SAMİMİYET SINAVI

SAMİMİYET SINAVI

            Samimiyet; Kalpte başlayan, dile dökülen, yüze yansıyan, eylemlerle karşısındakine gösterilen iyi niyetli, insani davranışlılarının toplamına verilen addır.  Son yıllarda insanlığın hasretini çektiği bu ulvi duyguların eksikliği her geçen gün kendini biraz daha hissettirmektedir.  Dünya ve İnsanoğlu her şeyi maddiyata, insani duygularını betondan villalara hapsetmeden önce herkeste ve her yerde bulunan bu özellik, her şeyin maddiyat olması ile bulunması çok zor bir maden haline dönüştü.  Oysaki insanın fıtratında bulunan iyilik mayasının tutmuş halidir samimiyet. Gerçekten gülen iki çift gözden, tatlı konuşan bir dil ve her duyduğunu hayra yoran bir çift kulağın olduğu herkeste var olan bir şeydir samimiyet.

         Niye şimdi bu samimiyet izahatı yapıyorum diye merak eden dostlarımı merakta bırakmadan, merak etmeyenlerde bir an önce izahat yapmak için bu satırların nerden icap ettiğini izaha çalışayım.

         Herkesin malumu ülkemizde otuz yılı aşkın süredir devam eden kimine göre terör olayı, kimine göre hak mücadelesi, kimine göre yiğitlik, kimine göre eşkıyalıktan başka hiçbir manası olmayan süreçte herkesin ortak olarak kabul ettiği bir şey vardır. O da şudur ki; bu sürecin Elli Bin insanımızın en kutsal hakkı olan yaşam hakkını, hayatının en güzel döneminde ellinden aldığıdır ve acının dili ve milliyeti olmadığıdır.

         Bu olayların yıllarca sürmesi için dağdaki teröristler, bitmesi için ise kışladaki askerler canlarını vermiş ve belli bir zamandan sonra bu işin ölümlerle değil yaşamayla çözüleceği fikri daha ağırlık kazanmıştır. Bu konuda en keskin ve net çıkışlar ise son 13 yılın hükümeti AKP hükümetleri tarafından yapılmıştır.    Bu girişimlere içinde benim bulunduğum toplumun hatırı sayılır bir kesimi karşı çıkmış, bunun terör örgütüne hem bölge halkını hem de devleti teslim etmekten öte bir şey olmadığı yüksek perdeden dile getirilmiştir. Bir kesimde bizim aksimize bu yapılanların barış ve huzur getirecek faaliyetler olduğu yönünde görüş belirtmiştir.

        Bu görüşler arasında doğruyu ararken en makul olanın halkın gösterdiği irade olduğunu kabul etmek gerekir. Her ne kadar sonuçlarını beğenmesek de seçimlerde ortaya çıkan baskın halk tercihlerini saygı ile karşılamanın demokrasinin bir gereği olduğu ve en önemi referans olduğuna inanmak gerektiği kanaatindeyim. İlk kez yapılan 12.Cumhurbaşkanlığı seçim sonuçları gösterdi ki halkımızın %62’sinin ortak iradesi bu sorunun barış yoluyla ve karşılıklı konuşarak halledilmesi yönünde talepleri vardır.

        Yaşanan seçim sürecinde eminim benim gibi bu olayın karşısında çok katı olarak duran ve bu sürecin nafile bir çaba olduğunu düşünen büyük bir çoğunluk HDP’nin adayı Selahattin Demirtaş’ın gerek sergilediği üslup ile gerekse yaptığı birliktelik mesajları ile dolu konuşmalardan biraz olsun etkilenerek bakış açılarını yeniden gözden geçirme gereği hissetmişlerdir.  Sayın Selahattin Demirtaş’ın seçim kampanyasında takındığı tavır, cümle kurarken seçtiği içinde toplumun büyük bir bölümündeki bölünme endişesini arttırmayan kelimler, jestler ve mimikler birçok kişide geleceğe yönelik güzel ve güçlü duygular uyanmasına neden olmuştur. Hiçbir gün bölünmeden bahsetmemiş, ayrılık ne demek buluşmak gerekir demiş, Kürt siyasi hareketinin de eleştiriye muhtaç olduğunu kabullenmiş en önemlisi bölünmenin yok olmak olacağı gerçeğini bildiğini halka anlatmıştır. Yaşanan bu gelişmeler aklı, vicdanı ve mantığı olan herkese geleceğe dair aydınlık umutlarla dolu hayaller kurma hevesi ve heyecanı vermiştir. Bu süreçte sadece değişen Selahattin Demirtaş’ın şahsi tavırları olmamış, topyekûn Kürt siyasi aktörlerinde umutla izlenen bir değişim yaşanmıştır. Değişime sıcak bakmayan Kürt siyasetinin keskin konuşan, ayrımcı söylemlerinin ve acı dilinin temsilcileri olan Hasip Kaplan, Sırrı Sakık ve Sebahat Tuncel bile bırakın konuşmayı ekranlara bile çıkmayarak bu iklime reesen de olsa destek vermişlerdir. Güneydoğuda sokak olayları hemen, hemen hiç olmamış, kimse yol kesmemiş, İstanbul da bu sürede bazı mahallerde geleneksel hake gelen belediye araçları tahrip edilmemiş hele, hele bir terörist heykeli dikme isteği ise ağızlara bile alınmamıştır.(Oysa bugünlerin en sıcak konusu malum terörist heykeli bir gecede yapılmadığına göre, bir yerlerde yapıla duruyormuş!)

              Durum böyle olunca galiba ben yanıldım ve konuya faşist duygularla bakarak adeta barışa karşı duran bir insan gibi kendimi hissetmeye başladım ve zaman kaybetmeden vicdani bir muhasebe yapmaya başladım. Bu kadar barış kokan söylem, bölmeyen ve ayrıştırmayan bir üslup karşısında kendimi bölen, ayrıştıran ve barışa muhalif biri olarak hissettim ve bunca samimi duyguların içerisinde kendimi ayazda kalmış gibi üşümüş ve yalnız olarak görmekten kendimi alamadım.

           İşte tam bu noktada kendi muhasebemi yapıp, kendimi eleştirirken seçimler biteli birkaç gün olmuştu ki adeta etrafımızı çevreleyen sevgi bulutları sağnak yağış ve şimşeklerle birden dağıldı.  Üç aya yakın bir zamandır Apo’ya özgürlük değil nerdeyse Apo adını bile anmayanlar, birden Öcalan’ın konumunu ve bulunduğu durumun devlet nezdinde netleşmesini talep etmeye başladılar. Sokaklarda ısınmak için bile ateş yakmayanlar sokakları yeniden yangın yerine çevirmeye başladılar, bölünme ve bölüşme konuşmaları adeta kaldığı yerden başladı ve iş bir eski bir teröristin heykelini dikmeye kadar varan meydan okumalara kadar uzadı.

           Tüm bunlar yaşanırken elinde bağlaması, yüzünde hiç solmayan gülümsemesi ile adeta barış güvercinleri uçuran ve Türk milletinin hassasiyetleri konusunda özen gösteren Sayın Demirtaş tek kelime dahi etme gereği duymadı ya da etti ben duymadım.

            İşte o zaman insan soruyor bu bir samimiyetsizlik midir? Yoksa içerisinde bulunduğu hareketin başkaları tarafından yürütülen eylemeleri karşısında duyulan çaresizlik ve acziyetin tezahürümümdür?

              Eğer Sayın Demirtaş üç aydır bize pompaladığı duygularda samimi değilse ve takiye yaptıysa bu durumda Takke düştü kel göründü demektir.

           Yok, eğer Sayın Demirtaş duygu ve söylemlerinde samimi ise o zaman kendi yarattıkları canavar artık onları da dinelememekte ve onlar içinde bir tehlike haline gelmektedir ve bu ilk şıktaki durumdan çok daha vahim bir durum ortaya çıkmış demektir.

          Şimdi Sayın Demirtaş ve Onun bize barışın ve kardeşliğin teminatı olarak sunanlar bize şunu söylemelidirler ;  Seçim sonrası ortaya konan bölücü söylemler ve Türk milletini tahrik eden eylemleri kabul etmiyor ve bin yıllık kardeşliğimiz ve budan önce açık olarak ortaya koyduğumuz bir ve birlikte yaşama irademizi daha gür ve güçlü olarak sahipleniyor ve bunu yüksek sesle herkese ilan ediyoruz.

           İşte bu açık bir samimiyet sınavıdır ve soru çok açık ve nettir; Bu topraklar üzerinde bir ve beraber olarak barış istiyoruz sözlerinizin arkasında mısınız? Yoksa bu sözler elinizdeki bağlamanın verdiği heyecanla söylenmiş birkaç müzik notasından mı ibarettir?

            Aksi halde korkarım ki; karşılıklı olarak bunca zamandır bizlere yaşattırılan binlerce acıyla katılaştırılan kalplerimiz tam yumuşamaya yüz tutmuşken, ortaya çıkan bu samimiyetsizlik nedeni ile kalplerimiz çok daha katı bir hal alarak karşımıza dikilecektir ki bu da acılarımızı arttırmaktan başka hiçbir sonuç ortaya çıkarmayacaktır.