ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ

ÖLÜ OZANLAR DERNEĞİ

Sinema hiçbir şeyi değiştirmez;

    Sinema hiçbir şeyi değiştirmez; ama insanların bir çok şeyi anlamalarını sağlar. Dünyayı değiştirecek olan şey filmler değil, o filmleri izleyen insanlardır.?Krzysztof Kieslowski
Çok uzun zaman önce izlediğim bir filmdi, ?Ölü Ozanlar Derneği? tekrar izleme şansına sahip oldum. Ölü Ozanlar Derneği filmi Willams´ın unutulmaz filmlerinden.
N.H. Kleinbaum´un romanından derlenen film; kalıplaşmış yapıyı, düşüncenin sığlığını ele alıyor. Özellikle öğretmenlerin, öğrencilerinin yaşamlarında, sıkıntılarla ve engellerle baş edebilme konusunda belirleyici ve önemli bir unsur olduklarını sanırım çoğumuz biliyoruz. Kendileri de bazen sisteme uymak zorunda kalsalarda, değiştirebildikleri, yenileyebildikleri beyinler gelecek için birer umut ve toplumun gelişmesine vesile olacaktır.
Filmin repliklerinden bir kısım:
?Pitts: ?Henüz vaktin varken tomurcukları topla.
Zaman hala uçup gidiyor.
Ve bugün gülümseyen bu çiçek,
yarın ölüyor olabilir.?
Keating: Sağ olun, Bay Pitts.
?Henüz vakit varken tomurcukları topla.? Bu duygunun Latince ifadesi, Carpe Diem. Ne demek olduğunu bilen var mı?
Meeks: Yaşadığın günü kavra.
Aptalca hayaller peşinde koşmayan bir kalp gösterin, ben de size mutlu bir insan göstereyim.
Keating: Yaşadığın günü kavra!
Henüz vakit varken tomurcukları topla. Yazar bunu neden yazmış?
Öğrenci: Acelesi var.
Keating: Bilemediniz. Ama önemli olan yarışmaktı. Çünkü hepimiz solucan yemi olacağız, arkadaşlar! Buna ister inanın, ister inanmayın, her birimiz bir gün nefes almayı kesecek ve öleceğiz. Şimdi öne doğru bir adım atın. Ve geçmişten gelen bu yüzleri biraz inceleyin. Onlara daha önce ciddi olarak bakmadınız. Sizden pek farklı değiller. Aynı saç modeli. Tıpkı sizler gibi hormonlara sahipler. Sizler gibi yenilmez hissediyorlar!
Dünya onlar için bir istiridye. Çok büyük şeyler başaracaklarına inanıyorlar. Sizler gibi gözleri umutla dolu. Peki yapabileceklerini yapmak için yaşamaya acaba çok geç mi başladılar? Çünkü bu oğlanlar artık çiçeklere gübre oldu. Ama eğer dikkatle dinlerseniz size fısıldadıklarını duyarsınız. Yaklaşın. Dinleyin! Duyuyor musunuz? Carpe? Carpe? Carpe Diem? Yaşadığınız günü kavrayın, çocuklar. Hayatınızı olağandışı yapın!
Neil: Eğer biz gölgeler haddimizi aşmışsak, her şeyin tatlıya bağlandığını düşünün. Aslında bu görüntüler oluşurken, siz kazara burada bulundunuz. Bu zayıf ve garip tema, bir rüyadan başka bir şey olamaz. Baylar, hemen üzülmeyin. Siz affederseniz, her şeyi düzeltiriz.
Çünkü ben dürüst Puck´ım. Ve haksız yere şanslıyım. Şimdi ejderin dilini kazıyacak her şeyi tatlıya bağlayacağız. Aksi halde, Puck´a yalancı deyin. O yüzden hepinize iyi geceler. Bana elinizi verin dost olalım. Ve Robin her şeyi tatlıya bağlasın.? Katı kuralların, katı eğitmenlerin, çocuklara hiç bir şey katmadığını ve gelecek düşlerini de ellerinden aldığını biliyoruz..
Oysa; bay Keating, öğrencilerine, kendi duvarlarını aşmalarını, kendi kabuklarını kırmalarını sağlar. Onlara, özgürleşmenin dıştan değil içten dışa doğru olduğunu öğretir.
Hayatın bütününe baktığımız zaman George Charlin´in de söylediği gibi;
?Hükümetler, eleştirisel düşünebilme kapasitesi olan bir nüfus istemezler.
Onlar yalnızca makineyi çalıştırabilecek kadar, zeki ve içinde bulundukları durumu kabul edecek kadar aptal olan itaatkar işçiler isterler.?
Ne olursa olsun, insan yaşamı değerlidir ve öncelikler konusunda topyekun bir hesaplaşmaya ihtiyacımız var. Bireysel olarak ışığımızı korumamız gerekiyor. Olanı doğru değerlendirmek karamsarlık olmadığı gibi, iyi olanı korumak ve umut da hayalperestlik değildir. Olanı tüm yalınlığı ile görmek ve anlamak, iyi bir kalbi ve umudu korur. Eğer iyi kalbi, umudu ve her şeyden önemlisi şefkati ve cömertliği koruyamazsak acı çekenlerden olacağız.
İnsanlığın başına gelen kötü olayların en önemli iki sebebi var, ?Açgözlülük ve kibir.? Bunlar ise, neyin eğri, neyin doğru olduğunu ayıramayan bir cehaletten besleniyor. Kendimizi ve aklımızı cömertlik ve şefkat ile koruyalım. Merak etmeyelim, bu karanlık inanılmaz bir aydınlığa gebe. Kalbimizi ve aklımızı arındırmayı sürdürelim. Sadece eleştirmeyelim, sürekli yakınmayı bırakalım. Ya kabul edelim ya da eyleme geçelim. Tüketime kanmayıp, sadece doğru değerleri satın alalım. Maddeye değil, deneyime ve içsel ilerlemeye yatırım yapalım.
Kötülükle, mülkiyet aşkıyla, hırslarla, egolarla yaşam huzurlu bir dinginlik vermiyor insana ! Yaşamak için gözlemlemek, gözlemlerken yenilenmek, yenilenirken ilerlemek gerekir, ancak o zaman ön yargılarımızdan arınabiliriz. Arınan insan özgür insandır, özgür insan kendini yeniler, vicdanının sesine kulak verir. Kaldı ki özgürlük kendini bilmektir, farkındalıktır, onurlu yaşamaktır.
Ön yargıdan, inat ve kibirden uzak, evrensel değerlerin kendine yer bulduğu akıllı insan bahçesidir. Arkasından koştuğumuz bir yudum yaşam? Belki de her daim gerisinde kaldığımız şey?
Oysa;
Bilince, bakışa ve suskunluğa, bir tek yürek ve vicdan yeter.
Kaldı ki bu dünya herkes için.
Mesele bu kadar açık ve net?

Olcay Kasımoğlu