SİNAN KARAÇAY`IN GÜNDEME DAİR YAZISI

SİNAN KARAÇAY`IN GÜNDEME DAİR YAZISI

AYAKKABI KUTUSUNA SIKIŞTIRIMIŞ ALLAH KORKUSU VE İNSANLIK ONURU ÜZERİNE

     Her şey 12 Aralık 1997 de Siirt de okuduğu şiirle başladı. Okunan bu şiir mahkemenin kararı ile Recep Tayyip Erdoğan'ın cezaevine girmesine neden oldu ve toplumun her kesiminde ortaya çıkan mağduriyet algısı ile her kesimden kendisine taraftar bulması ile sonuçlanmıştır. Tarihin her döneminde ezilen ve mağdur olana milletçe gösterilen merhamet refleksi de Recep Tayyip Erdoğan için büyük bir siyasi yükselişe neden olmuş ve Siyasetteki rolünü Belediye Başkanlığından bir anda Siyasi parti genel başkanlığı ve Başbakanlık olarak sert bir yükselişle taçlandırmıştır.
        Hemen, hemen her kesimden oy alan, uzun ve sancılı koalisyonlardan sıkılan siyaset bıkkını halka çare olarak görülen Recep Tayyip Erdoğan önderliğindeki AKP kısa sürede iktidar gediklisi ve her seçimde büyüyen siyasi bir güç olarak siyaset sahnesinde yerini almıştır.  Uzun süreli ve Büyük yolsuzluk ve vurgun serüveni yaşayan millet dilinden Allah(c.c.) eksik etmeyen, namazında niyazında ve ibadet görüntüleri eksik olmayan bir partiyi ve onun sert, asabi, boylu, poslu ağzından hak, hukuk düşmeyen liderini başlarına getirerek adeta yolsuzluk, vurgun ve talandan bıkmışlıklarına isyan ettiler. Sürekli mağduriyeti olanların yanında duran ve bununla da yetinmeyip hükümet olmasına rağmen kendileri de mağdur olarak görünen iktidar halk tarafından hep büyük bir ilgi ve şefkate mazhar olmuştur. Bu ilgi muhalefetin yetersiz muhalifliği ile artık halkta sıkıntı yaratan klasik 'Laiklik Elden Gidiyor' söyleminden duyulan rahatsızlıkla gün be gün artarak devam etmiştir.  
        Halkın üzerinde önemle durduğu Başörtüsü konusunda yaşanan rahatsızlığını iyi tahlil edip bu sorunun en büyük mağduru kendileriymiş gibi gösterip uzun yıllarda muhalefetin köhnemiş muhalefet alışkanlıkları sayesinde çözümsüz kalmasından da faydalanan iktidar adeta bu mevzuyla her zaman diri ve güçlü kalmıştır. Bu mağduriyetin üzerine birde aslında merhum Erbakan'ın en büyük mağduru olduğu 28 Şubat olayının tüm mağduriyetini de üzerine alan iktidar adeta mağdurların partisi olarak kendini ilan etmiştir. Söylemlerinde bile 'Sessiz çoğunlukların Sesi' 'Kimsesizlerin Kimsesi' v.s. v.s. bu sahiplenme açıkça ilan edilmiştir. 
          Gündelik hayata bakıldığında ise gerçekten rüşvet ve yolsuzluk olayları artık pek fazla dillendirilmemekte ve teknolojik yenilikler kullanılarak mikro düzeyde rüşvet ve yolsuzluklar ortadan kalkmış durumdadır. Yani sade bir ifadeyle dosya arasına sıkıştırılan 300-500 TL devri bitmiş ve devlet merkezi sisteme entegre bilgisayar ve kontrol sistemleri ile iş bitiren memur profilini adeta ortadan kaldırdığı için halk da bu nedenle artık ülkede oluşan rüşvet olgusunun sona erdiğini düşünmektedir.
       Oysa son günlerde yaşanan olaylar rüşvetin ve yolsuzluğun minimal seviyeden en tepede maksimum düzeyde yaşandığını herkese açık bir şekilde göstermiştir. Adeta Takke düşmüş Kel görünmüştür. Birileri buna inanmasa da, dış güçlere bu hırsızlığın vebalini ve suçunu yüklemeye kalksa da gerçekler ayan beyan ortadadır.
         Yıllardır ülkenin hangi ortaklıklar ile yönetildiği, ortakların birbiri hakkında hangi belge ve bilgileri sakladığı, hırsızlığın artık 3-5 kuruş ile değil milyon dolarlar ile yapıldığı çarşaf, çarşaf belgelenmektedir. Halkın masum ve saf dini duygularının hangi para birimiyle bozularak ayakkabı kutularına ve yatak odasındaki kasalara doldurulduğunu büyük bir acı ve ıstırap ile görmekteyiz. Milletin evinde salavat makineleriyle salavat sayıları hesaplanırken güvenip başlarına 13 yıldır iktidar yaptıklarının ise hangi makinelerle ve nelerin hesabını yaptıkları ortadadır. 
        Bu tarihin en büyük yolsuzluk ve vurgun operasyonu ile ortaya çıkmıştır ki bir kez daha milletimizin saf ve temiz inancı üzerinden siyaset yapılmış, maneviyatımız bir kez daha yeşil dolarlar ile mor Eurolara satılmıştır. Sessiz Çoğunluğun Sesi para sayma makinesinde sayılan dövizlerin sesi arasında kaybolup gitmiştir. İnsanoğlunun nefsi bir kez daha insanlık onurunu yerle bir etmiştir. 
        Olaylardan sonra yaşananlar ise en az olaylar kadar vahimdir, bundan birkaç ay önce muhterem sıfatıyla adı zikredilen kişiler dış güçlerin güdümündeki çete lideri, İnlerde yaşayan yırtıcı hayvanlara benzetilirken, karşı tarafta ise iktidar olsun diye gece gündüz dua edilenlere belki de birçok kişinin duymadığı şekilde ağız dolusu beddualar edilmektedir. İşte buradan anlaşılıyor ki bozulan ortaklık ne denli büyük ve hayali bile zor bir menfaatlerle dolu bir ortaklıktır.
          Yaşanan hırsızlığın ortaya çıkması ile ortaya çıkan panik ve telaş havası bize gösteriyor ki aslında ortaya çıkan ortaya çıkmayanın belki de çok küçük bir parçasıdır.  Hükümetin 13 yıldır yönettiği ülkenin yönetiminin içerisinde bir çete tarafından örgütsel bir yapılanma olduğu gerekçesi ile yapılan görevden alma ve atamalar adeta yönetememenin ikrahı gibidir. Bakan çocuklarının evlerinden çıkan paralar için halen dış güçleri suçluyorsak o zaman bu kişileri dış güçler ile işbirliği yapmakla da yargılamak lazım gelmez mi?
         Bütün bu yaşananları özetler isek Sessiz Çoğunluğun Sesi olduğunu söyleyenler sessizce Garibin, Gurebanın, Fakirin, Fukaranın hakkını evlerindeki ayakkabı kutularına doldurmuş ve ortaya çıkan bu rezaleti de en eski bahanemiz olan CIA ve MOSAD a atmayı bir kurtuluş yolu olarak seçmiştir. Bu olayın hırsızlık ve Arsızlıktan daha acı tarafı ise halen bir kesimin vicdanlarının bir yerinde 'Olmaz ki ama'  demelerine rağmen bu olaylara uygun kılıflar araması ve hırsızlara kol kanat gerenleri bağırlarına basmaya devam etmesidir. 
         Buradan bu milletin hakkını çalıp, çırpıp daha sonrada hiçbir şey yapmamış gibi davrananlara, çalanı çırpanı görüp te sıra benim çalıklarıma da gelir mi acaba? diye göz yumanlara, Bu aziz milletin hem parasını hem de maneviyatını Çarçur edenlere ve aziz dinimizi bu hile dolu hayatlarına alet edenlere; Hakkımı Helal Etmiyorum, Hakkımı Helal Etmiyorum, Hakkımı Helal Etmiyorum…………..