CEMAL ŞAFAK


CENGİZ AYTMATOV…

DORUKLARA TAHT KURAN TÜRK’ÜN MUHTEŞEM KALEMİ


   Bugün sizlere edebiyat dünyamızın yüksek bir değeri olan, eserleriyle dünya edebiyatının doruk noktasına ulaşmış, yediden yetmişe herkesin takdirle andığı gerçek bir kalem ustasından ve onun kaleminden çıkıp ruhumuza işlenen muhteşem eserlerin sahibi Cengiz Aytmatov’dan bahsedeceğim.

    Şurası muhakkak ki, dünya edebiyatı sahasında bizim de bir usta kalemimiz var. Bütün edebiyat otoritelerinin dünyanın en güzel aşk hikâyesi olarak kabul ettiği bir muhteşem eser olan “Cemile” (EZGİ) Cengiz’imizin eseridir. Onun hemen hemen bütün eserlerinde tasvir ve tahlilleriyle bozkırı ve bozkır insanını yani bizim olan değerleri büyük bir ustalıkla adeta yüreklerimize işlediği satırlarını okumak ufuk dünyamızı renklendirip kanatlandıran ayrı ve müstesna özelliğidir.

    1928-2008 yılları arasında ömür süren Aytmatov’u Dünyada ve Türkiye’de en iyi tanıtan kalemlerden biri Ardahan Üniversitesi rektör yardımcısı olarak da görev yapmış Prof. Dr. Orhan Söylemez hocamızdır. Cengiz Aytmatov’u rahmetli olmadan önce Türkistan’da görev yaptığım üniversitemizde vermiş olduğu bir konferansta şahsen tanımıştım. Siz değerli okurlarıma, özellikle genç okurlarıma Türk Dünyasının bu güzide evladının kaleminden çıkan bazı kitaplarının kısa özetlerini sunmak istiyorum. Kısa da olsa bu büyük sanatçımızın eserleri hakkında bilgi sahibi olmanız sizlere çok ama çok önemli sezgiler kazandıracaktır.

   Okumanız ve okutmanız dileği ile…

 

GÜN UZAR YÜZ YIL OLUR (Gün Olur Asra Bedel):

“Ve bu kitap benim vücudum,

Ve bu söz benim ruhum.”

Bu romanda Kazak bozkırının bir ücra köşesi Sarı Özek bölgesindeki Boranlı istasyonu yanında kurulu 6,7 evin bulunduğu bir yerdeki olaylar konu edilir. Yedigey adındaki bir istasyon görevlisinin etrafında gelişen olaylarda özellikle devrin acımasız baskılarına maruz kalan Abutalip adındaki kültürlü bir şahsiyet ile onun karısı Zarife ve çocuklarının dramatik hayat mücadelesi etkili bir dille anlatılır.

CENGİZ HAN’A KÜSEN BULUT:

“Bu yerlerde trenler doğudan batıya. Batıdan doğuya gider gelir… Gider gelirdi…”

“Gün Olur Asra Bedel” romanının devamı olan bu romanda Abutalip’in KGB nin acımasız soruşturması sonucunda hayatına kıyması ve Cengiz Hanla ilgili bir efsane dikkat çekicidir.

 

DİŞİ KURDUN RÜYALARI:

Birbirinden farklı iki olay konu edilir bu romanda.

1.Bölümde Hıristiyan papazı yetiştiren bir okuldan kovulan Abdias adındaki birinin uyuşturucu tacirleriyle olan mücadelesi ve onun hazin ölümü, Hz. İsa’nın çarmıha gerilmeden önce Kudüs Valisiyle olan diyalogu,

2. Bölümde ise Akbar ve Taşcaydar adlı iki kurdun etrafında gelişen olaylar, Bestan adındaki bir çiftlik kâhyası ile kötü karakterli Bazarbay’ın aralarında geçen mücadele konu edilir.

TOPRAK ANA:

Tolganay adlı bir kadın ve onun güzel gelini Aliman etrafında gelişen olayları, özellikle 2. Dünya savaşının aileler üzerindeki yıkımını ele alır. Aile reisi Suvankul,  oğulları Kasım, Maysalbek ve Caynak’ın savaş sırasında ölümleri sonucu Tolganay ile büyük oğlu Kasım’ın karısı olan Aliman’ın hayata tutunma mücadelesi trajik bir dille yansıtılır.

ELVEDA GÜLSARI:

“Gülsarı” adındaki asil bir atın “Tanabay” adlı bir çiftlik çalışanı ile olan gizemli bir bağın sonucunda gelişen olaylar anlatılır. Bu romanda aynı zamanda “Tanabay” vasıtasıyla yazarın devrin yönetim sistemine olan başkaldırısı işlenir. Güsarı’nın küçüklüğünden başlanarak ölümüne kadar geçen hayatı ve Tanabay’ın bu asil atla kurduğu manevi bir bağ çok etkileyici bir üslupla yansıtılır.

BEYAZ GEMİ:

“Kızıl dağlardan geldim ben… Kızıl dağlardan,

Altımda kızıl aygır hey… Kızıl küheylan…”

“Mümin” adındaki yaşlı bir Kırgız Türkünün yetim ve öksüz torununu sahiplenip onu kötü kalpli diğer bir damadı Orankül’den koruması anlatılıyor. Ayrıca yazar bu eserinde Kırgızların Ana Maral Efsanesiyle roman kahramanlarını ilişkilendirmiştir. Yaşlı Kırgız ve torununun dramatik bir sonla karşılaşmaları çok ama çok etkileyici.

CEMİLE (EZGİ):

Sadık 2. Dünya savaşında askere gider. O askerde iken köye savaştan yaralı olarak dönen ve içine kapanık bir genç olan Danyar ile Sadık’ın güzel karısı Cemile arasındaki aşk ilişkisi başlar. Yazar bu kitapta 3. Kişi olarak Sadık’ın küçük kardeşidir. Onun gözlemleri, Danyar ve Cemile arasındaki aşk bu 3. Kişi tarafından etkileyici bir üslupla anlatılır. Danyar ve Cemile’nin kaçışlarını izleyen yazarın da aslında Cemile’ye âşık olduğu anlaşılır.

SULTANMURAT:

“Aksay, Gökçay, Sarısay… Dolaştım bunca diyar,

Bulamadım, bulamadım oyyy! Senin gibi yar”

2.Dünya Savaşının en yoğun olarak yaşandığı yıllarda Kırgızistan, Kazakistan ve Özbekistan sınırlarının kesiştiği bir yerdeki bir Kırgız köyünde geçen olaylar anlatılır bu hikâyede. Köydeki Kırgız ailesinin 15 yaşındaki çocukları Sultanmurat ve aynı yaşlardaki arkadaşlarının köylerinde ortaklaşa başlattıkları toprağı işleme çalışması ve çocukların toprakla mücadelesi ile Sultanmurat’ın aynı sınıfta okuduğu Mırzakül’e karşı duyduğu gizli aşk ve çocukların toprağı işledikleri atların at hırsızları tarafından çalınıp bir atın da öldürülmesi sonucu maddi ve manevi yıkımları çarpıcı bir dille yansıtılır.

DENİZ KIYISINDA KOŞAN ALA KÖPEK:

“Deniz de Orhan Ata rüzgârı uğulduyor, Mılgın Aka dalgaları yuvarlanıyor. Pırıl pırıl gök kubbenin bir ucunda Emrayin yıldızı ışıl ışıl parlıyordu.

Bir gün daha doğuyordu…”

Balık avına çıkan bir Kırgız ailesinin hava şartlarının değişmesi neticesinde yollarını kaybetmeleri ve hazin bir sonla hayatlarına son vermeleri anlatılıyor.

 

KIZIL ELMA:

“Anara” adlı genç bir kızın kendisini platonik bir aşkla seven  “İsabekov”  ile olan ilişkisi anlatılır. Kızıl bir elmanın özenle saklanıp Anara’ya takdimi ve onun elmayı reddetmesi sonucu İsabekov’un manevi çöküntüsü dile getirilir.

OĞULLA BULUŞMA:

“Çordon” adlı yaşlı bir kişinin askere alınan oğlu Sultanla bir tren istasyonunda vedalaşması anlatılır.

YÜZYÜZE:

Yazar bu hikayesinde 2. Dünya Savaşında askerden kaçıp köyünün yakınındaki bir mağaraya sığınan İsmail ile insani yönleri daha belirgin olan karısı Seyde’nin etrafında gelişen olayları konu alır.

DEVE GÖZÜ:

Anarkay ve Kalipa adındaki iki gencin  “Deve Gözü” diye isimlendirdikleri bir kaynak suyu başında tanışmaları ve hazin ayrılıkla biten aşkları konu edilir.