Özal ve Erdoğan Farkı

Özal ve Erdoğan Farkı

Ne kadar köşe yazısı okuduysam..

    Ne kadar köşe yazısı okuduysam, Özal´lı yıllarla bugünü kıyaslayan bir yazıya henüz rastlamadım. Aslında "Türkler geçmişi çabuk unutur" eleştiri-tespitinin de ne kadar haklı olduğuna kanaat getirdim.

    Gençliğimde, ateşli bir şekilde araştırma yapan ve İnönü dönemlerini Özal ile kıyaslayan yazıları aşkla okurdum. Şimdi o yazarlar, eski tadı vermiyor. Bakınız bugünün seçimlere itiraz eden AK Parti´si ile geçmişin benzer şartlardayken itiraz etmemesi arasında nasıl bir bağ bulunuyor...

    Tarih: Nisan 1987... Süleyman Demirel, meydanda konuşma yapıyor. 1980 Darbesi sonrası alınan kararla siyaset yapmaları yasaklanan Necmettin Erbakan, Alparslan Türkeş, Erdal İnönü, Süleyman Demirel ve Bülent Ecevit, 10 yıl sürecek ´susma´ cezalarını tamamlamaya çalışıyor ancak Demirel ile birlikte bu duvar yıkılıyor. Ardından Erbakan, İnönü ve Ecevit´e de halk, meydanlarda büyük bir teveccüh gösteriyor. Konuşma yasağı ihlalleri mahkemelere düşse de liderler, bu yasaklara elbirliğiyle direnç gösteriyor. Özal ise gelişmeleri yakından takip ediyor.

    Bu sırada ise Turgut Özal, parti içindeki karışıklıktan çok rahatsız oluyor. Çünkü Demirel´in topladığı kalabalıklar sonrası ANAP içerisinde "Yasaklar kalksın!" sesleri daha fazla çıkmaya başlıyor. Dikkat ettiniz mi? ANAP içinden birileri, Genel Başkanları Özal´ın belki de siyasi kariyerini etkileyebilecek bir karar konusunda yüksek sesle konuşabiliyor. Yine dikkatinizi çekerim ki yıl 1987... Yani bundan tam 32 yıl önce...

   Durumun farkında olan ve Özal´a yakınlığıyla bilinen bir isim var o dönemde... Ta, Özal´ın ANAP´ı kurmaya başladığı Sarıyer´deki eski evde Adnan Kahveci ile birlikte onun yanında yer almış bir isim: Bedrettin Dalan... O dönem İstanbul Belediye Başkanı olan Bedrettin Dalan, Başbakan Turgut Özal´a yasakların kalkmasına yönelik bir referanduma gitmeme ancak bu hakkı da Meclis´te yapılacak bir oylamayla kolayca verme çağrısı yapmış. Yani bugün için düşünebiliyor musunuz: İBB Başkanı Mevlüt Uysal, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile konuşurken, ona akıl verecek? Ben düşünemiyorum da sizi bilmem...

   Kendisi anlatıyor Dalan ve şöyle diyor Özal´a:

  "Abi bu Referandumu lütfen yapma... Meclis´i yarın zaten topluyorsun, çık bu yasaklıların hakkını Meclis´te ver. Hem çok demokratik bir yaklaşım olur"

  Yine Dalan´ın anlattığına göre Özal, skandal sayılabilecek bir yanıt veriyor Dalan´a ve şunu söylüyor:

   "Bedri, hiç ısrar etme ya... Halkın vermediğini ben kimseye vermem"

   Bedrettin Dalan gibi düşünenlerden birisi de yine Özal´ın yanında olan ve ANAP´ın kurucusu olan Mesut Yılmaz...

   Şöyle anlatıyor Mesut Yılmaz da: "Sayın Özal bizi, 40 kişiden oluşan MKYK´yı Meclis´te topladı ve her birimize fikrini sordu. Hatırlayabildiğim kadarıyla MKYK´nın 3´te 2´si referanduma karşıydı. Yasakların Meclis´te bir Anayasa değişikliğiyle kaldırılması taraftarıydı."

  Düşünebiliyor musunuz? Referanduma gitmek isteyen bir Parti Genel Başkanı ve ona karşı direnen MKYK Üyeleri... O gün ANAP´ta olanları bugün AK Parti için düşünmek mümkün mü? Sonra ne oluyor peki? Özal, referandum kararı isteyen MKYK üyelerinden yana tavır sergiliyor ve MKYK´dan ´azınlığın´ isteği çıkıyor: Referandum kararı alınıyor. Peki, hatırlayanlar olacaktır, Mesut Yılmaz´ın Özal Cumhurbaşkanı olduktan sonra çok sevilmesine ve istenmesine rağmen, yerine Akbulut´un getirilmesinin altında ne yatıyor? Sizce Rahmetli Özal, o günlerden kalan bir refleksle Mesut Yılmaz´ı ve referandum ısrarındaki muhalefetini unutmamış olamaz mı? Peki, sadece bu tutumuyla bile Özal´dan bugün neden ders çıkarılmıyor? Neden Özal´ın yanlışları Sayın Erdoğan tarafından âdeta kopyalanmış?

   Peki, tersi, Özal´ın doğruları neden bugün Erdoğan tarafından örnek alınmıyor? Neydi doğrusu Özal´ın anlatayım:

   Hemen araya bir Demirel alıntısı ve itirafı alalım mı? Şöyle diyor Demirel, yıllar sonra:

  "Eğer siyasi yaşamlarımız Meclis´te kaldırılsaydı, biz siyasi arenaya dönemezdik"

  Parantezi kapatıp, Özal´ın doğrusunu anlatalım ve bir ekleme de yapalım: Özal, tıpkı bugün Sayın Erdoğan´ın yaptığı gibi aslında halkı da arkasına alarak, siyasi gücünü Süpermen seviyesine çıkartmak istiyor. Çünkü Referandum´dan galip çıkması demek, artık 30 yıl boyunca sürecek bir ANAP iktidarı ve hatta yasaklardan dolayı da diktatörlüğü anlamına geliyor. Özal´ın bu planının da bir yansımasını günümüzde görmek mümkün...

   Devam...

  Referandum oluyor. Halk, üzerinde "No No No" yazılı tişörtlerle meydanlarda gördüğü ANAP´lılara direnç gösteriyor. Referandum´da yüzde 50.16 ile Evet çıkıyor. Hayır diyenler ile Evet diyenlerin arasındaki fark kaç peki, biliyor musunuz? Sadece 75 bin 66... Rakamların ihtişamına bakın: Yüzde 95 ile halkın katılım sağladığı sandıklardan 11 milyon 711 bin 461 oy Evet, 11 milyon 636 bin 395 oy ise Hayır çıkıyor. Size de bu rakamlar bir şeyi hatırlattı mı? Bugünün İstanbul seçim sonuçları gibi değil mi?

   ANAP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Keçeciler, seçim gecesi sonuçlar belli olmadan Turgut Özal´ı arıyor ve şunları söylüyor:

  "Efendim, rakamlar aşağı yukarı belli oldu, gerideyiz ancak elimizde güçlü bulgular var, eğer itiraz edersek, sandıktan Hayır çıkartabiliriz" diyor.

  Şimdi dikkat:

  Güneş Taner´in kendi ifadesine göre Özal, Keçeciler´in teklifine önce sessiz kalarak destek veriyor ancak ardından Güneş Taner´e aratarak, yetki bekleyen Keçeciler´den itirazı geri almasını istiyor. Neden peki? Buraya dikkat: Rahmetli Özal, referanduma itiraz etmeyerek, bir sonraki gelecek Genel Seçimler´den galip çıkmak istiyor.

  Şimdi bugün Sayın Hüseyin Çelik başta olmak üzere İstanbul seçimleriyle ilgili ´şahin´ açıklamalar yapanlar, geçmişte Özal´ın düşündüğü bu doğru fikri neden benimsemiyor? Neden her basın toplantısı sonrası CHP´li İmamoğlu, gelecek Genel Seçimler´de Cumhurbaşkanı olmaya bir adım daha yaklaşıyor?

   Son olarak, Rahmetli Özal, kaybettiği referandum sonrası basın toplantısında ne diyor biliyor musunuz? Şöyle diyor:

   "Bugün yeniden seçim yapılsa, Hayır oylarının daha fazla çıkacağını söylerim. Zaten iptal edilen oyların çoğu da Hayır oylarıdır. Bunları da biliyorum ama artık kimsenin ses çıkaracak hali kalmamıştır. Birçok konuşmamda da ifade ettim: Bizim o eski liderlerin bize rakip olmasından hiçbir şekilde endişemiz yoktur."

   Sizce o gün Özal´ın bu meydan okuması ve "Rakip olmasından endişemiz yok" demesi, neden Sayın Erdoğan tarafından dillendirilmiyor? Ortada yoksa bir ´endişe´ mi bulunuyor?

  Bakınız, o endişesi olmayan Turgut Özal, 1983 yılında 211 olan milletvekili sayısını 1987´de 292´ye yükseltiyor.

  Peki, sizce bu sandık karmaşası ardından 2018´de 317 milletvekili çıkartmış bir AK Parti´yi 2023´teki seçimlerde kaç milletvekili bekliyor?

Ferdi Güngör / İstanbul