CEMAL ŞAFAK


BOZKIRDAN İKBALE SERPİLEN TOHUM

İKBAL VURUCU


BOZKIRDAN İKBALE SERPİLEN BİR TOHUM YA DA İKBAL VURUCU’NUN                       

 

     “ÇOKLUKTAN BİRLİĞE” KİTABININ  YAZILIŞINDAKİ  İLK ADIMLAR

     

      Onu bir güz sabahı Türkistan topraklarında elindeki kitaplarıyla haşır neşirken tanıdım. Okumayı, araştırmayı çok sever, sosyolojik gelişmeleri takipteki titizliği ise her hareketinden, her konuşmasından belli olurdu. Yaşının çok üzerindeki olgunluğu hemen herkesi onun çevresine toplar, tartışmalardaki doğru tespitleri ise dinleyenlerde kendisine hayranlık hissi uyandırırdı. O, bir kitap delisi, araştırma hastası ve makale sevdalısıydı.

     O, İkbal Vurucuydu ve bozkıra vurgun biriydi.

     20’li yaşlarda genç bir insanın kendi ailesinden, çevresinden uzaklaşıp görmediği, tanımadığı, sadece hülyasında renklendirdiği topraklara gelerek eğitim alması, dil öğrenmesi, araştırma yapmasının ne denli zor olduğunu İkbali tanıyınca daha iyi anladım. İnancın daha doğrusu ülkünün bu genç insana nasıl da yakıştığını ve gerçek anlamını yansıttığını hep takdirle ve gıptayla izledim. Onurlu duruşunun arkasında var olan katıksız hoşgörüsü, insana ve tabiata olan sevgisi, saygısı onu farklı ama güzel bir karakterin sahibi olarak yansıtırdı hep. Soran ve sorgulayan yaklaşımı sadece kendisine bilgi kazandırmaz aynı zamanda bizlerin de bazı konuları araştırmamıza vesile olurdu. Görevli olduğum üniversitedeki bazı olumsuz gelişmelerden veya yanlışlardan bazen onun tespitleriyle haberdar olur, onun önerisi sonucunda da gençlerimizin sıkıntılarını gidermeye çalışırdık. Yumuşak ama yönlendirici üslubu hemen herkeste etki bırakacak düzeydeydi. Bilimsel yaklaşımını samimiyetiyle yoğurduğu içindir ki, muhatap olduğu insanların ruhlarında çok derin izler bırakırdı.

      Onu en çok da üniversitede okuyan Türk dünyası gençleriyle ilgili haliyle izlerdik. Her topluluktan ya da cumhuriyetten gelen bu gençlerin kültür yapılarını, hayata bakışlarını, tutkularını, korkularını, ekonomik durumlarını, çevreye uyumlarını genellikle İkbal vasıtasıyla öğrenir, onunla yakın irtibata geçer ve onun önerilerini de dikkate alarak olumlu adımlar atmaya çalışırdık. Onun bu dışa dönük aktifliği nedeniyledir ki, iç dünyasında da farklı ve renkli ufuklar açmıştı kendisine. Her Türk dünyası topluluğunun kültür ve dil yapısını büyük bir merakla araştırır, okur ve elde ettiklerini mutlaka bir dosyada toplamaya ve kalıcı olması açısından da yazmaya çalışırdı.İlmi gelişmeleri büyük bir titizlikle izler,özellikle sosyoloji sahasında etkili şahsiyetleri gençlerin de takip etmesi için elinden gelen gayreti gösterirdi. Üniversitedeki Öğrenci kulüplerinin etkinliklerini, konferansları, seminerleri, sempozyumları hep büyük bir iştahla takip ederdi. Özellikle kendi ilgi sahası olan sosyolojik çalışmalarda hep onu ön saflarda ve aktif olarak izlerdik. Yaptığı röportajları yıllar sonra yazı hayatına geçirince ne denli faydalı çalışmalara imza attığını daha iyi kavrardık. Söyleşi ve araştırma yapmak için bir öğrenci  bütçesiyle kaç defa  binlerce kilometre uzaklıktaki aydın şahsiyetlere, kütüphanelere gittiğini yakından takip eder, elde ettiklerini büyük bir heyecanla anlatırken gözleri ve zihnindeki  parlak ışıkları fark etmekten çok büyük bir zevk alırdık.

      O bizim İkbalimizdi… Ve o vurgun olduğu bozkıra bir tohum serpip hasadını almak için de canla başla mücadele eden bir karakterin ismiydi.

      Yeşerttiği tohumun her anını izledim, her adımını takip ettim. Bir genç fidanın bir geniş coğrafyada kendi yeşerttiklerini nasıl da özenle süsleyerek yine kendi gibi gençlere sunduğunu görmek benim açımdan değil de geleceğimiz açısından ne kadar onur verici bir durum olduğunu fark ettim.

      O,İkbaldi ve “Çokluktan” anlamlı “Bir” yapan değerdi.

      Sır-ı Derya’yı izlerken bu medeniyet özeninin hangi Türk boylarına hayat verdiğini hisseder ve hissettiklerini bir su duruluğunda aksettirirdi yazılarına. Türkistan’ın mor sabahlarında bozkırdan aldığı nefesle üslubunu birleştirir ve Türk atlarının nal seslerini doyumsuz cümlelerle satır aralarına yerleştirmeye çalışırdı özenerek. Bir Türk gencinin Alatav’ın özgürce esen rüzgarlarına alnını vererek muhteşem geçmişini yad etmesinin verdiği coşku kelimelerle anlatılacak bir duygu olmasa gerek. Bu duygu ancak yaşanır ve bunu yaşayan da yaşatan da İkbalimizdi.

        Onu Bozkırın gençleriyle “kökpar”ve “aytıs” (Aşıklar atışması) yarışmaları, Hazar’ın yiğitleriyle “meyhana” karşılaşmalarını izlerken; Tuvalılarla “Yedigir” ve “aşıt kutsallarını” öğrenirken, Altaylılarla Şamanizmin üç alemi olan yer, yer altı ve gök inançlarının derin izlerini takip ederken,  Kafkaslılarla “lezginka” oyunun estetik özelliklerini, Özbeklerle “Hatme” (sünnet ) toyunun İslamiyet öncesindeki yansımalarını bulmaya çalışırken izlerdik. Hemen her Türk topluluğunun kültür özelliklerinden bazı yönleri alıp bunları diğer topluluklarla karşılaştırıp benzer ve ayrı yönleri analiz ettiğine şahit olurduk.

       Türkistan’da bulunduğu sürece farklı ailelerin yanında aylarca kalıp dil öğrenmek istediğini biliyorduk. Çok olumsuz şartlarda ekmeğini o ailelerle bölüşür, onların yaşantılarını, geleneklerini, insani boyutlarını takip eder, onları yazıya döker ve onlarla kucaklaşarak vedalaşırdı. Alan çalışmasını ilmi teoriler doğrultusunda eksiksiz olarak yerine getirirdi. 5 yıl süreyle kaldığı Türkistan topraklarında o genç yaşına rağmen tek olumsuz eleştiriye muhatap olmadı. O yöreden aldığı değerler: Bilgi, belge ve kitaptı. Verdiği ise sadece ve sadece sevgisiydi, güveniydi, samimiyetiydi.

       Onun için şimdi rahatlıkla diyebiliyoruz ki, o bizim “İkbal”imizdi, sevgimizdi ve genç adımımızdı.

       Bu koca yürekli genç adamın, o topraklarda attığı bir koca adım da sonraki günlerde kültür hayatımıza kazandırdığı “Türk Kimliğinin Yeni Boyutları-ÇOKLUKTAN BİRLİĞE-” adlı kitaptır. Bu kitabın yazılışındaki ilk basamaktan son basamağa kadar hangi aşamalardan geçerek Türk okuyucusuna ulaştığına en yakın tanıktım. Birçok alanın, şahsiyetin, kütüphanenin, arşivin, müzenin, evin, yolun, dağın, ırmağın, kaynağın, dilin, şivenin, lehçenin, geleneğin izleri vardır bu kitapta. Kiminin kokusu sinmiştir satırlar arasına, kiminin tadı, tuzu; kiminin de hülyası ve dünyası yansımıştır her cümleye, kelimeye ve sese. Domburanın coşkusu yansır bu kitapta, kökparın naraları, aytısın tapkırlığı, şeşenlerin adaleti, biylerin beylikleri ve ölümün de ağıtını bulabiliriz bu kitapta. İnsanı, aileyi ve toplumu esas alan bu çalışma aynı zamanda meşakkatin, sabrın, umudun ve genç ülkünün de meyvesidir. Günümüz Türk Gençliğinin gerçek bir iradesini yansıtan bu eserin kısaca özeti şudur:

       İkbal, ikbalimizi düşünerek, “Çoklukları” izleyerek “Bir” kimliği özetlemeye çalışmıştır ve o kimlik de gururumuz, tarihimiz, medeniyetimiz olan Türk kimliğidir.

      Ona dava ve ülkü yoldaşlığı yapan yüzlerce gönül erine yürekten teşekkürler…