USTA ÂŞIKLARIN İZİNDE

USTA ÂŞIKLARIN İZİNDE

Âşık Nedir?

Âşık Nedir?

Âşık : Sevdanın eli, kudret damlasının selidir

Âşık: Zerreden şemse yükselen iman merdiveninde velidir.

Âşık: O’na pervanedir, sevdalarda divanedir.

Âşık: Dağ gülü zirvede lale, yaylada çoban, semada turnadır.

Âşık: İnleyen sazın teli, halkın gözü/kulağı/dilidir,

Âşık: Dilsiz kavalın dili, dorukların beli, gönül sazının telidir.

Âşık: Bad-ı sabaların yeli, gümüş kemerlerin beli, mazlumların çuludur.

Âşık: Dinmeyen volkan sönmeyen ışık, sessiz yığınların dilidir.

Âşık: Goncada bülbül, bağbanda gül, beyazda tül...

Âşık: Doğrunun yanında, cananın kanında, can içinde can..

Âşık: Mazluma hancı, zalime kamçı, topala değnektir.

Âşık: Sevgilere gül, ışık sevenlere maşuk, aşk ve meşk iksiridir[i]

 

 

Anadolu’nun kültürel belleğinin yanı sıra kültürel çeşitlilik ve zenginliğinin de önemli bir ifadesi olan Âşıklık geleneği; yüzyılların deneyimlerinden süzülerek biçimlenmiş, şiiri, müziği ve hikâye anlatımını içeren çok yönlü bir sanattır. Kendine özgü geleneği ve icrası olan âşıklık geleneğinin en önemli niteliği, döneminin yaşayış ve hayata bakış tarzını, etik ve estetik değerlerini yansıtarak geniş halk kitlelerine hitap edebilmesidir.

 

Geleneğe uygun bir biçimde şiir söyleyebilen, karşılıklı atışma yapabilen, hikâye anlatabilen ve icralarını çoğunlukla saz eşliğinde gerçekleştiren sanatçılara âşık; bu söyleme biçimine “âşıklık-âşıklama” denilmektedir. Bu sanatın temsilcileri, usta âşıkların yanında uzun yıllar çıraklık yaparak yetişmektedirler. Âşıklar, hem manzum hem de manzum-mensur eserlerle edebiyatımızda âşık tarzı adı verilen kendilerine has bir üslup oluşturmuşlardır.

Âşık repertuarı, geçmişten günümüze anonim bir şekilde aktarılan aynı biçimsel özellikleri taşıyan âşıklık edebiyatının şiir, söyleyiş ve icra tarzlarıdır.  Bu tarzlar  bölgelere ve yörelere göre farklı özellikler taşıyabilmekte ve farklı isimlerle de anılabilmektedir. AtışmaLeb Değmez, Muamma Asma, Varsağı, Taşlama, Kalenderi, Selis, Deyiş, Destan, Divan, Koşma, Tekellüm, Mani, Türkü, Semai, Satranç ve Vezn-i Ahar âşık repertuarının türlerindendir.

Âşık repertuarının en bilinen türlerini atışma ve lebdeğmez oluşturur. Atışma, en az iki aşığın dinleyici huzurunda karşı karşıya gelerek söyleştiği veya birbirlerini söyledikleri sözlerle alt etmeye çalıştıkları bir tür yarışmadır. Lebdeğmez ise âşıkların ustalıklarını sergilemek için bir nevi söz hüneri olarak başvurdukları bir atışma biçimidir. Bu tür, âşıkların dudaklarının arasına aldıkları bir toplu iğne eşliğinde b, p, m, f, v gibi dudak ve diş-dudak seslerini kullanmadan şiir söylemeleri esasına dayanır.

Sözlü anlatım geleneği ile kuşaktan kuşağa aktarılan âşıklık geleneğine dair şiir ve hikâyeler günümüze kadar ulaşmıştır. Günümüz âşıkları sanatlarını geleneğin bugün canlı olduğu Orta ve Doğu Anadolu’da genellikle âşık kahvehanelerinde icra etmektedirler. Âşık kahvehanelerinin dışında özellikle büyük kentlerde sivil toplum kuruluşlarının düzenledikleri Âşık Bayramları ile yerel yönetimlerin düzenlediği festivaller yeni icra mekânları olarak öne çıkmaktadır.

Anadolu kökleri öteler ötesine dayanan tarih, kültür ve folklor kabristanıdır. Anadolu’ya yerleşen Türkler, kendi eski kültür değerlerini, İslam medeniyetinin yücelikleri ile birleştirerek; iman ve aşk hamurundan kuvvetli bir halk edebiyatı meydana getirmişlerdir[ii].

Atışma, birileri tarafından “ Ayak-uyak” verilir. O ayağa göre ilk atışmaya başlayan ozan- âşık kapıyı açmış olur. Hece, mana ve kafiyelerin şiir özelliği taşıyan atışma şiirleri devam eder gider.  Saatlerce süren atışmalar olduğu görülmüştür. Eskiden kahvehanelerde özellikle atışma üzerine düzenlenen programların çok büyük ilgi gördüğü günlerce devam ettiği söylenir. Atışma dalında söz isim yapmış söz meydanlarında rakip tanımamış sayısız âşık- ozan vardır.

Aşıklık sanatının en zor dalından birisi “ Muamma” dır.

 Askı  (Muamma)

Muamma, halk şiirinde bir kimsenin ya da varlığın adını gizleyen şiir demektir. Âşık edebiyatında muammanın özel bir önemi vardır. Âşıklarca muamma düzenlemek ya da bir muammayı çözmek bilgi ve zekâ ister. Murat Uraz muammanın uygulanışını şu şekilde anlatmaktadır:

Kahvelerde muamma teşhir edildiği gecelerde; sigara ve nargile içilmez, kimse sesli konuşmaz, herkes intizam içinde oturur. Halk şairi tarafından hazırlanmış muamma büyük ve uzaktan okunabilecek bir yazı ile kâğıda yazılır ve tahtaya yapıştırılır. Tahtaya bir milimetre kalınlığında bal mumu sürülür.

Âşıklar nöbetle kahveye gelenlere işine ve halk arasındaki derecesine göre ağırlamalar söylerler. Ağırlanan kişi de ağırlığına göre muammanın etrafındaki bal mumu sürülmüş tahtaya para yapıştırır. Muammayı kim çözerse paraları alır ve muammayı tertipleyen Âşık da bir taksim çıkarırdı. Şayet bu muamma birkaç gece kahve duvarında asılı kalır, kimse tarafından da çözülmemiş olursa sahibi olan Âşık bunun ne olduğunu söyler ve bütün paraları alırdı[iii].

 

Yazılı materyalardan ve sosyal ağdan derleyip hazırladığım başta usta âşıklara ve bu geleneğin şimdiki temsilcilerine ait atışma (Değişme) örneklerini bu köşede yazacağım.

 

                                  ÂŞIK ŞENLİK- ÂŞIK İZANİ

 

Kars, Ardahan ve Artvin’in Çarlık Rusya’sının idaresi altında olduğu dönemlerde tarihi kesin olarak bilinmemekle beraber 1906 yılının güz aylarında Ardahan’a yanında Ümmanî ve Nihanî adlarında iki yetişkin çırakla beraber İzanî adında kültürlü bir âşık gelir.
Geniş kültürü yanında dünya görüşü de çok güçlü olan âşık, şehri dolaştıktan sonra da burada üstünlüğün gayrimüslimlerde olduğunu anlayarak Monor ve Tepo adındaki iki Ermeni’ye ait olan ve yanyana bulunan kahvehaneleri kiralar.

Aslen Türk ve Müslüman olduğundan şüphe etmediğimiz âşığın bu tutumu onun sonradan halk arasında Ermeni dönmesi olarak adlandırılmasına sebep olmuştur. Yanına bazı belgeleri de alıp zamanın Rus askeri valisine müracaat ederek der ki:
“Kumandanım sağ olsun ben Osmanlı topraklarından geldim. Rusya’nın da birçok yerlerini gezip gördüm sizden bir arzum olacak bana hasım bir âşık bulun şayet böyle bir âşık yoksa veya benimle imtihan olmaktan korkarsa o zaman benim töre gereğince masraf ve harçlığımın Türkler’ den toplanmasını emredin.

Eline iyi bir fırsat geçtiğini anlayan askeri vali de hemen zamanın Türk ileri gelenlerinden kadı ile müftüyü çağırttırır. Onlara durumu kısaca anlatır ya hasım ya da para bulunması emrini tekrarlar.

Kadı ile müftü şehrin sokaklarında bu işin çaresini ararlarken bu işin dedikodusu halk arasında hızla yayılır. Ermeniler’ in bazıları da Türker’e sataşmaktan geri kalmaz, hatta İzanî’yi yenecek bir âşığın Türkler arasında bulunamayacağını söylemekten çekinmezler. Durum öyle bir hâl alır ki İzanî’ye Ermeni azınlık sahip çıkar ve onu kendi âşıkları olduğunu çekinmeden söylerler.

Bu sırada merkeze bağlı Ölçek köyünden Işık Dede, müftü ile kadıya:
“Ağalar siz ne aranıp durursunuz? Çıldır köylerinde Şenlik Usta var ya, getirin onu deyişsin.”
Hasım bulmalarına sevinen kadı ile müftü Âşık Şenlik’in getirilmesi için askeri valiye giderler.

Şenlik’e düşman olan ancak onun öldürülmesi sonucunda çıkabilecek karışıklıkları dikkate alan Çarlık idaresinin askeri valisi bunu fırsat bilip Şenlik’in İzanî karşısında yenilmesi yoluyla Türkler arasında itibarını yitireceği kanaatine vararak Çıldır askeri kaymakamına onun derhal Ardahan’a getirtilmesi için haber gönderir.

Haberi alan Çıldır askeri kaymakamı da âşığı Kenarbel köyünde “Parabaşoğullar”ından

Göyce Ağa’nın düğününde buldurur. Rus askerleri kendisini o akşam Ardahan’a götürmek isteseler de mecliste hazır bulunanlar buna izin vermezler. Ertesi gün de düğünde hazır bulunan Çıldırlı Âşık Şenlik, yanında koçaklardan bir kısmı da olmak üzere önce Çıldır merkezine oradan da Ardahan’a hareket eder.
Ağır ağır yollarına devam ederek akşama doğru Ardahan merkez kazaya bağlı Duduna (Balıkçılar) köyüne gelirler. Zamanın gılavası (Bucak müdürü) olan “Kamaloğulları”ndan İsmail Ağa’nın evine misafir olurlar.

Ardahan’a çağırılmasının sebebini Duduna köyünde öğrenen Şenlik, Çıldır ve Duduna köyünden katılanlarla birlikte Ardahan’a gelir. Rus çaparları kendisini askeri valiye teslim ederler.

Şenlik’in getirildiğini duyan müftü ile kadı yanlarına Dikanlı Sarı Hafız Efendi’yi de alarak askeri valinin yanına gelirler. Şenlik, alelacele Ardahan’a getirilmesinin sebebini bir de validen öğrenir ve.
“Allah böyühtü olur.” diyen Şenlik valinin makamından çıkarak doğruca İzanî’nin bulunduğu kahvehanelere gelir.

Bu arada Şenlik’in Çıldır’dan Ardahan’a getirilmesi süresindeki iki gün içinde usta âşık hakkında çok kötü haberler çıkarılmıştır. Bu haberleri de ana dilleri Türkçe olan Ermeniler yaymıştır. Haber şudur:
“Şenlik okuryazarlığı olmayan bir adamdır. Onun için de İzanî adını duyar duymaz kaçmıştır. Kaçmasa bile İzanî kendisini yenecektir. Şenlik, değil İzanî’ye onun çıraklarına bile cevap veremez.”

Müftü, kadı, hafız efendi ve Şenlik kahvehaneye girdiklerinde kendilerini Âşık İzanî karşılar, buyur edip bir kenara oturtur. Âşık Ümmanî ve Nihanî gelenlere hoş geldin makamında bir türkü söylerler.
Şartlarının nelerden ibaret olduğunu İzanî’ye sorarlar. İzanî der ki:
“Edeceğim toplanan paraların yanında ben de bu iki çırağım da sazlarımızı bırakıp gideceğiz. Yok, eğer Şenlik muammamı açamadıysa o zaman toplanan paraları da ben alacağım ayrıca da Şenlik’in sazı yanında sizlerden de 1000 manat haraç alacam. Bakın valinin emri işte burdadır. İsterseniz sazı ve paraları burada verin bu mesele hemen kapansın. İsterseniz muammamın anahtarını verim gidin çözün.”
Kadı ve müftü efendiler Şenlik’in yüzüne bakarlar, Şenlik daha önce valiye dediği sözü tekrar eder:
“Allah böyühtü olar.” diyip muammanın anahtarını İzanî’den ister.
İzanî:
“Muammam canlı desem değil, cansız desem yine değil. Yalnız size şu kadarını söyliyim ki, on iki harf üç noktadan kurulmuştur.”

Sarı Hafız Efendi gerekli notları alır. Kahvelerini içip İzanî′den üç gün izin alarak dışarı çıkarlar. Dışarda büyük bir kalabalık onları karşılar. Herkes merak içindedir. Şenlik, Hafız Efendi’ye:

Bir cesette üç gafa var dört tane isbatınan
İkisi bir bir iki on beşi hurfatınan
Vallah değil Türk gaçağı ebcedde görmüşem
Zikr etsem ilm-i Furkan’ı ohunur ayatınan.

Dört kitapta eli vardı malumatlı sayılı
Doğruluktan münezzehti dürüst yoldan eğili
Yanında bir meyya dursa halikimsen değili
Âlemlerin rabbi olar ism-i azametin

Şenlik diyer 1675′ ten çohtu bu
Saysalar iki sayılır birden artıh yoktu bu
Âlimlerden suval ettim dediler nâhak’tı bu
Gudretten Hidayet alan; bulur kerametinen

Sözlerini bitiren Şenlik, Sarı Hafız Efendi ile birlikte İslam mahallesine yakın bulunan Turan Ağa’nın kahvesine yerleşir.

Onlar orada dursunlar biz muamma meselesine gelelim. Bu konu ile ilgili görüştüğümüz kimseler tarafından anlatıldığına göre;
Âşık İzanî, Turhal taraflarında dolaşırken bir bina görür. Bu binanın içinde tam kırk tane ocak yanmakta ve yanan ocakların dumanları tek bir bacadan çıkmaktadır. Merak eden âşık buranın neresi olduğunu sorar. Usta da:

“Bunun adına kavhana ocağı (Baruthane) derler.” diye İzanî’ye gerekli bilgileri verir.
Arap alfabesi ile de aslı on bir harf ve dört nokta ile yazılan bu kelimeyi yazarken alevlerin meydana getirdiği şekilleri, dumanın toplanıp tek bacadan çıktığının herkes tarafından bilinmeyeceğini dikkate alarak “kavhana ocağı”nı kendisine muamma olarak alır. Gittiği yerde büyük bir kısmı okuryazar olmayan Halk Âşıklarına önce bu muammayı sorar. Onlar da muammayı bilemediklerinden toplanan paraları hiç emek harcamadan cebine kormuş.

Ardahan’da Muammayı Şenlik’e sorarken işin hile tarafına kaçmış harf sayısını bir fazla, nokta sayısını da bir eksik yazdırmıştır. Ne canlıdır ne de cansız demesi ise ateşin cansız olmasına rağmen alevlerin oynaşmalarına kinayedir.
Öyle yemeklerini yiyen namazlarını kılan Âşık Şenlik ile Hafız Efendi kapılarına bir nöbetçi koyup muammayı çözmeye başlarlar. Amma ne mümkün iki gün uğraşmalarına rağmen kelimeyi bir türlü bulamazlar. Sadece namaz vakitleri yazmayı bırakan Hafız Efendi ile Âşık Şenlik yorgunluktan bitap düşerler.

Hafız Efendi biraz dinlenmeleri teklifinde bulunur. Hafız Efendi yatağa yatar, Şenlik ise başını masaya dayayarak kuru sandalye üzerinde uyumayı tercih eder. Gözüne bir türlü uyku girmeyen Şenlik, sessizce kalkar abdestini yeniler iki rekât nafile namazı kılar. Rabbine şöyle seslenir:
Ya Rabbi sen Müslüman Türk milletine yardım et, bizi boynu bükük bırakma. Bu gan ayahlı Ermeni milletini bize güldürme. Urus  ( Rus) milletini bizden üst tutma, ya menim canımı al ya da menim muradımı yerine getir.”
Başını tekrar masaya dayar, bir türlü uyuyamaz kalkar sazını alır ve Tanrı’ya şöyle yalvarır:

BU GÜN!

Sıtk ile seni çağırram adalet şahı bugün
Şahlar’ın Şah’ı sensen sultanlar hanı bugün
Teslim ettin dergâhında mücefher madenini
Mubarek ismin harç edim gevher-i kânı bugün.

Çünkü hükm-i gudretinden bu aşkı verdin mene
Dilimin zikri budur ki her daim ismin ana
Yüz tutmuşam dergâhına niyâzım budur sana
Ehl-i irfân meclisinde bend etme meni bugün.

Sefil Şenlik hikmetinden vakıftır alamete
Eyyub’u derde sen saldın Yusuf’u zulumâta
Yunus’u behr-i ummandan çıhardın selamete,
Halil’i nardan hıfz eden çağırram seni bugün.

 

Sazını yerine koyan Şenlik bâşıknı tekrar masaya dayar. Uyku ile uyanıklık arasında kendinden geçer. Bu arada ona vaktiyle bade veren pir karşısına dikilir.

 

“Şenlik neden bu kadar perişansın? İzanî size muammayı yanlış yazdırdı. Muammanın aslı on bir harf dört noktadır. Adı da kavhana ocağıdır. Haydi, bunu bil de perişanlığın zail olsun.” diye ikazda bulunur. Birden yerinden sıçrayan Şenlik, hemen Hafız Efendi’yi de kaldırır ve ona pirin söylediği kelimeyi yazdırır. Kontrol ederler evet muamma çözülmüştür. Her ikisi de kendilerini yanlış bilgi ile uğraştıran İzanî’ye kargış ederler.

Öylene kadar uyuyan Şenlik ile Hafız Efendi kalkınca yemeklerini yer, namazlarını kılar, yıkanıp tıraş olup temizlenirler.

Ermeni kahveciler de boş durmamışlar, iki kahveyi ayıran darabaları sökerek birleştirmiş, sandalye, kanepe, masa gibi malzemeleri tertiplemiş, bu arada güvenliği sağlamak için Rus askerlerini kahveye yerleştirmişlerdir.

Akşam olmadan İzanî’nin muamması kırmızı bir atlas içine konularak iki kahvenin orta yerinden tavandan asılır. Bunun altında da hakem heyeti için yer hazırlanır.
Kararlaştırılan saat gelir İslam ahalisi bir tarafta, Ermeni ve gayrimüslim ahali diğer tarafta yerlerini alırlar. Orta yerde ise sıyra kılıç Rus saldatları güvenliği sağlar”.

Atışmada kural söze ya yaşta büyük olan ÂŞIK veya Misafir ÂŞIK söze başlar. ÂŞIK İzani misafir olduğundan söze başlar.

 

İlk sözü İzanî alır:

 

ALDI İZANÎ

İptida ism-i lemyezel adalet divânımız
Ebedü’l-ebed bâkîdir ilm ile gümânımız
Cimdir cihanın binası ra’da hisar eyledi
Âlemin sırrı hafiyye ol gani Süphanımız

ALDI ŞENLİK

Anasırdan halk olundu evvela imanımız
Yoh iken var etti bizi asla lâ mekânımız
Kün buyurdu halk eyledi yeri göğü yaradan
Kef ile nundan yarattı ol şah-ı hubanımız

 

ALDI İZANÎ

Kendi nurundan yarattı âleme kıldı nebi
İki cihanın serveri ol bizim sultanımız
Dört kitabın dördü de hakk yalan diyen küfr olur
İncil İsa, Zebur, Tevrat ol güzel Furkan’ımız

ALDI ŞENLİK

Ol habib-i fahr-ı âlem Mustafa’nın aşkına
Buyurdu levlake levlak lütf ile ihsânımız
Yüz on suhuf kelimâtta küllî nefsin mevti var
Otuz cüz ayatın galbi Yasin-i Kur’an’ımız

 

ALDI İZANÎ

Bugün dünya yarın ahiret yohu varı neylerim
Hocam Hızır pirim Âdem işte vasfın eylerim
Dört kitabın hafızıyım şimdi hıfzın dinlerim
Kürsüde vaize benzer ol Âşık-ı İzani’miz

ALDI ŞENLİK

Şenlik aşkın abdalıdır hu çeker gündüz gece
Hızır’a delil İskender Cebrail oldu hoca
Kur’an’ın ayetlerinden ohuyah ülfet hece
Mantıkta fetvaya benzer tarık-ı lisanımız

ALDI İZANÎ

 

Seninle iddiaya düştük galmagaldan konuşak
Bülbül’ün gahrı zemmistan gonca gülden konuşak
Tarikat Muhammediye dürr-i yekte halebi
Ahter-i ezber ediben hıfz-ı dilden konuşak


 

ALDI ŞENLİK

Arz edip durduh ru-be-ru erken yoldan konuşah
İnci mercan yakut zümrüt gevher la’ldan gonuşah
Mantıkta ala eşhastı Molla Cami Farabî
Zikreden gara Davud’u il-mihaldan gonuşah

ALDI İZANÎ

Kendi nurundan yarattı âleme gıldı nazar
Küllî ondan hakk olundu canlı cinli neki var
Yüz yirmi dört bin nebi veli mürsel peygamber
Dergâhta emrine muti o ahvâldan konuşsak

ALDI ŞENLİK

İptida ervâh-ı tavuz nuru cism-i paki var
Hefti tamu heşti cinan seb’a-i eflâki var
Buyurdu Levlak’e Levlak kün fe yekün çünkü var
İki mim bir h’ya müttesil ilm-i dal’dan gonuşah


 

ALDI İZANÎ

İzanî meydan içinde dalmak ister derine
Muammamın meramını yetirsene yerine
Âşıklık ilm-i deryadır yetmek olmaz sırrına
Aşk ile ummana daldık behr-i selden konuşak,

ALDI ŞENLİK

 

Şenlik’in zehni eflatun hıfzı dihan mıdır?
Sıtkıyın seyhat güzârı şehr-i Ardahan mıdır?
Meramın muamma çözmek yohsa imtihan mıdır?
Malum eyle o ahvâli hub kemâldan gonuşah

ALDI İZANÎ

 

Arz eyleyip çıktım diyar gurbete
Nice cebellerde yolum var benim
Gece gündüz zâr u figân eylerim
Tükenmez deryadan gölüm var benim
ALDI ŞENLİK

Aşgın tüccarıyam metah sataram
Celallansam özge hâlim var menim
Hesim gargaşasında dalga ataram
Çalkalanan behr-i selim var menim


 

ALDI İZANÎ

Âşıklar söylerler mücevher sözlü
Görünür cemâlın ne belli yüzlü
Canımın içinde cananım gizli
Yazın kışın solmaz gülüm var benim


 

ALDI ŞENLİK

Beledim pirlerdi değilem özüm
Meydana çıhanda ağ olar üzüm
Yetmiş bin hurfala tükenmez sözüm
Şairlik besinde elim var menim


 

ALDI İZANÎ

İzanî eyledi dünyayı teftiş
Deme ülkemize kondu bir baykuş
Hem âşıkam hem mollayam hem derviş
On iki sanatta elim var menim

ALDI ŞENLİK

Şenlik diyer güvenmerem elime
Hakk’ın ismi ezber oluf dilime
Allah verdi yahan geçti elime
Sennen indi galmagalım var menim.

Sözler burada tamamlanınca Müslüman halkın istek ve itirazı üzerine Şenlik ayak açıyor.

ALDI ŞENLİK

 

Ehl-i kâmil olan sözümü seçsin
O neçe minberdi ayağı yeddi?
Neden halk olundu ne sebepten için
Ne yerde gurdular dayağı yeddi?

ALDI İZANÎ

Ehl-i kâmil benem sözünü seçim
Keramet minberin ayağı yeddi
Nurdan halk olundu ol Âdem için
Kâbe’de kurdular dayağı yeddi.


 

ALDI ŞENLİK

O nedir ki sehm-i semaya çıktı
Çabalar cesedi canı heç yohtu
Ahretten dünyaya geldiği haktı
Donu bir tevhirdi boyağğı yeddi

ALDI İZANÎ

Ateştir tütünü semaya çıktı,
Alevi çabalar canı hiç yoktu,
Ahretten dünyaya geldiği haktı,
Çektiler zemzeme boyağğı yeddi.

ALDI ŞENLİK
Şenlik diyer sararıban solmazdan,
Yaren yoldaş namazımı gılmazdan,
Zulumat mezara mehman olmazdan,
Gaç yerde sorarlar sorağı yeddi?

ALDI İZANÎ

İzan’ım der sararıban solmazdan
Yaren yoldaş namazımı kılmazdan
Karanlık mezara mihman olmazdan
Komşu hakkı gelir sorağı yeddi


 

İzanî sözlerini bağladıktan sonra hakem heyetine itiraz ederek der ki
“Muamma sahibi âşık benim. Anlaşmamız gereğince de Şenlik benim muammamı çözmeden öne geçip suval soramaz.”
Bunun üzerine Şenlik’in de izni alınarak Âşık İzanî tekrar öne geçiyor.

ALDI İZANÎ

Al Osman iline salmışam seda,
Ardahan şehrini yakacan oda,
Bir inci düşürdüm Derya, Umman’a,
Ara ki bulasın bîçare Şenlik.

 

ALDI ŞENLİK

Ol Allah'ım eğer bir fırsat verse?
Nuranî pirlerim imdada gelse?
Yeddi gat altta bir noğta olsa?
İnşallah bulacam Âşık İzanî.

ALDI İZANÎ

Benim bu muammam; har boynuzudur,
Minare gölgesi davul tozudur,
Şahmaran ayağı; balık izidir,
Ara ki bulasın bîçare Şenlik.

ALDI ŞENLİK

Senin o muamman?hile cazıdır.
Cehennem içinin;gari buzudur,
Daşların üstünde yılan izidir,
İnşallah bulmuşam Âşıh İzanî.

              Bu arada kahvelerin yanında bulunan fırının Müslüman işçilerinden birisi para vermeden içeri girip oradaki Müslüman Türkler’in arasına girer. Bunu gören İzanî,


 

ALDI İZANÎ

Yığılıp ahbaplar buraya geldi,
Âşıklar saz çalıp; şad olup güldü,
Fırıncı ustada; bir ‘manat’ galdı,
Ara ki bulasan bîçare Şenlik.

ALDI ŞENLİK

Seri sarhoş olan serinden doyar,
Gönül coşa gelse yer nefes diyer,
Fırıncı gavağan bir lavaş goyar,
Alar savuşarsan Âşıh İzanî.

ALDI İZANÎ

Muammam ortada ara ki ara,
Şad gelmişsin mahsun gönderrem yolda,
İslam nedir?Kerameti ne ola?
Ara ki bulasın bîçare Şenlik.


 

Âşık Şenlik’in “Fırıncı gavahan bir lavaş goyar, alar savuşursan Âşıh İzanî.” sözüne içerleyen İzanî Usta, onu yukarıda “İslam nedir kerameti ne ola?” diyerek alaya alıyorsa da Şenlik’in cavabı daha da ağır oluyor:

              ALDI ŞENLİK

Cavap deyim cavabımı gan bari,
Sen nâçarsan âşıhların tenbeli,
Erzurum sarhoşu;Narman hambalı,
İnşallah bulmuşam Âşıh İzanî.

ALDI İZANÎ

Goşunum mızraklı alınmaz kalem
Sen gibi âşıka vermerem selâm
Yıkıcam binanı edecem talan,
Ara ki bulasın bîçare Şenlik.

ALDI ŞENLİK

Muammam bulunsa kalan alınır
Asgerlerin bölüh bölüh bölünür
Bâşık kaf’tı dalı y’da bulunur
İnşallah bulmuşam Âşıh İzanî


 

Muammasının bulunduğunu anlayan İzanî, bir ara bocalıyorsa da kendisini çabuk toplayarak Şenlik’in gururunu okşamak suretiyle onun fikrini dağıtmaya çabalıyor.

 

ALDI İZANÎ

Çıldır kazasında sen ehl-i irfân
Olmuşsun çok ustad dillere destan
Ey aziz kardeşim biz sana mihman
Yaradan yâr olsun Baba Şenlik’i

Şenlik oyuna gelmiyor ve diyor ki:

Suval sordun cavap verdim her vede,
Hayalli teftişler getirme yâda,
İmtihan deynini edecem eda,
İnşallah bulacam Âşıh İzanî,

ALDI İZANÎ

Çıldır sancağında aladan ala
İzanî’yi hasım gelmişsen böyle
Eğer bilir isen adını söyle
Yaradan yâr olsun Baba Şenlik’i

ALDI ŞENLİK

Tamam, buydu Kul Şenlik’in muradı,
Nüranî pirlerim düşümde dedi,
“Kavhana ocağı” ohunur adı,
Arayıp bulmuşam Âşıh İzanî.

O zamana kadar bir kenarda sessizce oturmakta olan Dudunalı Kamaloğulları’ndan deli namıyla bilinen Osman Ağa, muammanın bulunduğu atlas keseyi yerinden koparıp hakem heyetinin önüne bırakıyor.

Türk ve Ermeni azınlıktan kurulu heyet torbayı açıp okuyorlar ki kâğıtta; “kavhana ocağı” yazılıdır. On bir harf, dört noktadan meydana gelmiştir. Osman Ağa, İzanî’nin yaptığı hileyi yüzüne vurmak için ayağa kalkarsa da sonradan vazgeçer.
Anlaşma gereğince İzanî mağlup sayılmıştır, ama o, sazını bırakmaz ve son olarak

ALDI İZANÎ

Yedi gündür buraya eyledim karar,
Hasım olan elbet hasmını arar,
Kesemden ziyade eğledim zarar,
Elli manat senden kesim isterim.

ALDI ŞENLİK
Sen söyledin tenzil eyledin nice,
Ağladı kadılar; müftüler, hoca,
Heç destur vermedin; bize bir gece,
Özüme münasip hesim isterem.

 

ALDI İZANÎ
 

Yığılsa suçlarım sığmaz hesaba,
Garibim bağışla; gel ver kitaba,
İster kardeşim ol; istersen baba,
Ben seni kendime; hısım isterim.

ALDI ŞENLİK

Iğvaydı tedbirin;fitneydi işin.
Görmerdi dü çeşmin;kâr idi guşun,
Ne baban olaram;ne de gardâşıkn.
Üstüne ohunsun;Yasin isterem.

ALDI İZANÎ

İzanî’yi saldın fırkâta, zara.
Boynu bükük kaldım; hem yüzü kara,
El âlem içinde; oldum maskara,
Gitmem ilinizden asın isterim,

ALDI ŞENLİK

Şenlik ’em giderdim özge yoluma,
Sen yollattın; çaparları dalıma,
Fitne saldın; ulusuma elime,
Kesile bu yerden sesin isterem.


 

Şenlik muammayı çözünce sözden anlayan Türker’in yüzü gülmeye başlar. Onların bu hâlini gören bütün Müslümanlar sevinirlerken, İzanî’nin tarafını tutan Ermeniler ile onların ağa babası Ruslar ise bu sonuçtan hiç de memnun olmamışlardır.
Deli Osman adında birisi İzanî’nin sazını zorla almak ister, ancak İzanî,
Allah’ı seversen sazıma dokunma, birkaç hane daha bir söz söyleyeyim. Ondan sonra saz zaten sizindir.” Diyerek


 

ALDI İZANÎ

Gurbet ilde büktün benim belimi,
Azrail pençenle aldın canımı,
İzin ver de bana göster yolumu,
Yaradan yâr olsun Baba Şenlik’i.

Çünkü kara ettin benim yüzümü,
Meth edip söylerim daim sözünü,
Bağışla Allah’a ver sen sazımı,
Yaradan yâr olsun Baba Şenlik’i.

Çıldır sancağından arz edip geldin,
Erzurum’a İstanbul’a nam saydın,
Şükür İzanî’den sen usta oldun,
Yaradan yâr olsun Baba Şenlik’i.


 

Yaratılışı itibariyle sert bir mizaca sahip olan Şenlik, Âşık İzanî’nin önceden yaptığı hareketlere, bol keseden atmasına, fakat sonradan küçülmesine çok kızar ve der ki:

 

ALDI ŞENLİK

Bir kümbez galgıf havaya minareye tüş durer
Bir gemi enif deryaya reisi yoh boş durer
Onu ummana garğ etmeh menim eski peşemdi
Garşımızda köprü kimi yüz bin türlü iş durer

Hayâlı perişan âşıh ne fitne-yi feldesen?
Açma hicap perdesini tut yüzüne perde sen
Aslanlar feth eden gönül şimdi ne hıyaldasan?
Meclislerde pünhân olup kor yapalağ guş durer

Asılsıza fırsat vermeh ne hile-yi şer imiş
Südü bozuh kimselerle gonuşması zor imiş
Sefil Şenlik gorhtu gaçtı diyen gullar var imiş
Hanı görünmer gözüme diblerde serhoş durer


 

Ustaların bize anlatılana göre bu sözleri işiten Âşık Ummanî ile Âşık Nihanî boyunlarını bükerek İzanî Usta’ya bakarlar. Onların bakışlarındaki anlamı çözen İzanî çok duygulanır. Âşık Şenlik’e yenilmek ve gariplik ona çok dokunmuş olacak ki, ağlayarak şunları söyler:

 

ALDI İZANÎ

İrticalim keskin değil bu demde
Zalim felek nazargâhım kitlendi
Gözlerim kan ağlar sızıldar yaram
Yunus gibi kıblagâhım kitlendi

Peşmürdelik ne düşüpsün kastime
Kement saldın ayağıma destime
Günahımdan ziya düşmez üstüme
Arş yüzünde mâh-ı tâbım kitlendi

İzanî’yem düştüm bu âh u zâra
Eyüp gibi oldu bu cismim yara
Bir günüm şad ise beş günüm kara
İlaç olmaz dil-efkârım kitlendi

Âşık Şenlik toplanan paraları üç parçaya bölmüş; bir parçasını Ardahan’ın yoksul halkına, bir parçasını İzanî Usta ile çıraklarına vermiş, kalanını da kendisi almıştır.
Çıldırlı Âşık Şenlik, ertesi gün arkadaşları ile birlikte sevinç içinde Çıldır’ın yolunu tutarken, İzanî Usta da yenilmiş ve ezilmiş olarak geldiği yere dönüp gider[iv].

Hazırlayan: Erkan Çelik / Balıkesir

 

[i] Yardım, İlhami Yaşayan Âşıklarımız (Güldeste)Haziran 2007 shf.10          

[ii] a.g..e. shf. 13-14

[iii] https://www.turkedebiyati.org/asiklik-gelegi.html

[iv] Haz. Alptekin, Berat, Coşkun, Nizameddin. M, Çıldırlı Âşık Şenlik divanı (Hayatı, Şiirleri, Atışmaları ve Hikâyeleri. Ankara 2006 shf, 426-447

http://asiksenlik.com/kurumsal/baba-senlik-asik-izani-atismasi/32

https://www.facebook.com/mehmetnizameddin.coskun