SİMURG OLMAK ZAMANI

SİMURG OLMAK ZAMANI

Evrenin hikayesi,...

    Evrenin hikayesi, bizim hikayemizdir. Gerçek değerimiz, bu güzel evreni keşfetme ve anlama yeteneğimizde yatıyor. İnsanlar, dünya var olduğu günden bu gününe gelinceye kadar, önce masalları, destanları, hikayeleri ve mitolojinin sıra dışı gösterilerini çağırdılar. Düşlerden ve ümitlerden süzülen masallar, mitolojinin sıra dışı gösterileri her zaman yanlarındaydı. Yanıtların dili değişse bile, özü hiç değişmiyordu.

?´Simurglar, namı diğer Anka kuşları, köhneleşmiş ve kokuşmuş toplumun yaktığı ölüm ateşi ve darbeleriyle ölmezlermiş.´´

Zümrüdü Anka, inananların ve inanmaktan, ümit etmekten vazgeçmeyenlerin hikayesiydi. Simurg veya diğer ismiyle Zümrüdü Anka efsanevi bir kuştur. Pers mitolojisi kaynaklı olsada, zamanla diğer Doğu mitoloji ve efsanelerinde de yer edinmiştir. Sênmurw (Pehlevi) ve Sîna-Mrû (Pâzand) diğer isimlerindendir. Ayrıca zaman zaman sadece Anka kuşu olarak da anılır.

Rivayet olunur ki, ?Simurglar, namı diğer Anka kuşları, köhneleşmiş ve kokuşmuş toplumun yaktığı ölüm ateşi ve darbeleriyle ölmezlermiş. Onların ölüm günü, acayip bir günmüş. Ölüm vakti gelip, kendisinden ümidi kesti mi, hemen çalı çırpı toplar, onları, çember şeklinde, çepeçevre yığar, tam ortasına da kendisi geçip, türlü türlü nağmelerle başlarmış feryada. Âdeta, gagasındaki her delikten, ruhunun bir tarafına ait, farklı bir dertli nağme çıkarmış. Hem feryat eder, hem de ölüm derdinden, gazel yaprağı gibi titrermiş. Bu yakıcı feryatlar, âdeta gönüllerden kan damlatırmış. Zümrüdü Anka´ nın feryadını duyan bütün kuşlar, bütün yırtıcı hayvanlar onun karşısında dermansız, takatsiz bir hale düşüp, bayılırlarmış. Nihayet, bir soluk ömrü kalınca, şiddetle kanatlarını çırpmaya başlarmış. Öyleki; kanadından kıvılcımlar çıkartır, o kıvılcımlar, çevresindeki çalı çırpıyı tutuştururmuş. Alevler arasında kalan Anka Kuşu; tamamıyla yanar, kül olurmuş. Ama o da ne; bir süre sonra, bu külde, bir zerre bile ateş kalmayınca, küllerden, Anka Kuşu doğuverirmiş yeniden.´´

Bu rivayetdeki bilinç, yaşam döngüsünün harika sahnesi. İnsan yaşadıkça, yitip giden zamanları ve iç dünyamızın ayak sesine kulaklarımızı tıkamadan, içsel sorgulamaların ve yeniden uyanışa geçen bir ruhun çığlığını duymaya başladıkça; kendine yetebilmeyi, ayakta kalmayı, farklılıkları kabullenmeyi, kendini eleştirmeyi, kendiyle yüzleşmeyi; amaç edindiğinde, mazeretlere sığınmadan yaşamı yeniden sorgulamaya başlıyor.

Gerçekten inanlar, mücadele ruhunu ve umudunu besleyenler, yoluna devam eder. Kendi küllerimiz üzerinden, yeniden doğabilmek için, kendimizi yakmadıkça, her birimiz birer Simurg olmayı göze almadıkça; bataklığımızda, tüneklerimizde ve kafeslerimizde yaşamaktan kurtulamayacağız. Hayatı belli kalıplar içerisinde tanımlayanlar, yaşamın biricik anlamını ıskalayıp, bir sürü neden ve bahane arasında yaşam serüvenlerini bitirecekler. Oysa yaşam bir kirpik arası, yada kısacık bir rüya. Her ne olursa olsun, heba edilmeyecek kadar da güzel? Makamlarla, etiketlerle avunulmayacak kadar da sade ve hoş aslında..

İyi ve olumluya inandıkça, evrende bize eşlik eder. Hiç bir şey evrende kaybolmaz. Evrendeki her şeyin bir amacı vardır. Ne hissediyorsak, ne düşünüyorsak, er veya geç bizi bulur.

İnanmak; içimizdeki motorları çalıştıracak ateşleme düğmesidir. Başarı ve mutluluk; başaracağım ve başardım diyebilenlerin ve inananlarındır. Ben yapamam diyen ve yapamayanlar, yaşama sırtını dönenler, her zaman birilerini suçlayacak, mazeretler yaratıp, bunların arkasına sığınacaklardır. Kendi yaşamlarına sahip çıkanlar ve yaşamın insana verilen en güzel hediye olduğuna inananlar ise; umut etmekten, mücadele etmekten, inanmaktan, namı diğer Simurg olmaktan asla vazgeçmeyeceklerdir.