine kaleme aldım. Hamit Tutal´ ın nezdinde o dönemin tüm öğrencilerine ithaf olunur.
   İşte Fahri Dayı´ nın Fırını, böyle geniş kültürü yaşatan, arkadaşlık ve dostluk duygularını pekiştiren bir mekan olarak belleklerimizde yer eden ve yaklaşık yarım asırlık bir zaman dilimine damgasını vuran bir mekandı?