Şiddetin Seçim ve Oy Vermeye Etkisi

Şiddetin Seçim ve Oy Vermeye Etkisi

Sanırım üzerinden en az 25 yıl geçti...

    Sanırım üzerinden en az 25 yıl geçti... Arkadaşlarla genç beyinler olarak ülke meseleleri hakkında konuşurken, başa gelecek kişinin önemini tartışıyorduk. Ben ateşli bir şekilde başa gelecek kişinin önemsiz olduğunu, aslolananın tabanda, halkın donanımlı olması gerektiğini savunuyordum. İnşaat örneğini veriyordum sürekli olarak, "Temeli kaygan olan binanın çatı katı leb-i derya olsa ne olacak? Seçkin kişiler apartman yönetici olsa ne olur, dairede oturanlar adam olmadıktan sonra..." diyordum. Sonra "nimet-külfet" ayrımını öne sürüyordum; bence donanımlı halkı yönetmek bir nimet ancak donanımsız insanları yönetmek bir külfetti. Ülkemizde ve özellikle de Ortadoğu´da liderliğe soyunmanın ağır bir külfet olduğunu ancak tersi, Avrupa´da bunun bir nimet olduğunu bağırıp durdum.

    Üzerinden 25 yıl geçti... Bugünkü düşüncelerim biraz daha farklı... Yani artık Avrupa´ya eskisi kadar ışıldayan gözlerle bakmıyorum. Özellikle terör konusunda bizim anlattığımız gerçeklere kulak tıkamaları, sevimliliklerini yitiriyor. Sanat ve kültürle de geçim derdine düştüğüm için eskisi kadar içli dışlı olamıyorum. Eskisi kadar da heyecanlı değilim yani açık söyleyeyim, gençlik elden yavaş yavaş kayıp gidiyor.

    Ancak bu ´şiddet´ olayının bizim milletin seçim kararını doğrudan etkilediğinin de çok yakın takipçisiyim. Yani gençlikte düşündüğüm gibi yine başa gelecek kişinin aslında önemsiz olması gerektiğini savunuyorum; ama halkın tercihinin de genel olarak şiddete karşı bir tepki olacağının farkındayım. Doğrudur, 1 Nisan günü seçilecek Belediye Başkanları büyük bir külfetin altına girecekler ancak ne yazık ki, "işi kılıfına uydurmayı bilen" birileri, bir anda Başkanın yandaşı olup, seçimi kendileri için bir nimete dönüştürecek. Halkı hiçe sayan bir Başkan seçilirse de bu nimet konusu, bu kez Başkanın kendisi ve yakın akrabaları için geçerli olacak.

     Şimdi şu şiddet konusunu bir açayım:

    1980 darbesi öncesi yaşananların üzerinden çok zaman geçti. Ancak halk, Turgut Özal gibi bir isim ortaya çıkana kadar da hep sabretti. Hani, bugün Sayın Erdoğan için "Seçimle gelen ilk Cumhurbaşkanı" deniliyor ya, işte o manşetler bundan 40 yıl önce Sayın Evren için atılmıştı. Basın da mutluydu, halk da mutluydu. Ancak bu işin görünen kısmıydı. Aslında bir asker olması nedeniyle, demokrasinin istenen ve arzulanan noktasına ulaşılamayacak olması endişesi hâkimdi. Sabredildi. Turgut Özal´a ve vizyonuna güven sonrası ise yeni bir sayfa açıldı. Turgut Özal´ı asıl seçtiren, ülkede yıllardır devam eden şiddet ortamıydı. Fiziksel şiddetin sona ermesi ve huzurlu olmak arzu ediliyordu.

    Aslında bu içgüdüsel de bir durumdu. İnsanlar, ellerinde olmayanı ister ve sahip olduktan sonra da onun kendisine yetmesini beklerdi. Bunun için komedi programları, o eskilerden Olacak O Kadar´lar günümüzde Güldür Güldür´ler bu denli çok izleniyordu. Hababam Sınıfı bu nedenle efsane olmuştu. İnsanlar, bu ülkede gülmeye açtı. Evde gülemiyor, işte gülemiyor; yaşamlarında gülemiyordu. Hep bir acı vardı. Bu bir refleksti; güldüğün yerde kal ve güldüğünü evde-işte paylaşıp acılarını unut... Bir umut...

    Bir umuttu işte o zamanlar Turgut Özal... Bir umut... İnsanlar bu umuda yaslanıp, 1987 yılında kendisine Meclis konuşması sırasında az önce ateş edilip eli yaralanmasına rağmen, sakinliğini koruyan Turgut Özal´ı bu nedenle çok sevdi.

    Turgut Özal hep sakindi. Kendisini acımasızca eleştiren kimseye tek söz etmedi. Kimseyi dava etmedi. Asla birisi çıkıp "Turgut Özal beni sürüm sürüm süründürdü" demedi. Turgut Özal asla hiçbir olayı kişiselleştirmedi.

     Turgut Özal´ın ardından oluşan boşluğu bu kez Süleyman Demirel doldurmaya çalıştı. Ancak yeri geldiğinde sert ve kararlı olmayı hep atladı. Açık söyleyeyim, bence pek beceremedi. Yıllar sonra bir ünivesite konuşmasından sonra kendisiyle el sıkışıp şunu söyledim: "Keşke bu konuşmayı Cumhurbaşkanı iken yapsaydınız" dedim. Bana bakıp sadece gülümsedi. Tek laf etmedi. Oysa Güniz Sokak´taki açıklamaları, yıllarca oturduğu koltukta asıl söylemesi gereken şeylerdi.

   Şimdi 31 Mart´ta seçim var. Biliyorum, bu yazdıklarımı okuyamayan, gerek okumayı sevmeyen ve gerekse internet hâlâ kullanmayan milyonlar var. Ancak yine eminim ki, okusalar ve anlasalar, tıpkı Demirel gibi bakıp gülümseyecekler; o kadar...

   Ben bu seçimin çok ama çok fazla yine hepimizi şaşırtacağına inanıyorum. Çünkü şiddet konusunda tepki vermeyi bilen halk, yıllar sonra gerçekten bunu ortadan kaldırmaya aday isimleri karşılarında görüyorlar. Tıpkı Özal zamanında olduğu gibi halkın inandığı bir şeyler var. Belki parti olarak, lider olarak gönüllerindeki isim yok ama yerelde ilçe ve il için şiddetin artık sona ereceğine inandıkları, sağduyulu isimleri görüyorlar. Televizyonlarda görüyorlar, internette görüyorlar.

    Bu seçimde bir ışık var ve göreceksiniz bu ışık, 2030´lu yılların Türkiyesi´nin temeli olacaklar.

    Bu seçimler, göreceksiniz, sonuçlarıyla hepimizi şaşırtacaklar.

Ferdi Güngör / İstanbul