www.cildirgoyce.com

KÜLTÜR MÜ YAYALIM? PARA MI SAYALIM?

KÜLTÜR MÜ YAYALIM?  PARA MI SAYALIM?

Yeşilçam´ın önemli klasiklerinden...

     Yeşilçam´ın önemli klasiklerinden Ömer Lütfü Akad´ın yönettiği başrollerini Kadir İnanır, Hülya Koçyiğit, Merhum Ali Şen ve Aliye Rona´nın oynadığı GELİN adlı filim çok önemli toplumsal ve bireysel mesajları bünyesinde barındırmaktadır. Bu filmde kısaca yeni evlenen Kadir İnanır ve Hülya Koçyiğit´in çocukları olur çocuk büyüdükçe sağlık sorunları ortaya çıkar ve çocuğun kalbinde delik olduğu anlaşılır. Bu arada aile köyden şehre göçer burada bir bakkal açarlar evvela bakkal işletmeyi öğrenmeye çalışan aile daha sonra bakkalı büyütme telaşına düşerler. Bu arada kalbi delik olan çocuğun sağlık sorunları gün geçtikçe artar ve acil müdahale edilmesi gerekmektedir ancak aile büyükleri sürekli bakkaldaki işleri büyütmeye çalıştığı için sürekli tedavi işini erteler. Annesi deliler gibi çırpınır derdini anlatmaya ancak herkesin gözünü para bürümüştür varsa bakkal yoksa bakkal der dururlar. Bir süre sonra bakkalcılık da yetmez marketçi olurlar ve hasta çocuk bu hengâme arasında hayatını kaybeder. Ana yüreği bu duruma dayanmaz aklını yitirir ve marketi ateşe verir.

     Niye anlattım bu filmi derseniz bu film toplumsal bir yarayı büyük bir dramı anlatmaktadır nedir bu dram kişisel ihtiraslar ve maddiyat sevdası artık maddiyata tapınan esir insanlar yaratma boyutuna ulaşmaktadır. Bu duyguların esiri olan insanlar gerçek yaradılış gayelerini ve bir yürek taşıdıklarını unutmakta maddiyatı her şeyin önüne koymaktadırlar. İşte bu toplumsal yara gün geçtikçe büyümekte ve toplumsal bir sorun haline gelmektedir. Çok daha mühim ve ivedi çözüm bekleyen insani sorunlarımızın yerine maddiyat peşinden koşmayı ilerlemek ve gelişmek zannetmek gibi bir yanlışın içerisinde olan insanlık gün geçtikçe kan kaybetmektedir. 

      Köylerinden göçen insanlarımız büyük şehirlerde hayat mücadelesinde oradan, oraya savrulurken örf adet ve geleneklerinden sürekli uzaklaşırken toplum manevi değerlerinden kopma noktasına gelmektedir. İşte tam bu noktada sivil toplum örgütleri devreye girerek giderek kaybolan kültürümüz, maneviyatımız ve değerlerimizi yeniden hatırlama ve yaşatma adına mücadele etmekte gayesi ile kurulurlar ve çaba gösterirler. Hem bu nesli hem de gelecek nesilleri insanlık için olmazsa, olmaz manevi değerlerden haberdar etmektir asıl gaye. İnsanlığın en mühim ve en acil sorunu unutmak üzere olduğu kültürleri ve insani değerleridir. İşte Sivil Toplum Örgütleri bu bağlamda çok hayati bir rol üstlenmekte ve belki de en önemli hizmeti yürütmektedir.

      Ancak çağımızın hastalığı maddiyat bağımlılığı son zamanlarda bu kurumlara da sıçramakta ve Dernekler de paranın prangasını ayaklarına geçirmektedirler. Kültürümüz can çekişirken Dernekler önce bir yerimiz olsun hele ya da kiramızı ödeyelim demekte daha sonra kasamızda paramız olsun, sonra bir şubemiz olsun diye çabalamakta işte zamanla kuruluş gayesi olan kültür ve maneviyata hizmeti ortadan kaldırmakta güç ve paraya hizmet eden dışı süslü içi boş kurumlar haline getirmektedir.

    İnsanlık yarasına merhem olsun, maddiyat kokan dünyada maneviyat ışığı sönmesin, geçmiş bugünle buluşup geleceğe ışık olsun diye kurulan bu yapılar maalesef ki artık gayelerinden sapmış maddiyat ile her yanı sarılmış yapılar haline gelmiş durumdalar. Bu durum insanlığımız, kültürümüz, geçmişimiz ve geleceğimiz adına çok ama çok büyük yıkımları beraberinde getirecek bir hal almaktadır ve bu gidiş derhal durdurulmalıdır.

    Dernekler el açan, aman dileyen, maddiyat gücüyle yön bulan, sınıflandıran, gruplandıran yapılar değil topluma yön veren, toplumu kültürel ve manevi değereler etrafında bir araya getiren, geçmiş nesillerden gelen gelenekleri günümüze aktaran yapılar olmak durumundadırlar.             

      Bu bağlamda Derneklerimiz ve onarı yönetenler topluma doğru mesajlar veren, toplum menfaatini tüm menfaatlerin üstünde tutan, ego ve kibirden uzak, şahsi çıkarlarını gözetmeyen, tarafsız eğer taraf olacaksa da üyelerinden taraf olan, toplumu en iyi ve en doğru yola yönelten toplum liderliği vasfı taşıyan insanlar olmalıdır.

      Sorumluluğu ve vebali ağır olan bu güzide kuruluşlar yaptıkları ile ya toplum nezdinde çok yüce sıfatlar ile adlandırılır ya da tam tersine toplumda itibarsızlığın merkezi olabilme riskini taşımaktadırlar.

       Durum giderek maalesef itibarsızlaşma yönünde ilerlemekte, çıkarlar önünde selam duran, ceket ilikleyen ve sürekli vebal alan bir hal almaktadır ki bu yanlış yoldan derhal dönülmeli insanlara önderlik etmek ile paranın, gücün ve gösterişin esiri olmak arasında bir tercih yapılmalıdır.

    Kimseyi kendi aralarında birbirlerine yüksek sesle hitap ettikleri ?BAŞKANIM´ kelimesi kandırmasın tünelin ucunda ışık görünmüyor haberiniz olsun?                                                

Sinan KARAÇAY