www.cildirgoyce.com

İNSAN İNSANLA YAŞAR

İNSAN İNSANLA YAŞAR

Zamanın şahitliğinde/ Türkülerin ateşini ...

    Zamanın şahitliğinde/ Türkülerin ateşini kurutanlar/ Kökünden sökemezsiniz umudu?
Adalet, inanca göre değildir. İnsanın mutluluğu ?sevgi, umut,merhamet ve vicdan? duygularıyla beslenir.
    Daha güzel bir dünya ve dingin bir mutluluk için; öğreti ve baskıya dayalı inanç ve değerler yerine ?açık, anlaşılır, vicdani? değerleri yaşatmak ve geliştirmek hedefimiz olmalı.
Öz saygısı ve iç barışı olan insanlar, mutluluğu tek bir şeyin varlığına bağlamazlar. Çünkü, hedeflerimiz, amaçlarımız, yaşamı anlamlandırma şeklimiz bizi harekete geçiren güçlerdir.
Bu güçlerin mihenk taşlarından biri, insana duran siyasettir.Siyaset, doğru içselleştirildiğinde, her şeyi olduğu gibi devam ettirmek için değil ?olması gerekenleri? gerçekleştirebilmek için yapılır.
  Hırslardan,egolardan arınmış, bilim ve sanatın eşliğinde insana duran, birleştiren,ayrıştırmayan,nefreti körüklemeyen; aydınlanmanın ışığında güven ortamı oluşturup, herkesi; yaşadığı topluma ait olma duygusuyla harmanlayan, cahilin cehaletine terk etmeyen bir siyaset anlayışı olmalı?
Ve aydınlanmış insan;
    İdollere değil, evrensel değerlere sıkı sarılıp, putlaştırılmış inanç ve değerler yerine açık, basit, anlaşılır vicdani değerleri yaşatıp büyütmeli.
Bugün her şey nasıl varsa, dünde vardı, yarınlarda da evrimsel olarak var olacak.
Önemli olan duyu organlarının algılayamadığı nesnel gerçeklikleri yok saymamak ve ruhumuzu, gönlümüzü, zihnimizi; eşgüdümlü-koordineli çalıştırmak; sezgilerimize ve sağduyuya önem vererek, her canlının yaşam hakkına kayıtsız, şartsız saygı duymak.
İnsan,yaşadığı toplumun bir parçası olduğunu içselleştirdiği zaman, algılarda değişiyor.
Dönüp bakıyorum, çevremde ki insanların yaşam manifesto´suna. O kadar çok, ruhu aç insan görüyorum ki, içim acıyor. Oyun içinde oyunlar, kişisel hırslar, bir tiranlık almış başını gidiyor. Bize nasıl bir geleceğin hazırlandığını görmemek için, aklın kör olması lazım. Ortada, fokur fokur kaynayan bir kazan var. Başını uzatıp içine baktığında o kadar çok şey birbirine karışmış ve o kadar çok şey beraber kaynıyor ki,şaşırıp kalıyorsun.
Doğu´da, Güneydoğu´da, Balkanlar´da, Kuzey´de sarsıntılar birbirini izliyor.
İ   nsanlar, Görsel medyadan olsun, kendi yaşadıkları ortamlarda olsun; ölümleri, kıyımları, sefaleti, haksızlığı, kıyımı,zulmü kanıksamış bir şekilde izliyor. Kafalar barut fıçısı, eller, insan zulmünü alkışlıyor. Nefret,öfke,kin rekor kırıyor. Direnen, didinip uğraşanlar, haklıdan yana tavır alanlar, hızla soyu tükenen bir kavim haline gelmeye başladı. .
    Ülkemde, geçmişin hesaplaşması yaşanıyor. Sizden,bizden olanlar öylesine kutuplaşmışlar ki, insan olan ürküyor, insan olan ürperiyor. Önceden küçük çocukların, kavgalarında ?Benim babam ,senin babanı döver ? söylemi vardı. Şimdi ise, bizimkiler,sizinkileri döver. Bize haksızlık yapıldı, acı çektirildi. Aynısını bizde yapacağız,yapıyoruz söylemleri sınır tanımıyor. O zaman ne farkımız kaldı Allah aşkına ?
Yaşadıklarım ve şahit olduklarımın bir çetelesini çıkarıyorum.
Mevcut iktidardan önce, kadınların baş örtüleri, çalışma hayatına engel olarak gösterildi. Hiç bir zaman onaylamadığım bir uygulamaydı. Bunun yanında, siyasetin en önemli söylemlerini işgal etti. Oysa, kişisel tercihler, başka bir canlının yaşam hakkını elinden almadığı sürece,ortak akılla bir çözüm yolu muhakkak bulunurdu.. Yeter ki, kötü amaçlı ve taraflı kullanılmasın. Gerçek aydın ve aydınlanmış insanların, bu konuda taraflı ve yanlı davrandıklarını düşünmedim. Sözüm hep yarı aydınlara ve dibine ışık veremeyen sözde cumhuriyetçiler-eydi. Hayatım boyunca en kızdığım şeylerden biride buydu. Laikliğin gerçek anlamına, laik davranmayan sözde demokratlar. Bunca boşluğun, çatlağın en önemli sebeplerinden biride bu insanların tutum ve davranışlarının, insanların bilinç altı zaaflarını tetiklemesine zemin oluşturmasıydı. Bunun yanında; şuna kalben inanıyorum ki, kadınlara seçme ve seçilme hakkı veren Mustafa Kemal Atatürk uzun yaşasaydı,kadının baş örtülü çalışması için gerekli düzenlemeyi de yapacaktı.Siyasete malzeme yapmadan, insanların duygularını sömürmeden, kullanmadan.Kullanmak isteyenlere de müsaade edecek politik çıkar bırakmadan.
Bunun yanında; insanların etnik kökeninden dolayı aşağılanması, kendi ana dilinde konuşulmasının suç sayıldığı dönemlerden geçtik. Buna bizzat şahit olanlardanım. Kürtçe kaset dinlediği için, kürtçe konuştuğu için, alevi olduğunu söylediği için insanlar, insan kardeşleri tarafından aşağılandı, yasak gördü.
Çalıştıkları iş yerlerinde, ibadetlerini gerçekleştirecekleri alan yaratılmadı. Askeri kurumlara,baş örtülü kadınlar alınmadı. Bütün bunlar, gözlerimizin önünde oldu.
Bütün bu olup bitenlerin önüne geçmek için, daha bilinçli olmamız gerekirmiş. Zemin, gözümüzün önünde kayıp giderken, daha sorumlu, kararlı, yapıcı olmak varmış. Bütün her şeyi biz hazırladık aslında. Yanyana gelmemiz zorunluluk haline geldiği zamanlarda bile ayrıldık, ayrıştık.
Kızlarımız,oğullarımız hayat arkadaşlarını seçerken nereli olduklarına takıldık. Bunu da,farklı kültürlerden faydalanmak adına değil, biz daha iyi ve üstünüz duygusuyla yaptık. Yalan mı, soruyorum,o kadar çok yaptık ki, bıktırdık, yıldırdık. Kadınları, kıyafetleriyle değerlendiren sistemin ve insan algısının karşısında durmadığımız sürece, bu sefalet sürdü, sürmeyede devam ediyor. . Kapalıyı dindar, açığı, dinsiz ilan eden bir düşüncenin,insana dair nasıl bir güzelliği olabilir ? Sadece, kendi işleri için çalışan, yaşadığı dünyaya hiç bir özveride bulunmayan, bunun yanında zarar da vermeyen bir insanın ?Zararsız? olması ?Yararsız´ ?yaşaması iyi olabilir mi ?Bence iyi olmanın da bir bilinci olmalı. Bir başkasının canı yandığında sesi çıkmıyorsa, konuşulması gerektiği yerde susuyorsa, tamda o noktada insan olma sorumluluğuna sahip çıkmıyorsa, bunun neresi iyi olabilir? İyi olmanın da bir onuru olmalı.
Kolaycılığa sığındığımız, biri bizim yerimize yapar, söylenmesi gerekeni söyler diye hep seyirci koltuklarını işgal ettik.
Kaybedilenler geri gelemeyecek artık. Peki ya şimdi ! Şu an yaşananların ne farkı var, geçmişten ? Şimdi yaşananlarda, dünün devamı değilmi ? Sadece isimler,dekorlar ve neden,niçinler farklı görünüyor. Oysa sahnede yine insan, yine ego ve hırslar var.
Cumhuriyet´in ve laik-lığın ne olduğunu içselleştirmemiş insanların elinde bir o yana bir bu yana saçıldık,dağıldık, acı çektik. Ya sonra ,sonrası, bırakılan boşluklar, başka şeylerle dolmaya başladı. Şimdi de, ülkemde başka bir hava esiyor ?bizi yapılanların öcünü aldık,almaya da devam edeceğiz? deniliyor. İşte burada, insan aklı ve sağduyusu devreye giriyor. Ne farkınız var söylesenize, şimdi sizler aynı şeyi yapmak istiyorsunuz. Bunu o kadar çok duyuyorum ki, şahit oluyorum ki,inanın çok üzülüyorum. Biri, birilerinin yaptığı yanlışların üzerine, yeni yanlışları ekleyerek, çocuklarımızın geleceğine kıyıyoruz.. Çok acı çektik, gördük bir çok şeyin iç yüzünü. İnsan insanla şifa bulur, insan insanla yaşar. Namuslu ve vicdanlı olmak sadece kendi yaralı parmağına işemekle olmaz. İnsanın en büyük korkusu, başkasına vereceği zarar olmalı. Mazlumdan yana olmak, onun yanlışını, hatta günahını görmemize engel olmamalı.Yok etmek kolaydır, iktidarlar, kolay yolu seçerler.
Acıyı, kanı,gözyaşı o kadar çok işledim ki yazılarımda,şiirlerimde ve nedenlerini,niçinlerini sorguladım ki, barışın; kanla, kinle, boş avuntu ve söylemlerle gelmeyeceğini ,sağduyusu olan herkes gibi, bende biliyorum. Kirli savaşlara, dökülen kanlara bahaneler yaratmak, hiç bir şeyin üzerini örtmüyor. Ne çok çelişki ve ne çok acı,kan, kin, nefret ve öfke görüyorum.

Oysa, iç bütünlüğe sahip insanlar neye inandıklarını, ne hissettiklerini ve ne istediklerini bilir. Herkese, adalet anlayışıyla ve sahip oldukları içsel berraklık ve gücün bir yansıması ile, sürü bilincine hizmet etmeden bakarlar, ayrıştıran ve kıran olmazlar.
Bu yüzden, kainatın efendisi, ?Önce refik, sonra tarik´ demişlerdir. Önce yoldaş, sonra yol. Yol ve yoldaşlık, ancak, herkesin yaşam hakkına saygı duyduğumuzda anlam ifade eder.
Ne düne ait yanlışları görmemezlikten gelme gibi bir vicdanım, nede bugünü görmemezlikten gelme gibi bir vicdanın sahibi oldum.
Bu ülkede hepsi denendi ve deneyimlediklerimize baktığımızda, yeni bir bakış açısı ve farkındalık yaratmak aslında hiç de zor değil. Yeter ki insan yaşamına ve birlikte yaşamaya niyetli olalım. Bizi başkaları yönetmesin, kendi kişisel çıkarlarımız için küçülmeyelim, kin ve nefret duygularıyla insan olunmuyor. Kimse kimsenin yerine cennete yada cehenneme gitmiyor. Kimse,kimsenin yerine soluğunda ki nefesi taşımıyor. Herkes kendi ateşini kendi taşıyor. Korku kültürünün oluştuğu, ölümlerin kanıksandığı ve yanlışların mubah olduğu yerde, adaletin hükmü olmaz.Yaşananların ihaleside yok, gördük işte, sizler bizler denilenler, toplansak bir araya, yaşanan acıları ve gidenleri geri getirebilir miyiz?