CEMAL ŞAFAK


CENGİZLER AH CENGİZLER...!

KIRIM


CENGİZLER AH

 CENGİZLER…!
Arslan Tekin Yeniçağ gazetesindeki köşesini bu hafta büyük Türk yazarı Cengiz Dağcı’ya ayırmış ve yazısının son bölümünü bizlere çok anlamlı ders niteliğindeki şu cümlelerle bitirmiş:

 “Cengiz Dağcı, Kırım'la Türkiye'yi bir görmüştür. İsa Kocakaptan, ünlü yazar için: "İyi derecede İngilizce, Rusça; orta derecede Almanca ve Lehçe bilen Cengiz Dağcı… Kırım Tatarcası ana dili olan bu güzel insan, dünyaya mesajını Türkiye Türkçesi ile vermeyi tercih etti. Dağcı 20. yüzyılın ikinci yarısında Türkiye Türkçesini en istikrarlı, en tabiî ve derin bir aşkla kendiliğinden kullanan yazardır… Biz yaklaşık 50 yıl boyunca öz ve üvey Türkçe diye çekişirken, o bu tartışmalara girmeye asla tenezzül etmedi ve Türkiye'den binlerce kilometre uzakta, yabancı bir diyarda, kozasını Türkiye Türkçesi ile ördü." der. (s. 215)

Son yıllarda Ukrayna ve Rusya arasında topaç haline getirilen bu çilekeş Türk yurdu umarım kısa zamanda huzura kavuşur.

Eminim ki, özellikle genç nesil Cengiz Dağcı adındaki bu muhteşem kalemin ve yaşadığı acı dolu yılların bilgisinden çok uzaklarda… Hayatında hiç Türkiye’ye gelmemiş, ömrünü “vatanım” diye bildiği Kırım’dan bile uzak diyarlarda geçirmek zorunda kalan bir edebi şahsiyettir Cengiz Dağcı.  Bugün hepimizin dürbünle baktığımızda görebileceğimiz bir uzaklıktaki topraklarda yaşayan, elimizin yetmediği, sedamızın çatmadığı bir durumda yaşamak zorunda kalan Kırımlı... Baskı ve soykırım tehdidi altında nefes almak zorunda kalan bu çilekeş insanlar ne zaman gönül rahatlığıyla “burası benim vatanım.” diyebilecek. Onu bizler de sizler de bilemiyoruz. Dağcı’nın kaleminden çıkarak hafızalarımıza çakılı “O Topraklar Bizimdi”, “Yurdunu Kaybeden Adam”, Korkunç Yıllar”, “Onlar da İnsandı” romanlarındaki Türkçe nakış gibi işlenen olay örgüsü hiç ama hiçbir zaman benliğimizden silinmeyecektir.

Son olarak göz yaşlarıma engel olamadan okuduğum “Anneme Mektuplar” hatıra türündeki romanı sürgün bedenlerin hangi azap sularında ve çöllerinde soluk almaya çalışan kırılmış bir neslin hayat gerçeği olsa gerek. Hele adı geçen kitapta aktarılan sürgün bir yaşlı kadının Özbek diyarındaki yazarla olan diyalogu boğazımıza yumruk gibi oturmuştu.

-Ana, yasak kalktı. Artık dön Kırım’a.

-Yok oğul. Bak şu karşı tepedeki mezarlıkta kocam yatıyor. Onu bırakıp gelemem. Ben bu yaşta zaten ölmüş biriyim. Ne yapacaksın ölmüş birini Kırım’da?

-Ana, Kırım’da senin ölüne bile ihtiyacımız var…!

Biliyorsunuz Türkiye dışındaki başka bir Türk coğrafyasında yaşayıp Türkiye özlemiyle gözlerini hayata kapatan iki “Cengiz” imiz var bizim. Biri Cengiz Dağcı, diğeri Cengiz Aytmatov… Ne mutlu bize ki, dünyanın roman tahtına oturttuğu bu iki Türk kalemi de bizim. Biri batıyı elinde tuttu: Cengiz Dağcı… Öbürü doğuyu elinde tuttu: Cengiz Aytmatov...

Ha bir de anamıza söven Cengiz var ki, onu burada yazıp bu muhteşem kişiliklere saygısızlık etmeyelim.

Kısacası,

Manas ve Tatar Atama jalındı selem…!