ZULÜM TEK MİLLET

ZULÜM TEK MİLLET

Bilim insanları...

    Bilim insanları, evrenin yaşını -yaklaşık- 13.8 milyar yıl olarak belirlemiş. Evimiz/canımız Dünyamızın yaşı ise, çok daha küçük; 3,5 milyar yıl. İnsanlığın ortaya çıkması bir yana, homo sapiens olarak dünyada var olması 100 bin yıl ve dahi yazılı belge oluşturması 10 bin yıl. Fakat insanlığın en hızlı değişim geçirdiği zaman dilimi 1900-2000 arası son 100 yıl ki, büyük varoluş tarihinin içinde -bir güne kıyasla- bir kaç saliselik bir süre...

    İnsanoğlu, son yüz yılda teknolojik açıdan büyük ilerlemeler kaydetti; dünyanın sınırlarını uzaya, yeni galaksilere taşıdı; ancak insanın içindeki ölümün gücünü daha da azmanlaştırmaktan ve daha acımasız hale getirmekten de geri durmadı. 
    Bünyesine kocaman iki dünya savaşı ve yüzlerce bölgesel çatışma sığdırmış 20. yüz yıl, insanlığın en vahşi katliamlarından birine 11 Temmuz 1995´te Srebrenitsa´da tanıklık etti; Birleşmiş Milletler Barış Gücü´ne sığınan silahları toplanmış 8372 Müslüman Boşnak, can güvenliklerini sağlamakla görevli Hollandalı askerler tarafından bizzat Sırp Çete Reisi Ratko Mladiç´e teslim edilmiş ve bu masum insanlar beş gün süren kıyımla topluca katledilmişlerdir. Kıymı yapan caniler, kimlikleri belli olmasın diye cesetleri parçalamış ve 64 ayrı toplu mezara gömmüşlerdir.
    Modern Dünya, Birleşmiş Milletler, Medeni (!) Avrupa´nın tamamı, bu büyük katliamı yalnızca seyretmekle kalmamış; silahsız Müslüman Boşnakları, Sırp Çete Reisine teslim eden Hollandalı Komutan Thom Karremans, 2006 yılıda ´üstün hizmet´ madalyası ile ödüllendirilmiştir.

   Bir tiyatro oyunu gibi bu büyük kıyımı seyreden dünya, kurduğu işlevsiz, sahte barış örgütleriyle vicdanını rahatlatma ötesinde, dünyanın diğer yarısının gözlerini de boyamaya çalışmaktadır. Ancak artık mızrak çuvala sığmamaktadır. Batı´nın iki yüzlü, vicdandan ve ahlaktan yoksun bu pragmatik siyaseti, artık iflas etmiştir...

    Avrupa´nın kendi içinde de -bu katliama bizzat katılanlar da dahil- büyük bir vicdani uyanış ve adalet arayışı başlamıştır. Kısmi ve sembolik de olsa bu uyanış ve arayış çok anlamlıdır. Çünkü vicdan, insanın içindeki hayatın gücüdür. O güç öldüğü zaman, insanlık ölür. Bugün Hollanda Yüksek Mahkemesi sembolik bir kararla Srebrenitsa katliamından kendi askerlerini ´kısmen sorumlu´ bulduğunu beyan etti. Ayrıca Lahey Adalet divanı, Srebrenitsa katlıamının baş sorumlusu Radko Miladiç ve Bosna Kasabı olarak da bilinen Radovan Karaciç´i 40´ar yıl ağırlaştırılmış hapis cezasına çarptırdı.

    Demek ki, insanlığın vicdanı henüz ölmedi; adalet geç kaldığı zaman işlevini yitirse de içimizdeki mito-poetik insanlık tohumunun hala yaşıyor olduğunu göstermesi bakımından çok önemlidir. İnsanlık, o kutsal özden yeniden doğmak için sevgi medeniyetinin diliyle yıkanmalıdır. Koca Yunus, sevgi medeniyetinin bakış açısını iki dize ile özetler; 
"Adımız miskündür bizim/ 
Düşmanımız kindür bizim"
Ali, Veli, Alex, George vb. isimler/insanlar kötü değildir; kötü olan insanın içindeki "kin"dir. Kin, ölümün içimizdeki gücüdür. Bu gücü ancak zulümden yana olanlar kutsar.

    Nicel çokluk itibariyle dünyanın yaşı yanında 20. yüzyılın esamesi bile okunmaz; ne var ki, bu yüzyıl bütün insanlık tarihinin en büyük acılarını içerdi. Artık insanlık, "Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var" demesi gereken bir noktadadır. 
   Zulmün dini, dili, ülkesi, medeniyeti olmaz; zulüm tek millettir ve ölümün diliyle konuşur. Bütün insanlık, adaletsizliğe, zulme, haksızlığa ve insanı içten tahrip eden ´kin´e karşı ortak bir tavır geliştirmelidir. 
   Zira bugünkü nükleer silahlar, dünyamızı 550 kere yok edecek güçtedir. Oysa evrende bir nokta kadar olan dünyamız bir tanedir ve yaşamın umudunu simgelemektedir. 
 Katliamlardan yorulan dünyamız, sevgi medeniyetinin diliyle yıkanmayı, arınmayı beklemektedir...

Prof. Dr. Ramazan Korkmaz

ARÜ Kurucu Rektörü