MANTAR AMCA

MANTAR AMCA

Değerli okurlarım...

     Değerli okurlarım, ben yazılarımı genelde etkilendiğim konular üzerine yazarım. Ayrıca özel yanlarını gördüğüm kişi ve kurumlar da yazılarıma konu olmuştur. Fakat bu kez yazımın konusu bir arkadaşımın serzenişi ve bu konuda bir yazı kaleme almamı istemesinden oluştu. Bazen insanlar çaresiz kalırlar, bir şey yapmak isterler ama güçleri yetmez. Konuşmak isterler ama dilleri dönmez. Yazmak isterler ama elleri parmakları çalışmaz vs. vs. bu tür sıkıntılar sürüp gider. İşte tam da o anda size bir görev düşer. O insanın beyni olur, O´nun yerine düşünürsünüz. O insanın dili olur, O´nun yerine konuşursunuz. O insanın eli olur, O´nun yerine yazarsınız. Şu anda ben de tam bunu yapmaktayım. O arkadaşımın duygu ve düşüncelerini kısa geçtiği özeti sizlerle paylaşmak ve o arkadaşımı bir nebze de olsa rahatlatmak istiyorum.
    Önce bazı kavramları anlamak ya da bilmekte yarar vardır. Gerçi bu kavramı bilmeyen var mı, bilmem ama yine de kendi penceremden bakıp ta gördüğüm gibi açıklamak istiyorum. Hani yazımın başlığında bir akrabalık teriminden bahsetmiştim, Amca! İşte bir aile içerisinde yaşanan amca yeğen ilişkilerinin etkilendiği durumu anlatacağım. Resmi olarak sosyolojik açıdan incelediğimizde AMCA sözcüğü babanın büyük ya da küçük erkek kardeşlerinden herhangi birisini ifade eder. Bu arada sanırım en çok amca bende olsa gerek. Tam tamına sekiz kardeşten birisinin oğluyum ve yedi tane amcam var. Bunlardan babam dahil dört tanesi şu anda hayatta değil. Diğer dört amcam hayattalar. Ben aile içerisinde biraz nazlı yetiştirilen ve çok taviz verilen bir çocuk olarak yetiştim. Çünkü rahmetli babam ve annemin yaptıkları çocuklar yaşamayıp ölürlermiş. Bu nedenle de ben doğarken adımı Yaşar koymuşlar. Tabi ki burada anlatmak istediğim benim hayatım değil ama kendimden örnekle diğer konuya geçmek istedim.
    Çocukluğum ve gençliğimde amcalardan ve tüm aile üyeleri tarafından gayet ilgili yetiştirildim. Hemen hemen hiç yokluk çekmedim. Hani derler ya; ?´bir eli yağda bir balda´´ diye, tam da o misal amcalarımdan hep iyilik ve yardım gördüm. Arada ufak tefek kesintiler olsa da geneli etkilemedi. Hele hele İstanbul´a geldiğimiz 1988 yılını hiç unutamam. Rahmetli Şemsettin amcam, kurmaya çalıştığımız evimizde her ne eksikse gecenin karanlığında kendi evinden o eksiğimizi tamamlamak için çırpınır dururdu. Hatta hiç unutamam komşularımız fark etmesin diye tam iki-üç kilometre mesafeli evinden el arabasıyla kömür bile taşımıştı bize. Evinin fazla perdelerini ve halılarını bile vermişti. Bunları neden anlatıyorum? Bizim Anadolu kültüründe, ?´amca baba yarısıdır´´ diye bir söz vardır. Biz o süreçte tam da onu yaşadık. Babamızın olmadığı yerde bir baba gibi sahiplendi bizleri. Eşi olan yengem de adeta annemizi aratmadı bize. O´nun dışında diğerlerinden de hep yardım ve iyilik gördük. Sadece bir örnekle kendi bölümümü bitirmek istiyorum. Çünkü konu ben ve amcalarım değil. Ancak şimdi anlatacaklarımı dinlediğinizde kıyaslama ve yargılama şansı bulacaksınız.
    Şimdi gelelim o arkadaşımın anlattıklarından çıkaracaklarımıza. Bir amca düşünün ki tam bir asalak. Hatta virüs diyebileceğiniz bir tür. İki babasız yeğeninin olduğu ve bunların babalarını yakın bir süreçte kaybettiler. Biraz varlıklı sayılırlar diyebiliriz. Hani yine önemli bir tabir vardır ya. Yoksulun kimsesi olmaz, sahibi bulunmaz. Yardıma muhtaç olduğundan kimse sahiplenmez ve tanımaz. Şans bu ya bir bakmışsınız o sahipsiz kişiye bir milli piyango ya da talih oyunundan bir miktar varlık gelir. O sahipsiz insanın olmayan tüm akrabaları ortaya çıkar ve hissedar olmaya çalışırlar. Hele bir de miras kalmışsa, varislerin listesi İstanbul´dan Ardahan´a yol olur. İşte burada da tam bu misal bir durum ortaya çıkmış. Adamın abisi öldükten sonra eşi ve çocukları kalır hayatta. Ama bir de mantar gibi bir amca türer ortada. Çocuklara aman vermez. Her dakika tepelerinde neleri var neleri yok kendine çekmek ister mıknatıs gibi. Gerçi anneleri okumuş yazmış, görmüş geçirmiş bir kadın, bir devlet memuru, bir öğretmen ama mantar amcayla uğraşmak öyle kolay olmuyor. Hatta çocuklar da mektep medrese görmüş derler ya, tam o misal eğitimli akıllı çocuklar ama bunların aklı da amcanın fendini yenmeye yetmiyor. Amca olmuş bir virüs, girmiş damarlarına dolaşıp duruyor bütün vücutlarında. Kangren olmuş bir bacak gibi, ya da çürümeye yüz tutmuş bir uzuv gibi çocukları kemirip durmaktadır. Çocukların alması gerekenleri ve haklarını koruması gerekirken onların haklarını nasıl gasp ederim onun hesabını yapıyor Mantar Amca.
    Yahu be kardeşim, değerli Mantar Amca düş artık bu çocukların bu ailenin yakasından da babasız hayatlarında bari rahat etsin gariplerim. Sen iyi ol ki bu çocuklar da seni sevsinler, sana saygı duysunlar. Bir insan kendi değerini ancak kendi düşürür ya da yüceltir. Sen kendini değerli kılmazsan kimse senin değerini yukarı çekmez. Hatta ayaklar altına alır, ezer dururlar. Bilmem duygularına tercüman olabildim mi? Hayat güzel, virüssüz ve mutlu yaşamak için neden aramayın. Mutluluk, tamamen sizin elinizde! Bazen de bazı şeyleri yok saymak gerektiğini bilmemiz gerekir. Yakınında olan şeyleri yok saymanın veya görmezden gelmenin zor olduğunu biliyorum ama yine de şartlarımızı bu duruma göre ayarlamamız gerektiğini düşünüyorum. Her konuda kesin tavırlı ve kararlı olmanın yararlı olacağını bilmemizde yarar vardır. Koyacağınız net tavırlar sizi hayata daha sıkı bağlayacaktır. Umarım bu yeni yetişmiş Mantar Amca´dan kısa sürede kurtulursunuz.
    Lütfen ama lütfen insanlar artık başkalarının sırtından geçinmeye çalışmasınlar. Emek etsinler. Çaba harcasınlar. Kendi emeklerinizle kazandığınızı yemek varken gözünüzü başkasının cebine, eline ya da malına dikmenin ne anlamı var? Emek en yüce değerdir. Emek harca, rahat et, mutlu ol.
 
Yaşar GELER