Olcay Kasımoğlu


BU VATAN BİZİM

Yaşamın senin yükündür


Yaşamın senin yükündür
Soyun bütün libaslarından iki gözüm
İnsanlar;
Korkarlar gerçeği hatırlatanlardan
Kefelenmiş öykülerle yaşarlar?

 Yaşam bir bütündür, dünyanın diğer ucundaki bir değişim, gelişim bir diğer alanı değiştirirken, hala yerinde durmayı ve yerinde saymayı marifet sananlar, daha da gerilere düştüğünün, her gün bir parça eksildiğinin farkında bile değildirler.

Sadece kendini görmek, çok yönlü düşünememek, etkileri ve tepkileri hesaplayamamak, insanların yaşam haklarına saygı göstermemek; iki yüzlülüğü, riyakarlığı ve beraberinde ;ülkesine,insanına ihaneti kaçınılmaz kılmaktadır.

İnsanı insan yapan en büyük özellik adaletli olmasıdır ve yaşamın içerisinde üretim, paylaşım ve bütünlük içinde daha huzurlu ve güven ortamında yaşama devam etmesidir.
Bunları ıskalayıp, bir yığın neden veya gerekçe ile düşmanlık üretenler ise akıldan, aydınlıktan, düşünceden uzaklaşmış, hedefinden sapmış demektir.

Azıcık vicdan, duru bir akıl, algıda seçicilik ve birey olmayı başarmış her insan, ülkesinde olup bitenleri; kendi egosundan, zaaflarından arınarak sorgulamıyorsa yazıklar olsun.
Yazıklar olsun darbeye, cuntaya, sıkı yönetime alkış tutanlara, yazıklar olsun kendi menfaati için; ülkesini, bayrağını,dinini pazarlayanlara,satanlara,kula kul olanlara yazıklar olsun !!
Bir şeylerin üzerini örtmekle yada yok saymakla işin içinde çıkamayız. .

Masallara doydum, masal dinlemek istemiyorum artık.
?Kurt, kırmızı başlıklı kızı nasıl yemiş? masalının tekrarlarına doyduk !!

Çağımın hüzünlü düşleri, uçurtmaların kanadında avareyken, içimde mekan tutan insan yaralarımı gökyüzüne çıkarabilir miyim?
Yada, anamın babamın; yılan yuvalarına su taşımamış ellerini, çeşme başlarına fıskiye yapabilir miyim ?
Ölümün kutsandığı, cehaletin yürüyüşe geçen ayak seslerini ve barışın; zehri yeşil kupalarda nasıl baş aşağı edildiğini, zaafların nasıl egolarla tango yaptığını,kaçak rengi aşkların, gözyaşlarını nasıl tuzla buz ettiğini yazabilirim.

Çocukları, parklara hasret kılan beton yığınlarının, kaç mütehatın kesesini doldurduğunu ve kaç kurşunda çocuk bedenlerin yere serildiğini, gökyüzünde uçan kuşların atılan bombalarla nasıl katar katar yere düşüp öldüğünü yazabilirim.
Çağımın kumpasları, emperyalist güçlerin hokkabazları, bu kadar çiğ sözleri değirmende öğütebilirmiyim ?
Çağın pas tutmuş yüreklerini, fabrika artıklarıyla kirletilmiş sularınızla yıkayabilir miyim?
Vatanına, güzelliğe,insana, sanata, bilime, sevdaya, barışa, çiçeğe,ağaca düşman zihniyeti, ideolojileri,basma kalıp sözleri, ezbere büyümüş yaşamları; dipsiz kuyulara gönderebilir miyim ?

İçimden sessizce geçiyor zamanın ayak sesleri, kim kimden alacaklı. Hangi günahın ederidir bu, mazlumlar teneşire kanlı uzanıyor. kadınlar unutmuş saçlarına takılan gülleri.
Ey bu asrın insanları ne çabuk unuttunuz gül kokulu sevdaları. Sırtlarınızı betonlara dayadınız,başlarınızı kumlara gömdünüz.
Mideler tok, ruhlar aç; bu hangi aklın oyunu. Görünüşün altın çağı etiket fiyatı ve üstünde yazılı markası.

Sözler teslimiyetçi, gülüşler çalkantılı,göz yaşları timsah, iyilik çıkmış kaf dağına..
Yarattığımız korkuları dünya sahnesinde pazarlar olduk. Senlik, benlik davası çağın hokkabazı, bizlik olmuş sihirbazın tokmağı.
Soğuk, ıssız ve eğreti bir gülüşle, hayatı anlamlandırmaya çalıştıkça karşımıza yeni hesaplarla yeni yüzler çıkıyor. Yetişemiyoruz ikircikli hesaplara, ucuz basma kalıp söylemle; iki yüzlü, içtenliğini yitirmiş dostluklar, çıkarcı ilişkiler, onursuz davranışlar, insanın yüreğini incitiyor. Lağım çukurlarına döndü serzenişler.. Susmanın sınırını tüketiyoruz, tiksindiriyor ucuz çıkar ilişkileri?

Uykularımıza acılar sızıyor, içimiz sızlıyor, küle dönüyor, karabasan oluyor rüyalarımız. Düşündükçe yabancılaşıyor duygularımız. Öfkeleniyorum?
Bütün kötülüklerin, haksızlıkların, ülkesine, insanına hayın bütün mahlukların; makam, statü gözetilmeksizin hak ettikleri cezayı almalarını istiyorum.
Bilgi ve eylem, insanı değiştiren iki temel araçtır. Ne sırf bilgi, ne de sırf eylemle köklü bir değişim gerçekleştirilemez.
?Sorgulanmayan yaşam yaşamaya değmez.?der Sokrates. Her insan kendisini gözden geçirmek, sorgulamak zorundadır.

Aydınlar ve aydınlanmış olanlar; insanlığın doğuştan yaşam hakkı olan değerleri sonuna kadar savunabilen, evrensel değerleri içselleştirebilenlerdir.
Aklın ve bilimin ötelenmesine/ Doğanın talan edilmesine/ Yaşamak ve yaşam hakkına/ Özgürlüğün önündeki engellere/ Zulme,açlığa/ Yoksulluğa/ Şiddete/ Haksızlıklara/ Eşitliksizliklere/Hukuksuzluğa/ Adaletsizliğe/Yalana, talana/ Egemen olana/ Din ve vicdan önündeki tüm dayatmalara/ Cinsiyet ayrımcılığına/ Sonuna kadar hayır diyebilme cesaretini ve yürekliliğini göstere-bilenlerdir.

İnsanı insan yapan en büyük özellik adaletli olmasıdır ve yaşamın içerisinde üretim, paylaşım ve bütünlük içinde daha huzurlu ve güven ortamında yaşama devam etmesidir.
Yaşadığımız bunca acının,endişenin ve gelecek kaygısının içinde; her şeye rağmen yaşamaya devam ediyorsak; çocuklarımızın geleceği ve ülkemizin güvenliği ve huzuru için ülkemize,değerlerimize sahip çıkalım. Cumhuriyetin felsefesini iyi özümsemek ve çocuklarımıza bunu en iyi şekilde anlatmak birincil görevimiz olmalı.
Pir Sultan Abdal´ın dediği gibi ?Yarın, tarih önünde hesap verirken, yavrularımız bizi kınamasınlar.?
Bunları ıskalayıp, bir yığın neden veya gerekçe ile düşmanlık üretenler ise akıldan, aydınlıktan, düşünceden uzaklaşmış, hedefinden sapmış demektir.

Onurlu ve namuslu her insan, yaşadığı toplumun refahı ve huzuru için kendine düşen vatandaşlık sorumluluğunu yerine getirmek zorundadır.
Evrensel vicdan,hukuk yoksa, hep buruk bir insan kalacağız; yaşam, diğer yaşamlarla manalı. Bu ülke hepimizin, herkesin yaşamına özen ve itina göstermek zorundayız.
Aydınlanmanın özgünlüğünü, insanca yaşamanın sorumluluğunu; aklı ve kalbiyle taşıyanlara selam olsun?