www.cildirgoyce.com

Olcay Kasımoğlu


EMEK EN YÜCE DEĞERDİR

Bir toplumda, toplumsal...


   Bir toplumda, toplumsal değerler anlamını yitirirse, emek de yüce olma anlamını yitirmeye başlar. Gerçekten emek nedir diye kendimize sorduğumuzda, hangi pencereden baktığımızla ilgili çarpıcı bir çok soruyla karşılaşabiliyoruz. Toplumsal açıdan olsun, bireysel açıdan olsun, psikolojik açıdan olsun sonuçta emek yüce bir değer olarak karşımıza çıkıyor çıkmasına lakin  kaçımız bu anlamı içselleştirip yaşayabiliyoruz ?

   12.03.2017? de YGS´ sınavına giren çocuklarımızın emek verdikleri, ter döktükleri, ergenliklerini tam olarak yaşayamadıkları, 12 yıl boyunca her sabah okul kapısını aşındırdıkları bir yerde, ülkemizde yaşamaya başlayan Suriyeli vatandaşların Üniversite sınavına sınavsız geçiş hakkı verilmesi gündemi bile beni ve benim gibi düşünen binlerce insanı rahatsız etmiştir. Suriyeli vatandaşlarımıza tanınacak olan bu  ayrıcalıklı imtiyaza sonuna kadar hayır diyorum. Birde paralı üniversiteler var ki onlar da, ?´Eğitim, doğuştan sosyal bir haktır´´ anlamının içeriğiyle tamamen ters düşen, insan vicdanını rahatsız eden ayrı bir uygulamadır.

Bir toplumda, toplumsal değerler, yukarıdaki davranış koordinatlarının arasına sıkışmaya başlamışsa, emek de  anlamını yitirir; yüce sözcüğü de. O zaman da, en yüce değer emektir  kavramı, kendi  anlamından gittikçe uzaklaşır. Eyer gerçekten emeği en yüce değer olarak görüyorsak, emeğin hakkını  vermeye mecburuz. Bu durumda bir şeyler yapmamız gerekiyor, çünkü düşünceler, sadece düşünce işlevinin sürmesini sağlayan soyut varoluşlar değildirler.

Vikipedi sözlüğünde emeğin tanımını şöyle özetliyor;

?Emek aynı zamanda, mal veya hizmet üretimi sırasında ortaya konan insan kaynağıdır.  Üretimi gerçekleştirenlerin fiziksel ve düşünsel katkılarıdır, kol emekçilerinin verdiği hizmetlerin yanı sıra, başka birçok hizmet türünü de kapsar. Zahmet ve çabayla eşanlamlı olmayan emek kavramının fiziksel ve fizyolojik anlamda ?yapılmış iş? terimiyle de uzak bir ilişkisi vardır. İnsanların fiziksel enerjilerini üretimde kullanmaları emeği oluşturan başlıca öğedir. Somuta indirgendiğinde bu özellik, insan yaşamının bir bölümünün emek sürecine ayrıldığı anlamına gelir. Emeğin başka bir özelliği de, oyunun tersine, kendi başına bir amaç değil, insan gereksinimlerini karşılamaya yönelik oluşudur,´´diyor..

Bu tanımlarla birlikte çalışan milyonlarca insan, başkalarının kölesi durumundadır. Ne yazık ki başka insanların kölesi olduğunun farkında bile değildirler. Özellikle zihinlerin köleliği, emeğe saygıyı ve sahip çıkmayı baltalıyor. Başka insanların düşünceleriyle hareket edenler, sorgulama gücünü yitirenler, kolaycı ve emeksiz kazancın peşinden gidiyorlar.

Değer üretenlere, bilgiye ulaşmak için emek verenlere, tarlalarda, fabrikalarda çalışanlara gereken hassasiyeti göstermeyenler, insan emeğini de ucuz bir metaya dönüştürüyorlar.  Çağın vebası duyarsızlık, haksız kazanç ve emeksiz gelir dağılımı, yaşam şekli olarak boy göstermeye başlıyor. Kimin dayısı, kimin ideolojisi prim yapıyorsa onun borusu ötüyor. Beden gücüyle çalışıp kazananlar adam yerine konulmuyor bile.

Emeğin kutsa-niyeti hakkında yeterli donanım ve bilgiye sahip olmayanlar her koşulda emeği sömürüyor. Bir çoğu da sömürüldüğünün farkında bile değil, her şeyi kader ve yazgı olarak görüyor. Kendi emeğine sahip çıkmayan insan ve insanlardan emeğe saygı beklemek de  anlamsız bir beklentiye dönüşüyor. Eğer ortaya konan bir emek varsa, kimden geliyorsa gelsin sahip çıkılmalıdır.

Türkiye´de olsun, dünyada olsun, işçilerin ağır çalışma koşulları, çocuk işçiler, insan ticareti, bilgi ve yetenek emperyalizmi ya da öteki popüler deyişle kapitalizm; insanın gerek iş gücü, gerekse bilgi ve yetenek açısından sömürülmesine, meşru vaziyette devam edilmesi zeminini hazırlıyor. Bu insan emeğine en büyük zulümdür.

Bu hep böylemi devam edecek? Bu kısır döngüyü yıkamaz-mıyız? Bütün bu soruların cevaplarını düşünmek zorundayız. Güzel ve faydalı olan  her şey özünde emek ister. Yaşam bir bütündür. Her şeyin özüne gitmeli insan, sadece görünene değil. Bazen bildiklerimiz, gördüğümüz kadardır. Gördüğümüz baktığımız kadar ve baktığımız düşündüğümüz kadardır. Baktığımızı görmez, gördüğümüzü düşünmezsek eğer, gördüğümüzün bildiğimize sığmadığını da göremeyiz. O zaman, emeğe değer katan aydınlanmış insanlar; idollere değil, evrensel değerlere sıkı sarılıp,  anlaşılır vicdani değerleri yaşatıp büyütmeli, emeğe sahip çıkmalı. Bugün her şey nasıl varsa, dünde vardı, yarınlarda da evrimsel olarak var olacak.

İnsan, yaşadığı toplumun bir parçası olduğunu içselleştirdiği zaman, algılarda değişiyor. Dönüp bakıyorum, çevremde ki insanların yaşam manifesto´suna; o kadar çok, ruhu aç insan görüyorum ki, içim acıyor. Oyun içinde oyunlar, kişisel hırslar, emeğin al aşağı edildiği bir tiranlık almış başını gidiyor.
Sanatı, bilimi, emeği  yok sayan bir zihniyetle, hiç bir sorun çözülemez. Sadece sorunların üstünü örtmekte, mazeretlere sığınmakta, biraz daha ustalaştık.
Sadece üzüldüm demekle, duvar olmakla, katı olmakla, mazeretlerin arkasına saklanmakla, yaşamın anlamını bulamayız. Özenle ve  çalışmadan bir şey kazanıp meydana getiremeyiz. Alın teri dökmeyenler, emeğin ne olduğunu bilemezler.

Gençlerimizin geleceğine sahip çıkalım, emek vererek yaşamlarını kazananlara değer verelim. Alın terini yok sayanları, emeğe saygısı olmayanları yok sayalım. Belki de bir gün, emek verilmiş bütün güzel fikirlerin, üreten ellerin en güzel yanlarını kullanarak, ortak bir akıl oluşturur, dünyayı yaşanır hale getiririz!